Pazartesi, 21 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

‘İslam’da Devlet ve Yönetim’ konulu panel yoğun katılımla gerçekleştirildi.

بسم الله الرحمن الرحيم

Radyo Değişim ve Değişim TV’den canlı olarak yayınlanan ‘İslam’da Devlet ve Yönetim’ başlıklı panel iki oturum halinde KöklüDeğişim konferans salonunda yoğun katılımla gerçekleştirildi.

KöklüDeğişim Dergisi sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü Süleyman Uğurlu’nun oturum başkanı olduğu birinci oturumun konu başlığı; “Tarihsel Açıdan İslam’da Devlet Olgusu” idi.

Birinci oturumun ilk konuşmacısı siyasal İslamcılık doktora tezi sahibi yazar Kürşat Atalar’dı.

Devlet, yönetim ve siyaset kavramlarının biçimi değişse de özü değişmeyen bir olgu olduğunu belirten Atalar, modern siyaset biliminde bu konunun devlet tanımından hareketle siyasi, toplumu ilgilendiren boyutundan hareketle ise sosyal olarak iki boyutta değerlendirildiğini belirtti. Bir topluluk varsa mutlaka iktidarı talep etme ve nimetlerinden faydalanmanın söz konusu olduğunu ve bu noktanın ise 4 boyutu ihtiva ettiğini belirten Atalar:

Birincisinin insanların siyasi davranışlarını, yönetimi açıklayan iktidar olgusu, ikincisinin; görev, mükâfat ve ceza tahsisini içeren ve İslam’da hüküm, hâkim kavramları ile de yaratıcıya atfen kullanılan karar alma süreci olduğunu, üçüncüsünün; toplumsal bir amacı gerçekleştirmek için yapılan ve böylelikle siyasi olan kaynakların tahsisi olduğunu ve dördüncüsünün ise; ihtilaf olgusu olduğunu ifade etti.

İslam’da siyaset var mı yok mu? İslam’ın devlet talebi var mıdır? şeklindeki tartışmalarda Müslümanların savunmacı bir tavır geliştirdiklerini bunun ise yenilgi psikolojisinin bir sonucu olduğunu belirten Atalar, modern algının ise bilime dayanıp ‘eski gelenekler geçmişte kaldı ve doğruyu ifade etmez’ sonucuna ulaşarak tek doğru olduğunu iddia ettiğini söyledi.

Müslümanların ise aslında ‘hakikati biz temsil ederiz devleti de en iyi biz yönetiriz’ şeklinde geçmişte bir iddiası bulunduğunu, Müslümanların güçlülüğünün ise iddialarını dine dayandırmaktan kaynaklandığını, adalet anlayışının da bu temele dayandırıldığını ifade eden Atalar, İslam’ın devlet talebinin temel ideolojik bir esasının bulunduğunu ve temeli İslami referanslar olan hüküm, yönetim gibi konuların İslam’da açık ve net hususlar olduğunu belirtti.

Atalar son olarak Müslümanların 21. yüzyılda dibi bulduğunu, genel ve siyaset ile ilgili hatalarımızın bilgisizliğimizden doğduğunu, bu durumu düzeltmek için çabalanıyorsa bu çabaların hata yapma oranının çok yüksek olduğunu ve ortaya atılan tezlerin üzerinde şartlar yani konjonktürün büyük etkisinin olduğunu belirterek sorgulamaya buradan başlanması gerektiğini ifade etti.

İkinci olarak söz alan KöklüDeğişim Dergisi yazarlarından Ercan Tekinbaş ise; insanoğlunun yaratıcıya takdisi gerçekleştirirken bir takım içgüdü ve uzvi ihtiyaçlara sahip olduğunu, tek başına bütün ihtiyaçlarını gideremediğini, birtakım insanlarla bu ihtiyacı gerçekleştirmek için bir araya gelmek zorunda kaldığını dolayısıyla her cemaatin olduğu yerde bu cemaatin işlerini güdecek bir mekanizmanın olmak zorunda olduğunu bunun ise devlet olduğunu belirtti.

