بسم الله الرحمن الرحيم
Hilafetin Yıkılış ve Zilletin 97.nci Yıldönümü
28 Receb 1342 / 3 Mart 1924 günü Ankara’da düzenlenen ve 15.25’ten 18.45’e kadar süren TBMM’nin ikinci oturumunda çıkarılan bir kanunla halifelik makamı kaldırıldı... Ne ironidir ki Halifelik makamının kaldırılması oylaması açıktan yapıldı, gizli yapılmadı. Korku atmosferinin hâkim olduğu bir ortamda açıktan el kaldırmak, Hilafetin kaldırılmasına karşı oy kullananlar için oldukça riskler taşımaktadır. Kaldı ki Hilafetin kaldırılması oturumu öncesinde karara muhalefet edebilecek mebuslar ya öldürülmüş ya da cezalandırılmıştı.
Kâfir ülkeler özellikle İngilizler, hain Mustafa Kemal önderliğinde Arap ve Türkler içindeki hainlerin işbirliğiyle İngiltere Dışişleri Bakanı’nın 1922 yılında Lozan Konferansı’nda aldığı şartları uyguladılar. Lozan Konferansı’nda Türkiye’nin bağımsızlığının tanınması karşılığında dört şart ileri sürülmüştü: Halifelik makamının kaldırılması, Halifenin ülkeden ayrılması, mallarına el konulması ve laik devletin ilanı. Kâfir ülkeler, Hilafeti tamamen ortadan kaldırarak Müslümanlara karşı büyük bir suç işlediler. İslam’ı, devletin anayasasından, hayat sisteminden ve ümmetin yasamasından uzaklaştırdılar. Hilafetin yıkılışıyla Allah’ın indirdikleri ile yönetim, dünyanın her köşesinden süzülüp gitti. Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla yönetim devam etti. O kara günden bu yana İslam ümmetinin hayatı ve diğer milletler arasındaki pozisyonu acınacak haldedir. Müslümanlar, tek bir ümmet ve devletken, elliden fazla devletçiğe parçalandılar. Fethedilen yeni ülkelerde iyiliği yayarken, ülkeleri gittikçe tırpanlanmaya başladı. Halifeleri onlar için kalkanken, yöneticileri onlara düşman oldular. Batı ajanlığı için, Müslümanlara kötülük yapmak, hile ve tuzak kurmak için birbirleriyle yarıştılar. İhanette Ebu Rigal’i bile geçtiler. Müslümanlar fitneler tarafından kuşatıldı, korku, açlık ve hastalık onları çepeçevre sardı. Toprakları savaş alanına döndü, zenginlikleri yağmalandı. Medyaları, ayak takımının borazanı oldu. Ülkeleri kâfirlerin filo ve üsleri ile dolup taştı...
Bu sorunların çözümü, kuşkusuz malum, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Kitabında yazılıdır, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünnetinde de beyan edilmiştir. Hilafetin yeniden kurulma çalışmasında sadece Siyeri takip etmeliyiz. Bu çözüm, yeniden dünya lideri olmamızın kefilidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ, İslam ümmetine muazzam bir zenginlik bahşetti. Bu zenginlik İslam ümmetini diğer milletlerin lideri yapar. Yeter ki bir Halife ve devlet olsun. İslam ümmeti devasa yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahiptir. Petrol ve gaz üretiminde dünya birincisidir. Kâfir Batının fabrikalarının işlemesi ve elde ettiği refahı İslam ümmetinin elindeki bu petrol ve gaza bağımlıdır. Maden ve tarım zenginliklerini, üç kıtayı birbirine bağlayan önemli stratejik koridorları saymıyoruz bile. Dünya ticareti, Cebelitarık Boğazı, Çanakkale Boğazı, İstanbul Boğazı, Süveyş Kanalı, Bab el Mandeb, Hürmüz Boğazı ve Güneydoğu Asya’da Malacca Boğazı’ndan akıyor. Bunun da ötesinde İslam ümmeti, fikri servete ve benzersiz bir yaşam biçimine sahiptir. Bu yaşama biçiminin kaynağı, insanların Rabbidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَىٰ لِلْمُسْلِمِينَ“Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” [Nahl 89]
Bugün insanlık, kapitalist ülkelerin başarısız liderliğinin farkında ve bilincindedir. Onun için erkekleri köle, kadınları da meta yapan bu düzenin sorunları için çözüm ve tedavi aramaktadır. Kapitalist sistem, sadece maddi değeri tanır. Bu değere inanan ülkeler, petrol zengini bir devleti işgal etmek için ekin ve nesli yok eder. Silah satmak için devletler arasında savaş çıkarır. Aç insanlar ya da ölen çocuklar umurunda olmaz!
