- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Toplumun Huzur ve Güvenliğini Ancak İslâm Nizamı Sağlar
Haber
Asayişe dayalı güvenlik duygusunun incelendiği unsurlarda, Türkiye toplumunun %67’sinin kendisini yaşadığı şehirde güvende hissetmediği, %39’unun fiziksel saldırı endişesi taşıdığı ve %44’ünün gece sokakta tek başına yürürken tedirgin olduğu görülüyor.
(http://ingev.org/raporlar/SosyalUyumRaporu.pdf)
Yorum
Türkiye özelinde yapılmış olan bu toplumsal araştırma verilerine göre halkın kahir ekseriyeti kendisini huzur ve güven içerisinde hissetmiyor. Nasıl hissetsin ki? Her yeni bir gün toplumsal huzur ve güveni zedeleyen ve yok olmasını sağlayan vakalar yaşanmaktadır. Çocuk istismarından tutun da hırsızlık vakalarına kadar… Ancak bir gerçek var, o da şu ki gayri insani ve ahlaki ne varsa maalesef hayatımızı kuşatmış vaziyettedir. Toplumsal huzursuzluğu ve güvensizliği sadece yaşadığımız Türkiye topraklarıyla sınırlandırmak da doğru olmaz. Dünyaya demokrasi eliyle güya huzuru ve güveni götürmekle kendini vazifelendirmiş ABD’de bir yılda çalınan otomobil sayısı Türkiye’nin yıllık üretiminin bile üzerinde. Her yıl 1 milyon 200 binden fazla otomobil Amerikan sokaklarından kayboluyor. Yıllık kapkaç hırsızlığı sayısı ise 6 milyon 700 binin üzerinde. Daha saymadığımız nice haddi aşmışlıklar…
Huzursuzluğun hâkim olduğu bir ortamdan fıtraten, özelde Türkiye toplumu, genelde ise dünya halkları, rahatsızlığını deklare ederken diğer taraftan da bu haddi aşmışlığın çaresini de konuşur ve tartışır hale gelmiştir. Hatta geçtiğimiz yıllarda FBI’ın raporunu değerlendiren ABD Adalet eski Bakanı Loretta Lynch, rapora ilişkin yaptığı değerlendirmede, “hala yapacak çok işimiz var” ifadesini kullanmıştır. Nizam olarak kapitalizmin kol gezdiği ülkelerde sistemin ürettiği krizler bitmez. Çünkü “iktisat krizi, güven krizi, huzur krizi, adalet krizi vb.” kapitalizmin genlerinde mevcuttur. Bu nasıl bir köhne sistem ki genlerinde her türlü krizleri barındırıyor! Üstüne üstlük kriz üreten sistemin kendisinden krizleri sonlandırması bekleniyor?! Yani demem o ki “gölgesini satamadığın ağacı kesmelisin” anlayışına sahip kapitalizmden huzur, hayır ve güven beklemek “balığın kavağa çıkmasını” beklemekten farksızdır.
Peki, bu huzursuzluğa ve güvensizliğe kim dur diyecek?
Huzurlu ve güvenli bir toplumu kim ve de nasıl inşa edecek?
Hangi huzur ve güven projesi olursa olsun, ileri sürülen projelerin kayda değer oluşları, üzerine bina edildiği inanç sistemiyle ve esasıyla alakalıdır. Eğer ki insanlığa güven ve huzur getireceği iddia edilen kalkınma projesi akla kanaat etmeyen, fıtrata muvafakat sağlamayan ve nihayetinde kalbe güven vermeyen bir inanç esasından neşet ettiyse insanlığı saadete eriştirmeye asla uygun değildir. Bu gerçekten hareketle mevcut inançlar ve ideolojiler arasında insanlığın fıtratına muvafakat sağlayan ve kalbi mutmain kılan yegâne hayat nizamı şüphesiz ki İslâm’dır. Dolayısıyla insanlığın çıkmak isteyip de bir türlü çıkamadığı karanlık dünyanın ve ahiretin aydınlık garantörü İslâmi hayat nizamıdır.
Çünkü nasıl ki dün huzur ve güvenin olmadığı Arap cahiliyesini huzur ve güvenin zirveye ulaştığı asr-ı saadete dönüştüren İslâm olduysa bugün de çağdaş cahiliyeyi huzur ve güvenin tesis edildiği bir nevi ikinci asr-ı saadete dönüştürecek olan da ancak İslâm’dır.
Nasıl bir İslâm? Sadece ders kitaplarına konu olan İslâm mı? Ya da âlimlerin üzerinde hükümler istinbat ettikleri İslâm mı? Ya da medreselerde okutulan ama metotsal yönünün esamesi dahi okunmayan teorik bir İslâm mı? Ölü hücrelere şifa olan ilaç misali tatbik edilen İslâm, huzursuzluğun girdabında boğulmaya terk edilmiş, genelde insanlık özelde de Müslümanlar için kurtuluşun yegâne kaynağı olacaktır. Ama inkâr edilmez bir gerçek var ki o da kurtuluş vaat eden hayat nizamının teori olmaktan öteye taşınması gerektiğidir. Yani daha anlaşılır bir ifadeyle, yaşanabilir bir İslâm nizamı …
İslâm nizamını teoriden uzak, yaşanır bir hayat nizamına dönüştürecek ve bu nizama can vererek huzuru ve güveni tesis edecek ancak İslâm Hilafet devletidir. Özelde Türkiye toplumu Hilâfet Devleti’nin uygulayacağı İslâm’a ve İslâm’dan sadır olacak huzura ve güvene muhtaçtır. Dolaysıyla Hilâfet olmadan yeryüzüne güven ortamının hâkim olmasını beklemek beyhudedir. Çünkü huzurun daha kapsamlı bir ifadeyle fıtrata güven veren hayatın garantörü İslâm, yaşanabilir İslâm’ın garantörü ise Hilâfet Devleti’dir.
Tarih İslam Hilafet Devleti’nin uygulamaları neticesinde tesis edilen huzur ve güven dolu hayata dair misallerle doludur. İşte bunlardan bir tanesi; Slovak tarihçi Michael Matunak, Kremnice isimli eserinde şöyle yazar: “Oçova’da Slovak halk, Almanya egemenliğinde bulundukları zamanlarda ormanlara kaçarlardı. Osmanlı egemenliğinde oldukları tarihlerde ise köylerinde huzur içinde otururlardı. Alman hâkimiyeti sırasında silahsız gezemezlerdi ama Osmanlı hâkimiyetinde sopa bile taşımaya gerek duymazlardı…”
Onun için ısrarla yeniden ve yine diyoruz ki insanlığın dünya ve ahiret saadetinin teminatı İslâm’ın uygulayıcısı, taşıyıcısı ve koruyucusu olan Râşidî Hilâfet’tir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına
Abdullah İmamoğlu