Şer’i açıdan ise şer’i kaynaklarda hayatın işlerine ilişkin birtakım hükümler bulunduğunu, bu hükümlerin kişinin kendisiyle ilgili olanına ahlak, diğer insanlarla ilgili olanına ukubat ve yaratıcıyla ilgili hususları içerenine ise ibadet hükümleri dendiğini belirten Tekinbaş, bu nedenle İslam’ın bir hayat nizamı yani insanların işlerini düzenleyen bir sistem, modern bir tabirle ideoloji olduğunu ifade etti.

İslam’daki hayat nizamını icra eden kişiye halife bu sistemin, yönetim mekanizmasının adına da Hilafet denildiğini, bu sistemin hiçbir yönetim sistemine benzemediğini bunu ise sadece ‘egemenlik’ kavramının dahi açıkladığını ifade eden Tekinbaş, demokraside egemenliğin halka İslam’da ise şeriata ait olduğunu, İslam’da ümmetin iradesinin bulunduğunu fakat bu iradeyi yönlendirenin şeriat olduğunu söyledi.

Vakıa olarak ve şeran Hilafet’in tarihte bir hakikat olduğunu hadislerle ifade eden Tekinbaş, Emevi ve Abbasi döneminde ve sonrasında halifeler olduğunu, 3 Mart 1924’te varolan bir Hilafet’in kaldırıldığını, sömürgecilerin Müslümanların gücünü Hilafet’ten aldıklarını anladıktan sonra Hilafet’in yok edilmesi için 3 yönlü bir çalışma başlatarak bunu gerçekleştirdiklerini, bu çalışmanın ise naslara, Arapçaya, İslam’ın hayata intibakına yönelik bir çalışma olduğunu belirtti.

Fakat bugün ümmetin tekrar dinine dönerek, İslam’a sarılarak Hilafet için harekete geçmekte olduğunu, 2005 yılında Bush ve Rumsfeld tarafından Endonezya’dan Fas’a kadar bir Hilafet projesinin varlığından bahsedildiğini, 2002 yılında Alman istihbaratının ve sonrasında da CIA’in hazırladığı raporlarda Ortadoğu’da Müslümanların Hilafeti istedikleri ve 2020 yılında bunun öngörüldüğü bilgisini aktaran Tekinbaş sonuçta Ümmet tarihte de şimdi de vardır ve Hilafet özlemi çekilen bir hakikat olarak karşımızdadır sözleriyle konuşmasında son verdi.

Yoğun soruların geldiği soru ve cevap bölümün ardından saat 16.00’da başlayacak ikinci bölüme kadar panele ara verildi

2. Oturum

“İslami Bir Yönetim Nasıl Olmalıdır?” başlığını taşıyan panelin 2. Oturum yöneticisi KöklüDeğişim Dergisi yazarlarından Mahmut Kar’dı.

İlk konuşmacı İstanbul vaizliği görevinde bulunmuş, hadis konusunda çalışmaları ve tercüme eserleri bulunan yazar Harun Ünal’dı.

Ünal; Halife ve Hilafet’in dinin bir gereği olduğunu Bakara Suresi 30. ayette Allah Teala’nın “…yeryüzünde benim emirlerimi icra edici bir halife yaratacağım” buyurduğunu ve halifeden kastın Allah’ın emirlerini yeryüzüne hâkim kılmak ve uygulama olduğunu belirtti.

Müminlerin başında Allah’ın hükümlerini uygulayacak bir halifenin olmamasının Müslümanların birleşememesi, bir ve beraber olamaması sonucunu doğurduğunu, şimdi Müslümanlar’ın Hristiyan ve Yahudileri adım adım, karış karış hadiste ifade edildiği gibi kertenkele çukuruna girseler dahi takip ettiklerini ifade eden Ünal, Kuran’da ibadet ve muamelat ayrımının bulunmadığını Kur’an’ın bir bütün olduğunu belirtti. Allah Rasulu’nün hem namaz kıldırdığını hem de insanların problemlerini çözdüğünü ifade eden Ünal, bizzat namazın bile siyasi bir ibadet olduğunu ve camilerin siyaset merkezi olduğunu söyledi.