Ey kardeşler! Hilafet, Müslümanların izzetinin kaynağı ve güçlerinin adresidir. Sömürgeci liderler bunu biliyor. Onun için Lord Curzon, Lordlar kamerasında Hilafetin kaldırılması sırasında yaptığı konuşmada şöyle der: “Asıl bundan sonra Türkler bitti. Bir daha eski günlerine kesinlikle kavuşamayacaklar. Biz Lozan anlaşmasıyla ruhen imanen öldürdük: Hilafet ve İslam...”Bunun farkında olan sömürgeci kâfir, sadece Hilafeti yıkmakla kalmadı, bir daha geri dönüşünü engellemek için elinden geleni yaptı ve yapıyor. Hilafet için çalışanlara karşı acımasız bir savaş başlattı. Bu nedenle Hilafeti ümmetin ölüm kalım meselesi olarak benimseyen Hizb-ut Tahrir’in altmış yıl önce hareket geçtiğini duyunca çılgına döndü. Hem kendisi hem de ajanları, Hizbe iftira attılar, gençlerini tutukladılar, şehitliğe varan işkenceler yaptılar, uzun hapis cezaları verdiler. Kısacası her türlü yöntemlerle Hizbe savaş açtılar... Ama ne yazık ki başarısız oldular. Zira Hizb, hâlâ dimdik ayaktadır ve sadece Allah’a secde etmektedir.
En son sömürgeci kâfirler, şeriata uygun olmayan bir şekilde Hilafeti ilan eden, insanları kesen, yakıp yıkan bazı İslami hareketlerin suçlarından da istifade ederek Hizbe karşı savaş açtılar... Kâfirler, bu hareketlerin eylemlerini Müslümanları Hilafetten korkutmak için kasıtlı şekilde ekranlara taşıdılar. İşte istediğiniz Hilafet budur dediler ve dolayısıyla insanları gerçek Hilafetten nefret ettirdiler... Bu sefer de başarısız olacaklardır, tıpkı önceki üslupları gibi. İnsanlar, Nübüvvet metodu üzere Hilafetin farkındalar. Onunla sözde Hilafet arasını ayırabiliyorlar. Gerçek Hilafet, belirsiz değil... Hilafet, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in detaylıca açıkladığı, sonra da Raşidi Halifelerin üzerinde seyrettiği benzersiz bir sistemdir. Hilafet, imparatorluk, krallık, başkanlık ya da parlamenter cumhuriyete benzemez. Diktatörlük, demokrasi ve diğer insan yapımı rejimler gibi de değildir. O, adil bir Hilafettir, yöneticileri de Halife ve imamlardır. Onlarla korunulur ve arkalarında savaşılır... O, kanları, onurları, malları koruyan, zimmete vefa gösteren bir Hilafettir... Zoraki ya da zorlama yoluyla değil, rıza ve özgür iradeyle biat alır. Güvenlik kastıyla insanlar Hilafete göç ederler. Panik içinde Hilafetten kaçmazlar.
Bu izahattan sonra biz, Hilafet Devletinin yıkılış yıldönümü vesilesiyle sizi bizimle çalışmaya, milliyetçilik, vatanseverlik gibi Hilafetin yıkılışına neden olan düşüncelerden arınmaya çağırıyoruz. Bizi birleştirici bağ, yüce akide bağı olmalıdır. Biz, hayal âleminde yaşamıyoruz, aksine aranızda ve sizinleyiz. Hilafet Devletinin organlarını uygulamak için kapsamlı ve mükemmel bir metottan tutun, Allah’ın Kitabı, Rasûlü’nün Sünneti ve bu ikisinin irşat ettiği İcma’us Sahabe ve şeri illete dayalı kıyastan istinbat edilmiş net ve açık tasavvura kadar her türlü hazırlığımız var.
Sonuçta düşmanımız, tektir, o da kâfir Batıdır. Gelin gerçek düşmanımız olan, gece gündüz bize tuzak kuran ve Müslümanları birbirleriyle oyalayan kâfir Batı ile mücadele edelim. Savaşımız bir, acımız bir, kitabımız bir, kıblemiz bir ve akidemiz birdir. Tüm bu dinamiklere sahip bir ümmetin, tek bir yönetici ve tek bir devlet altında bir araya gelmesi gerekemez mi? Kaldı ki Allah Subhânehu ve Teâlâ, birliği emretti, ayrılığı yasakladı. Sömürgeci kâfir yapımı sınırlar, hudutlar, milliyetler, pasaportlar, vizeler, bayraklar ve anayasalardan daha büyük ayrılık ne olabilir ki? Sanki gökten vahiyle inmiş gibi sahipleri için toprak parçası mukaddes olamaz. Bizi birbirimizden ayıran unsur, kâfir Batı yapımı fikirler ve Ruveybida yöneticilerin Batıya yaptıkları ajanlıktır. Gelin onları karpuz çekirdeği gibi bir kenara atalım ve Hilafeti kuralım. Kuşkusuz Allah bizimledir ve yardımcımızdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilâyeti
H. 14 Raceb 1439
M. Pazar, 01 Nisan 2018