- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
İslam'ın Akidesi Hem Ruhi Hem Siyasidir
İnsanlığa Sunduğu Çözümler Ne Hayali Ne de Teoriktir
(Tercüme)
Din ve siyaseti birbirinden ayıran Batılı sömürgecilerdir. Hilafeti yıktıktan ve İslam beldelerinin yönetimini elinden aldıktan sonra buralara kendi hakimiyetlerini dayatabilmek için yapmışlardır. Din ve devlet işlerini birbirinden ayıran, fayda/kazanç odaklı akidelerini yaydılar. Böylece birçok Müslüman nezdinde de İslam akidesi siyasi bir akide olmaktan çıkıp ruhi bir akideye döndürüldü, helal haram odaklı bakış açısı her ne kadar fertlerde devam etse de hayatta tatbik edilmez oldu.
Allah Subhanehu ve Teala'nın Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e vahyettiği İslam akidesi; ibadetlerle kulun Rabbiyle olan ilişkisini; ahlak, yeme içme (matlubat) ve giyinme (melbusat) hükümleriyle insanın kendisiyle olan ilişkisini ve muamelat ve ukubat (cezalar) ile de insanın diğer insanlarla olan ilişkisini düzenlemiştir. İslam akidesi; insanın hayata bakış açısını oluşturur ve her türlü düşünmenin/fikrin de temelidir. Tüm diğer fikirler bu temel fikir üzerine inşa edilmiştir. Hayatın her türlü sorununa çözüm sunan fikri bir liderliktir, zira İslam akidesinden bir hayat nizamı çıkmaktadır.
İslam hem bir akide hem bir sistemdir. İslam'ın hayat nizamı diğer ideolojilerin ve dinlerin hayat nizamından farklı, seçkin bir hayat nizamıdır. İslami akide bünyesinde iktisadi, içtimai, siyasi ve eğitim nizamlarını da barındırmaktadır... İslam akidesi tüm insani sorunları çözmek ve sapık Batılı mefhum, görüş ve zehirli fikirlerin açtığı sorunları da ortadan kaldıracak bir temel düşüncedir. Dolayısıyla bu makale İslam'ın başka dinler gibi ruhban bir din olmadığını, sadece ibadetlere dair hükümler içermediğini ele alacaktır. Batı'nın diktasına göre din, ibadetten başka hayatın hiçbir alanına karışmaz, devlet ve siyasette ve dolasıyla hayatın işlerini düzenlemede söz sahibi olamaz. İslam'ı Batılı fikirlere göre şekillendirmek, onu sadece Müslümanların bazı belirli zamanlarda, özel günlerde uygulayabilecekleri birkaç ritüele indirgemek; Müslümanların İslam'ın kesin ve saf fikir ve mefhumlarına, sahih hükümlerine karşı şüpheyle yaklaşmalarına ve bu hükümlerin her zaman ve her yerde uygulanabilirliğinden şüphe etmelerine neden oldu. O kadar ki Batı'ya ve Batının fasit kültürüne hayranlık duyan, İslam'ın sadece ibadet ve ahlaktan ibaret olduğunu, hayat alanında ve bilhassa siyasi alanda tatbik edilmeye uygun olmayan fantastik bir felsefe olduğunu zannedenleri görüyoruz!
İslam tarihini ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hayatını araştıran birisi insanların fevc fevc İslam'a girmesinin nedenini, sırf tatbik ettiği adalet ve hayırlı nizamlarından dolayı olduğunu görecektir. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem İslam'ı bir akide ve nizam olarak tatbik etmiştir. Bu akidenin nizamına göre Müslümanların işlerini düzenlemiş, anlaşmazlıklarını gidermiş, onları namaza davet etmiş, ceza ve hadleri tatbik etmiş, komşu devletlerle anlaşmalar yapmış, İslam düşmanlarına savaş açmış ve insanları oruca davet etmiştir. Peygamberimiz insanları sadece namaz, oruç ve zekat ile Allah'a kulluğa davet etmemiştir. Fakat onları ticaretlerinde, zenginliğin dağıtılması, artırılması ve sahiplenilmesinde, devletin sınırlarını koymada ve cihatta da kulluğa davet etmiştir. Allah'a kulluğu hayatın her alanında emretmiştir. İslam'ın bir kısmını alıp diğer kısmını terk etmemiştir. Dinin ikame edilmesine davet etmek Allah'a kulluğa davettir. Bu davet tüm çaba ve çalışmaların odak noktası olmalıdır zira dini ikame etmek Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in metodu ve Şer'i bir hükümdür. Bu şer'i hükme uymak vaciptir.
Ancak, günümüzde hayattaki sorunları çözmedeki Şer'i metod bariz bir şekilde ihlal ediliyor. İslam'ın Şer'i metodu terk edilip reel politikaların ve mevcut vakıaların gerekleri doğrultusunda siyaset yapılıyor. Böylece İslam beldelerini kafirlerin elinden bağışlarla kurtarmaya, İslami hayatı sadece ahlakla ihya etmeye çalışılmaktadır, zina sadece vaaz ve hidayete davetle cezalandırılmaktadır. Bunun neticesinde günümüzde İslami olmayan hayat süren Müslümanlar ortaya çıkmış, Müslümanlar arasında siyasete karışmamak gerektiği fikri ve hatta siyasete karşı ilgisizlik yaygınlaşmıştır. Oysa bu akıl sahibi bilinçli Müslümana yakışmadığı gibi Müslümana tam aksini emreden Şer'i hükme de aykırıdır. Bununla birlikte Müslümanların siyasetle ilgilenmemeleri siyaseti İslam'a tuzak kuran Kafirlerin eline ve dünyanın kontrolünü onların eline bırakmaktadır. Oysa siyaset; İslam Ümmetinin önceliği olmalıdır. Müslümanlar uluslararası siyasetle meşgul olup onu yönlendirmek zorundalar ki yeniden itibar ve üstünlük sahibi olsunlar. İtibar ve üstünlük ancak İslam'ı siyasetle taşıyarak elde edilir, yani İslam'a davette hedef tüm hayat nizamlarımızda yeniden İslam'ı hâkim kılmak için çalışmakla olur. İslam'ın çözümleri ve diğer sistemlerin bozukluğu ancak siyasetle mümkündür. Yine İslam'ın çözümlerini tatbik etmek, insanların maslahatlarını gütmek ancak siyasetle mümkündür.
Allah Subhanehu ve Teala'nın üzerimize farz kıldığı İslami hükümler bizlere takvalı bir hayat sürmeyi, Dinimizi galip kılmayı ve yeryüzünde Müslüman ve gayri-müslim tüm insanlar arasında adalet sağlamayı emretmekteler.
Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: ﴿وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ﴾“(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” [Enbiya 107] Ve Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurdu: ﴿إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ﴾“Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” [Kaf 37].
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına
Rana Mustafa