Demokrasiyi bir kadermişçesine kabullenen bir anlayışın Müslümanlara sirayet ettiğini, hâlbuki “Yaratıcıya isyanda yaratılana itaat yoktur” şeklinde Rasulullah’ın hadisi bulunduğunu, mevcut sistemlerin ise Allah’a isyan eden sistemler olduğunu, yöneticilerin yapacakları işlerin iznini Kur’an yerine ABD’den aldıklarını ifade eden Ünal, hâlbuki Halife olmadan namazın kılınamayacağını, zekâtın toplanamayacağını anlattı ve bugün zekâtın dahi Müslümanların yaralarını sadece pansuman etmek amacıyla toplandığını söyledi.

Muhammed SAV ve onun getirdiği kitabı onların elinden ne zaman alırsak o zaman istediğimiz amaca ulaşmış oluruz şeklinde müsteşriklerin çalışma prensiplerini ifade eden Ünal şimdiki siyasetin de bu gayelerin bir uzantısı olduğunu belirterek konuşmasına son verdi.

İkinci olarak söz alan KöklüDeğişim Dergisi yazarlarından M. Hanefi Yağmur; bundan sonra bir Hilafet Devleti kurulur mu? Yoksa bu imkânsız mıdır? sorularından hareketle; “…böylesi bir soru zamanında Sahabelere sorulsaydı büyük tepkiler verirlerdi. Fakat bugün bu sorular soruluyorsa bunun nedeni en önemli sıkıntının Allah’ın kitabı ve Rasulu’nun müjdelerine inanmamaktır” şeklinde konuştu.

Günümüz Müslümanlarının dinlerine olan güven kaybı neticesinde problemlerine Batılı kaynaklarda çözüm aradıklarını, hâlbuki İslam’ın hayata hâkim olduğu dönemlerde bu sistemden insanların çoğunun şikâyetçi dahi olmadığını fakat günümüz dünyasında insanların huzur aradığını belirten Yağmur sözlerini şöyle sürdürdü: “İslam hayata hâkim olduğunda ABD yok olacak kâfirler bunun farkında fakat Müslümanlar dinleriyle olan irtibatı kopardıkları için buna inanmıyorlar.”

Bütün şer’i ölçülerin bunu ifade ettiğini belirten Yağmur, Nur Suresi 55. ayetle ilgili olarak bu ayetin tefsirinde birçok müfessirin Hilafeti vurguladığını, vadedenin Allah olduğunu ve O’nun vadine şüphe ile yaklaşılamayacağını, vadedilenin ise iman edip salih amel işlenildiğinde yeryüzünde halife olmak olduğunu ve öncekilerin Allah’tan gelen kanunlar, İslam şeriatı ile hükmederek böyle bir noktaya ulaştıklarını, sadece bu ayeti kerime bile alındığında İslam’ın yeryüzüne hâkim olacağının açık ve net olarak anlaşıldığını ifade etti.

Ayrıca Allah Rasulu’nün Müslümanlara Bizans ve Kisra’nın hazinelerini vadettiğini, ümmetinin hâkimiyetinin yeryüzünün doğusu ve batısına kadar ulaşacağını belirttiğini bunun Allah’ın beyanıyla söylediğini, bu husususun ise tahakkuk ettiğini ifade eden Yağmur, Rasulullah sav’in “…sonra da nübüvvet minhacı üzerine Hilafet olacaktır.” hadisini hatırlatarak, Müslümanım diyenin bu konuda hiçbir tereddüdü olmaması gerektiğini ve bu devlet yeryüzünün neresinde kurulursa kurulsun bütün Müslümanların o halifenin emriyle yeryüzünü titreteceğini, kafirlerin hakimiyetinin ise bu vesileyle son bulacağını belirterek konuşmasına son verdi.

Daha sonra geçilen soru-cevap bölümünde konu daha da açılarak katılımcıların kafalarında oluşan sorular cevaplandırıldı.

Yoğun katılımın gerçekleştiği ve Cafe Değişim’de de canlı olarak izlenen panel soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.

Kaynak: Köklü Değişim Dergisi

Fotoğraflar için tıklayınız...

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER