- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
HABER-YORUM
(Tercüme)
Arabizm Ve Sözde Barış Adına Kudüs, Yahudi Varlığının Başkenti Oldu
HABER:
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Kudüs'ün Arap kimliğini değiştirme kararı için kendinin çok yaşlı olduğunu, Filistin halkının bu komploları yenme kabiliyetine güvenini dile getirdi.
Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, ABD kararını Arapların duygularına karşı adaletsiz provokasyon olarak kınadı.
Mısır Dışişleri Bakanlığı, Amerikalıların Kudüs'ü Yahudi Varlığının başkenti olarak görme kararını kınadı ve sonuçlarını reddettiğini ilan etti.
Suudi Kraliyet Mahkemesi tarafından yapılan açıklamada, bu adımın Filistin halkının Kudüs'teki tarihi ve kalıcı haklarına karşı önemli bir önyargı gösterildiğini ve Barış sürecini hızlandırma girişiminde önemli bir gerileme ve Kudüs konusunda Amerika’nın tutumunun tarafsızlık ihlali yaptığını belirtti.
Ürdün Kralı, ABD Başkanı Donald Trump'ın ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma planından endişe duyduğunu ve Filistin meselesinin iki devletli çözümün bir bütün olarak bölgedeki istikrarı getireceğini vurguladı.
YORUM:
Kudüs’ü desteklemek amacıyla bu halk hareketlerinin önünde İslam dünyasındaki liderlerin ve yöneticilerin cılız kınamalarından cüret alan Beyaz Saray’ın Başkanı sonuç olarak Kudüs'ü Yahudi Varlığın başkenti olarak ilan etti.
Merak ederek soruyoruz:
Yıllar boyunca Filistin topraklarında işgalci varlığın yerleşmesi normal miydi? Veya bu Yahudi varlığın Filistin'de Müslümanların topraklarını işgal etmesi ve tüm özgürlüklerinin ele geçirmesi, kutsalları ihlal etmesi, gençlerin ve çocukların tutuklanması normal miydi? Yoksa Arapçılık ve sözde barış adına dayatılan gerçeğe boyun eğme takliti mi yapıyorlar?
Sedat’ın Arapçılığı 1979'da Camp David anlaşmasını bu zalim varlık ile imzalamadı mı? Ürdünlü Beni Haşim’in Arapçılığı 1994 de Vadi Arabi'ye antlaşması yaptıktan sonra Yahudilerle tam olarak normalleştiğini açıklamadı mı? Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz'in girişimi ile olan barış için topraklarını Yahudi varlığına 1967 sınırları üzerinde tanınmasını öngören anlaşmayı 2002'de Beyrut'ta Arap Birliği liderlerinin muvafakatiyle yapılması Arapçılık değil miydi?
Arapçılığınız size aşağılayıcı sözleşmelerden ve aşağılayıcı inisiyatiflerden başka ne getirdi? Müslümanların toprakları üzerinde Yahudilerin bir varlık oluşturması için meşru olduğunu düşündüğünüz bir uyum yolu bulmak için mültecilere topraklarına dönme hakkı veren Arap barışı inisiyatifi sözleşmeleri gibi uluslararası normlara uygun olarak ele alınması gereken bir gerçek varlık haline geldiğini gösterdiniz.
Müslüman Beldelerin bölünmesinden sonra sömürgeciler aranızda Vatancılık duygularını yerleştirmedi mi? Filistin meselesini genel olarak tüm Müslümanların meselesinden çıkarıp sadece Filistin halkının meselesine döndürmedi mi? Emirlerini uygulayacak olan yöneticileri yönetime getirmedi mi?
Ey Zelil Yöneticiler! sizin varlığınız ümmetin alçalmasını sağladı. Sonra sizleri kınayan ve hakaret eden sömürgeci devletlerin nezdinde batıya diz çöken sevgili devlet başkanları oldunuz.
Müslümanların beldelerinde yaşanan sözde barış adına bu durum üzerine İslam ve Müslümanlara karşı savaşında Trump’a karşı memnuniyetinizi arz ederek ona her türlü yardımı yaptınız hatta para bile verdiniz. Bunlar, sizin için ahirette aleyhinize bir delil olacaktır. Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın şöyle buyurmaktadır:﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَىٰ أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ﴾. “Ey inananlar! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.” (Maide 51)
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına
Rana Mustafa