Haber ve Yorum Uluslarası Kadınlar Günü'nü Anmak Yerine, Feminizmi Tarihe Gömelim!
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber:
8 Mart'ta, İngiliz İndependent gazetesinin başlığı şöyleydi: "Uluslararası Kadınlar Günü 2014: Hala neden önemli olduğunu gösteren şoke edici istatistikler". Bu makale, 1911'deki ilk Uluslararası Kadınlar Günü'nden 103 yıl sonra kadınların hayatları hakkında iç karartıcı rakamlar açıkladı. Makale şunları belirtti: Dünya çapında 3 kadınan biri hayatı boyunca dövülüyor veya tecavüze uğruyor; yoksulluk çeken 1.2 milyon insanın %70'i kadın ve çocuklardan oluşuyor; 700 milyon kadın yeterince gıda, su, temizlik, sağlık veya eğitimden yoksun; dünya çapında 85 milyon kız okula gidemiyor; ve tahminlere göre her yıl 1.2 milyon çocuk köle ticaretinin eline düşüyor, bunların %80'ini kızlar oluşturuyor.
Yorum:
Uluslararası Kadınlar Günü, kadınların karşılaşmaya devam ettikleri sorunlara dikkat çekmek üzere dünya çapında binlerce etkinliğin gerçekleştirildiği bir gündür. Bu arada, bu sorunlar asırlardır eşitlik adına yürütülen feminist mücadelelere rağmen çözülememişler veya kötüye gitmişler. Bu gün, siyasetçilerin süslü konuşmalar yaptığı ve sırf tekrar bozup, ertesi yıl tekrarlamak üzere - kadın haklarını korumaya dair planlarını parlak vaatlerle sundukları bir gündür. Ve bu gün, sırf daha önceki yıllarda, böylesi istismarların dozajını bile azaltmaya yaramamış olan binlerce kampanyalara yenilerini eklemek için, kadınlara karşı şiddetle alakalı veya onların haklarının ellerinden alınmasına dair yeni kampanyaların ilan edildiği bir gündür. Kısacası, feminizmin bitmek bilmeyen ikilemlerinin ve feministlerin ve feminist hareketlerin nesiller boyunca kadınların sorunlarını çözmekte ne denli aciz olduklarının hatırlatmasıdır bu gün. Bu nedenle, feminizm ve onun toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine kurulmuş bir sürü şekilli kusurlu teorileri ve düşünceleri hakkında tefekkür etmek için vesile olmalıdır.
Bu hiç de şaşırtıcı değildir. Ilk olarak, feminizm, kadınların karşılaşmakta oldukları sorunları - hem sebep ve hem çözüm olarak - bu sorunların ortaya çıkmasında kapitalist, laik liberal sistemin oynamış olduğu başlıca rolü göz ardı ederek (ki son 90 yıldır küresel siyasi gücün dizginlerini elinde bulunduran odur) cinsiyet bakış açısıyla tanımlamıştır. Servet dağılımında uçurumlar oluşturan, ekonomileri sakatlayan ve Batılı sömürgeci devletlere kendi iktisadi çıkarlarına hizmet eden, onları destekleyen yozlaşmış diktatör rejimler kurmaya imkan veren sistem budur. Tüm bunlar, milyonlarca kadını yoksulluğa sürüklemiş ve beldelerindeki eğitimi, sağlık hizmetlerini ve kamu hizmetlerini un ufak etmiştir. Ayrıca, onun hayata dair materyalist bakış açısı, kadınların ticari köleler gibi kullanılmasına ve bedenlerinin kazanç uğruna sömürülmesine müsaade etmiştir, onların değerlerini düşürmüş ve kadın ticaretine müsait hale getirmiştir. Bir yandan da ferdî arzuların tatmin edilmesini kutsallaştıran değerler de, bugün salgın haldeki kadına karşı şiddete çok büyük katkı sağlamıştır. İkinci olarak, kökten bir onarım yapmak yerine, bozuk sistem içerisinden değişiklik için çalışmanın neticesinde, tüm dünyadaki kadınların hayatlarını iyileştirmekte feministlerin çabalarının beyhude olduğu kanıtlanmıştır. Üstelik