- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Amerika Siyasi Güvence Değil, Vahşetin ve Katliamın Kaynağıdır!
Haber
Irak Meclis Başkanı Muhammed El Halbusi, Washington’daki Irak Büyükelçilik binasında verdiği demeçte, ABD güçlerinin ülkede kalmaya devam etmesi hususunda Irak Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı arasında görüş birliği olduğunu ifade etti. El Halbusi, tüm siyasi partilerin bu yöndeki tartışmaları nihai olarak rafa kaldırdığını sözlerine ekledi.
El Halbusi yaptığı açıklamada, ABD güçlerinin Irak’tan çıkarılmasıyla ilgili taleplerin terörizmin ekmeğine yağ sürdüğünü; söz konusu güçlerin kalmasının da, Irak’a dışarıdan yapılan müdahalelere karşı ‘siyasi güvence’ sağladığını söyledi. (kokludegisim.net)
Yorum
Bu talihsiz açıklamalar aslında tipik bir “Stockholm sendromu” vakıasıdır. Bu sendromun bir diğer karşılığı da “celladına âşık olmaktır”. Ne hazindir ki Müslüman beldelerin idarecileri, Müslümanların boyunlarına ilmeği geçirmiş azılı cellatlara haddinden fazla sevgi beslemektedirler. Başta ABD olmak üzere sömürgeci kâfirlerin beldelerimizi ve değerlerimizi istila etmiş olmaları kabul edilemez ve bir o kadar da hazin bir durumdur. Lakin daha da hazin olanı; Müslümanların topraklarındaki idarecilerin siyaseten sömürgeci kâfirlere esaret zinciriyle bağlanmış olmalarıdır. İşte yukarıdaki haber de ifadelerimizin ispatı mahiyetindedir. Hangi akıl sahibi, Irak’ta taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayan sömürgeci kâfir ABD’ye hayranlık duyabilir ki? Irak’a “demokrasi getireceğiz” bahanesiyle müdahale ettiklerinde beldeyi yaşanmaz hale getiren terör devleti ABD’den nasıl siyasi güvence bekleyebilir ki?
Her ne kadar dünyaya demokrasi eliyle huzur, adalet ve müreffeh(!) bir yaşam götüreceğini iddia etse de Amerika için söylenebilecek en güzel söz şu olsa gerek; “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!”
- Sadece sömürü emellerini gerçekleştirmek gayesiyle Irak’a girerek iki milyona yakın Müslümanı katleden ve terör estirerek tarumar eden, Amerika’dır.
- 11 Eylül saldırıları gerekçesi ile “terörle mücadele” politikası kapsamında Afganistan’ı işgal edip yüz binlerce masum Müslümanı öldüren, Amerika’dır.
- İslâm yeniden hayat sahnesinde liderliği almasın diye Suriye’deki siyaseti yöneten ve bunu gerçekleştirirken de binlerce Müslümanı acımasızca katleden, katledilmesine öncülük eden de Amerika’dır.
- Suriye’de bombardımanların ardından beton yığınlarının altında can veren bebeklerin müsebbibi Amerika ve sömürgeci kâfirlerdir.
Bu nasıl bir aymazlık, bu nasıl bir izandır?
Şimdi siz, ey yöneticiler!
Irak’ta masum çocukların canına kıyan Amerika’dan siyasi güvence mi bekliyorsunuz? İnsanları evinden barkından eden, Irak’ta hayatı yaşanmaz hale getiren terör varlığı Amerika’dan medet mi umuyorsunuz?
Kendisinden medet umduğunuz, siyasal güvence beklediğiniz ve kendilerine öykündüğünüz Amerika’nın genlerinde “güven” ve “eman” var mı ki siz böyle bir beklenti içerisindesiniz?
ABD’nin genlerinde vahşet var, tarumar var. Sömürgeci emelleri uğrunda fütursuzca katliam var…
ABD’den siyasi güvence beklemek, katilinden medet ummak gibidir. Seni öldürmeyi amaçlayandan sana hayat vermesini istemek gibidir. Seni her fırsatta hayattan varlığını kazımayı hedefleyen düşmanından eman dilemek gibidir. Düşmanından eman bekleyenlerin durumu, şu Arap atasözünün hikâyesine ne kadar da benziyor:
“Kanlı, kinli düşmanı Amr tarafından yaralanan adam, ölümün harareti ile düşmanından su istemek zorunda kalır. Amr da su yerine son ölümcül darbeyi vurur ve adamın işini bitirir. Adam ise canı çıkmak üzeri iken şu sözleri söyler:
المستجير بعمرو عند كربته
كالمستجير من الرمضاء بالنار
Sıkıntı arttığı anda Amr’a sığınanın hâli,
Aşırı sıcaktan ateşe sığınanın hâline benzer.”
Yeryüzünü kana bulayan, bunca acı ve gözyaşına sebep olan başta ABD olmak üzere sömürgeci kâfirlerdir. Irak Meclis Başkanı Muhammed El Halbusi’nin beyanatının aksine asıl güvence; sömürgeci kâfirlerin topraklarımızdan tamamen atılmasıdır. Olması gereken; kan, kaos ve katliamdan beslenerek terör estiren sömürgeci kafirlerin beldelerimizde varlığını sürdürmeleri değil, topraklarımızı derhal terk etmeleridir. Arka bahçeleri gibi kullandıkları topraklarımızdan, ülkelerimizden ve üslerimizden kovulmalarıdır. Çünkü Allah kâfirlerle dostluk kurmayı, stratejik ortaklıklar geliştirmeyi nehyetmiştir. Şöyle buyurmaktadır Allahu Azze ve Celle:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ
“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin.” [Nisa 144]
Maalesef mevcut yöneticiler, başta ABD olmak üzere, sömürgeci kâfirleri topraklarımızdan kovacak gücü kendilerinde göremiyorlar. Neden mi? Çünkü İslâm ümmetinin başındaki yöneticiler Allah’ı razı etmeyi unutalı çok oldu.
Bu ümmet, asırlarca Allah’ın hükümleriyle hükmeden, bırakın kâfirlerden medet ve siyasi güvence ummayı, kâfirlere karşı izzetli duruşlarıyla mâruf Halifeler tarafından yönetildiler. Yakın gelecekte kâfirlerle dostluklar içerisinde olan, Müslümanların kanlarını hiçe sayan yöneticiler gidecek, yerine Müslümanların kanlarını kendi kanı gibi aziz belleyecek Rasulullah’ın müjdelediği Râşid Halifeler olacaktır.
اِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَع۪يداً وَنَرٰيهُ قَر۪يباًۜ
“Onlar uzak görüyorlar biz ise yakın görüyoruz.” [Mearic 7-8]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına
Abdullah İmamoğlu