- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Surata İndirilen Bir Şamar!
Haber:
Pazartesi günü, Başkan Joe Biden’ın Chicago'daki Demokratik Ulusal Kongre'de yaptığı konuşma sırasında Harris’in delegelerinden biri, Florida heyetinin “İsrail’i” Silahlanmayı Durdurun” yazılı pankart taşıyan birkaç üyesinden biriydi.Florida heyetinin diğer üyeleri pankartı engellemek için ayağa kalkarken, bu kısımdaki bazı kişiler ve protestocuların arkasındaki diğer bir kısım da, pankarta ve pankartı taşıyanlara kendi pankartlarıyla vurmaya başladılar. (The Intercept)
Yorum:
ABD yönetiminin Gazze'ye ilişkin tutumuna yönelik yoğunlaşan protestolar ve artan kamuoyu baskısının ardından, Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in konuyla ilgili tutumunu değiştirip değiştirmediğine dair sorular gündeme geldi. Demokratik Ulusal Kongre'nin dışındaki sokaklar Filistin için adalet isteyen seslerle dolarken yönetimin sessizliği daha geniş siyasi sahne hakkında çok şey anlatıyor. Şayet Harris gerçekten bir baskı hissetmiş olsaydı insanlar şimdiye kadar bir politika değişikliği bekleyebilirdi. Ancak gerçeklik çok daha karmaşıktır. Zira bu protestolar, ne kadar güçlü olsalar da, siyasi sınıf ile politika kararlarını gerçekten etkileyen güçler arasındaki ilişki hakkında daha derin bir gerçeği ortaya koymaktadır.
Bu ilişki anormal de değildir. Zira Amerikalı politikacılar kendilerini, kamuoyunun duyguları ile onların kampanyalarını finanse eden ve politikalarını şekillendiren etkili lobiler arasında sıkışmış bir halde bulmaktadırlar. Nitekim gerçeklik, ABD yönetiminin Gazze’deki eylemlerine rağmen Yahudi varlığına verdiği sabit desteğe duyulan öfkenin körüklediği Demokrat parti kongresinin dışındaki huzursuzluklar, siyasi sınıfın gerçekte kime hizmet ettiğine dair çarpıcı gerçeği ortaya çıkarmıştır. Demokrasi ve temsil söylemine rağmen siyasi seçkinler genel olarak kapitalist sınıfın vasileri gibi çalışmakta ve halkın iradesi üzerinde etkisi olan şirket bağışçılarının ve lobicilerin çıkarlarına öncelik vermektedir.
Son zamanlarda gerçekleşen olaylar bu dinamiğe ışık tutmaktadır. Zira daha geçen hafta çeşitli İslami kuruluşların liderleri, Demokrat Parti kongresine katılmak için kentte toplanan seçilmiş yetkililerin dikkatini çekmek üzere Chicago’da bir araya geldiler. Nitekim onların verdikleri mesaj çok açıktı: Filistin, konferans gündeminin önceliği olması gerekir. Ancak konferans sırasında Müslüman bir kadın ve diğer delegeler sessizce "İsrail’i” Silahlandırmayı Durdurun" yazılı pankart taşırlarken saldırıya uğradılar. Zira Demokratik Ulusal Kongre katılımcıları, üzerinde “Joe’yu Seviyoruz” yazılı bir pankartla Müslüman kadına vururken diğerleri de pankartı kadının elinden almaya çalıştılar. Nitekim bu olay, bir nefret ve sansür eylemi olarak nitelendirildi, bu da saldırıyı ele almadığı için Ulusal Demokratik Kongre’ye yönelik eleştirilere yol açtı.
Ulusal Demokratik Kongre ve protestolar devam etmekle birlikte gerçek değişimin mevcut siyasi çerçeve dahilinde gelmeyeceği, aksine bunun ötesinde çözümlerin aranması gerektiği giderek daha açık bir hale geldi. Müslümanlar olarak bizim, Filistin’in kurtuluşunun, her türlü çabadaki başarı gibi rehber olarak dinimize başvurmakta yattığını idrak etmemiz gerekiyor.
Özellikle İslam ve Müslümanlarla ilgili olduğunda bizim oylarımızın bir önemi olmamakta ve hiçbir laik devletin yönünü etkilememektedir. Bunun aksine inanmak, siyasi bir saflıktır. Zira oy vermek sadece entegrasyon gündeminin güçlenmesine yol açtığı gibi bu da İslami kimliğimizin ve değerlerimizin aşınmasına yol açmaktadır. Bu yüzden ortak somut faydaların eylemlerimizi dikte etmesine izin vermemiz caiz değildir. Şayet bunu yaparsak o zaman helal ve haramı terk etmiş ve bizi İslam’dan ve ümmetimizden ayırmak için hiç yorulmadan çalışanlara bizzat destek vermiş oluruz. Şayet bu surata indirilmiş bir şamar olmasa da öyle olması gerekir. Bunun yerine imanımızda sebat etmeli, İslami kimliğimizi ve değerlerimizi korumalı ve İslam’ı kâmil ve gerçek bir şekilde sunmak yoluyla toplumla aktif bir şekilde ilişki kurmalıyız. Zira Filistin’i ve tüm dünyayı koruma sorumluluğu tamamen bizim omuzlarımızdadır. Nitekim Allah Subhanehu ve Teala bizi uyarmış ve şöyle buyurmuştur: وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ “Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” [Bakara 120]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Heysem İbn Sabit - Amerika