feminizm, kadınların sorunlarına yönelik net stratejiler ya da ciddi çözümler de sunmuyor. Onların eylemleri öncelikli olarak bilinçlendirme kampanyaları ile, birkaç siyasi ve yasal değişiklik istemekle, ya da tabiri uygunsa, "havanda su dövmek" olarak tarif edilebilecek, daha fazla cinsiyet eşitliği talep etmekle sınırlıdır. Batı'daki kadınlar gırtlaklarına kadar cinsiyet eşitliği eylemlerinin içindeler. İngiltere, 1975'de 'Cinsiyet Ayrımcılığı Yasası'nı, 2006 ve 2010'da 'Eşitlik Yasalarını' hukuki olarak yerleştirmiştir, bir de "Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu" ile "Eşitlik Bakanlığı" vardır. Buna rağmen toplum ayrımcılık, sömürü ve kadına karşı şiddet ile dolup taşmaktadır. Ülkedeki kadıların %44'ünün 15 yaşından itibaren fiziksel veya cinsel şiddete uğradığını açıklayan Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı'nın en son raporundan sonra, buradaki feministler fena sersemlediler. Üçüncü olarak, hem bol keseden feminist teorilerin ve felsefelerin icadı (liberal, radikal, militan, siyah, sosyalist ve muhafazakar gibi sadece birkaçını söylemek gerekirse), hem de onyıllar boyunca 1., 2., 3. feminist akımların metamorfozu, hayatta ve toplumda kadının rolünün ne olması gerektiği konusunda bitmek bilmeyen bir karmaşaya işaret etmektedir. Biri Guardian yazırının dediği gibi, "Fark yaratmak için bir kalıp yoktur". Ve nihayet, feminist fikirler, kadınların yıllar boyunca birçok adaletsizliğe uğramalarına sebep olmuştur. İstihdam yoluyla kadının güçlenmesi hikayesi, kadınları hem ailelerinin geçimlerini sağlamak ve hem ev kadını olmak zorunda bırakarak, kadınlara haksız yük yüklemiştir, stres ve depresyonun artmasına yol açmıştır. Bunun yanı sıra, Tunus'ta ve Mısır'da olduğu gibi, birçok feminist hareketler, laik gayelerine hizmet eden diktatörlere destek olmakta suç ortaklığı yapmıştır. Bunu ya katliamlara veya haksız tutuklamalara sessiz kalarak ya da onların yönetimini güçlendirmek için onlarla birlikte bizzat faal olarak yapmışlardır. İşte onlardan birisi de, İslam düşmanı acımasız askeri rejimin aktif destekçisi olan Mısır Ulusal Kadın Konseyidir.
Kadınlara saygı ve haklar için verilmesi gereken daha sayısız mücadeleleri ele alan bir yazar şöyle yazmıştı: "Kadınlar için adalet kazanmak daha çok uzun süre sonuçlanmayacak bir iştir." Ancak bu hedefi gerçekleştirmek için kullanılan araçlar cinsiyet eşitliği gibi feminist fikirler olacaksa, bu resim sonsuza dek tamamlanmadan kalacaktır. Kadınların izzetini ve haklarını daima kutsal ve korunması gereken bir değer olarak gören ve hem de birçok kadın hareketini ortaya çıkartan ve bugün İslam beldelerinde kadınların karşılaştıkları sayısız sorunlar üreten ana nedenleri ortadan kaldıracak olan, refah ve güvenlik oluşturan sahih bir nizamı adil bir yöneticiyle tatmak sadece İslamı uygulayacak olan Hilafet sistemi ile mümkündür. Hakikaten kadınların izzetini ve haklarını korumakta rakipsiz bir düzenlemeye sahip olan bu devlettir, o kadar ki 18. yüzyılda, Avrupalı seyyah bir kadına, Lady Craven'a, Osmanlı Hilafeti ile ilgili, "Hemcinslerimize karşı olan tutumlarıyla Türkler tüm milletlere bir örnektirler." dedirtmiştir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu adına
Dr Nazreen Nawaz
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Üyesi