بسم الله الرحمن الرحيم
Müslümanlar Anayasa Referandumunun Muhatabı Olmamalıdır
12 Eylül darbecilerinin hazırlattığı 1982 Anayasası üzerinde birtakım değişiklikler içeren Anayasa Paketi, Anayasa Mahkemesi'nin kararı akabinde 12 Eylül 2010 günü referanduma götürülüyor. Hayatın her alanında Allah'ın razı olduğu şekilde yani İslâmî hükme uygun hareket etmek her Müslüman için kaçınılmaz bir vazife olduğundan, Allah'tan hakkıyla korkan, Ahiret Günü'nün hesabından çekinen takvalı Müslümanların bu meseleye karşı takınması gereken tutumun açıklanması elzemdir.
Meselenin esasına değinmeden önce, mahiyetine bakmak gerekirse görülür ki bu paket, içerik itibariyle Müslümanlar açısından hiçbir fayda ve hiçbir değer taşımamaktadır. Zira paketin içeriğindeki maddelerin Müslümanların hayatında değiştirdiği somut bir İslâmî kazanım söz konusu değildir. Kişisel verilerin korunması, belli halk kesimlerine pozitif ayrımcılık, yurtdışına çıkış yasağı, ailenin korunması ve çocuk hakları, emekliler ve memurlar için toplu iş sözleşmesi hakkı, bilgi edinme ve kamu denetçiliği kurumu oluşturulması, Yüksek Askeri Şura kararlarına ve disiplin kararlarına yargı yolunun açılması, kuvvet komutanlarının yargılanma şekli, askeri yargının görev kapsamı, adalet hizmetlerinin denetimi, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin düzenlemeler, Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulması, Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)'nın yapısı ve işleyişine dair düzenlemeler, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasının önünü açmak üzere anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılması vs... Bütün bunlar, iddia edildiği gibi ilgili alanlarda köklü değişikliklerden ziyade sözde nispî bir iyileştirme niteliğindedir. Zaten 1982 Anayasası üzerinde daha önce 16 kez değişiklik yapılmış, 177 maddesinden 85'i değiştirilmişti ve şimdi de 25 madde daha değiştirilmek isteniyor. Bu da gerçekten bir gereklilik sonucu değil, bir mecburiyet ve uzlaşma sonucu ortaya çıkmaktadır. Çünkü hükümetin arzusu yeni ve kapsamlı bir sivil anayasa çıkarmaktı ama Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü kararından sonra bu fırsat kaçırılınca referandumlar yoluyla anayasal değişiklikler yapılma mecburiyeti doğdu. Bu mecburiyet, ülkenin siyaset sahnesinde birbirleriyle çatışan kesimler arasında bir uzlaşma yapılmasını kaçınılmaz kıldı ki bu da Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla sağlandı. Paketin Meclis'te oylanması sürecinde yapılan açıklamalardan, paketin içeriği konusunda mevcut siyasi partiler arasında görüş birliği olduğu, ancak Anayasa Mahkemesi ve HSYK hakkındaki iki madde hakkında anlaşmazlık olduğu açıkça anlaşılıyordu. Dönemin CHP lideri Deniz Baykal, bu iki madde haricinde paketi destekleyeceklerini bile söylemişti. İşte bu rötuş Anayasa Mahkemesi'nce yapıldı ve sonuçta HSYK'da hükümet lehine, Anayasa Mahkemesi'nde ise hükümet aleyhine bir düzenlemeye gidilerek bu yeni versiyonla paketin referanduma götürülmesinin önü açıldı.
Referandum ekseninde şekillenen "Evetçi", "Hayırcı" ve "Boykotçu" kesimlere gelince; paketin içeriği konusunda kamuoyu nezdinde net bir tasavvur olmadığı ve pasif halk yığınlarının sloganlarla ayartılması gerektiği için, bu kamplaşmalar bilinçli ve fikrî değil, duygusal, slogancı ve liderlerin şahısları ekseninde oluşmuştur. Bu da miting meydanlarında, halka hitaplarda, gazete köşelerinde ve televizyon ekranlarında son derece çirkin görüntüler oluşmasına, hakarete varan aşağılayıcı sözler sarf edilmesine yol açmıştır. Mesele bir nevi darbecilik yanlısı-karşıtı, demokrasi yanlısı-karşıtı havasına sokulmuştur. CHP'nin tavrı kendi içinde tutarsız ve çelişkilidir, çünkü başta karşı çıkmadığı bir pakete şimdi hayır demenin gerekçelerini bulmakta zorlanmaktadır. Yine hayır diyen MHP'nin tavrı da hayatta kalma mücadelesi ile kendi varlığını ispatlama ikilemi arasında debelenen düşük bir tavırdır. Bu ikisi hükümet karşıtlığı ve gelecek dönem iktidara ulaşma hesapları içerisinde bu tür tavırlar sergilemektedir. Keza BDP de bir yandan paketin içeriğini genel olarak kabul ederken öte yandan bazı taleplerinin karşılanmamasına öfkelenip boykot kararı alarak çıkmaza düşmüştür. Fakat şu var ki her üç parti de esasında hükümet ile bu paket hususunda görüş birliği içindedir, ancak her birinin özel durumu ve mecburiyetleri onları bu tür tavırlara itmektedir. O nedenle oluşan bloklar "Evet ama Yetmez", "Hayır ama Fena Değil" ve "Boykot ama Fark etmez" karakterindedir ve aralarında ciddi bir fark yoktur. Dolayısıyla Başbakan Erdoğan'ın "taraf olmayan bertaraf olur" sözü, sistem-içi siyasi örgütlenmelerden ziyade bilhassa sisteme kökünden karşı çıkan Müslümanları hedef almaktadır.
Sonuçta bu paket hiçbir köklü değişiklik içermemekte, İngiliz-tipi statükoya son vermemekte, hatta statükocu ve revizyonist odakların uzlaşması sonucudur ve abartıldığı kadar 13 Eylül sabahı yeni bir Türkiye doğmayacaktır. Aksine çatırdamakta olan bir anayasanın suni yapıştırıcılarla onarılma çabası ile birlikte siyasi partiler ve çevrelerindeki kesimler kendilerini önümüzdeki yılki seçimlere hazırlamaktadır.
Ey Müslümanlar!
Bu devlet sizin devletiniz değildir, bu sistem sizin sisteminizdir değildir, bu anayasa sizin anayasanız değildir, bu paket de sizin paketiniz değildir. Çünkü bu devlet, Osmanlı İslam Hilâfeti'ni yıkarak kurulmuş kukla bir devlettir, bu sistem İslâm sistemlerinin yerine getirilmiş bir küfür sistemidir ve bu anayasa Allah'ın Kitâbı ve Rasulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Sünneti'nden alınmış İslâmî bir anayasa değil, sömürgeci Batılı kafir devletlerden ithal edilmiş bir sömürge anayasasıdır. Şu halde böyle bir devletin, böyle bir sistemin, böyle bir anayasanın böyle bir paketi, esastan ve detaydan bâtıldır ve Müslümanlar ile hiçbir ilgisi yoktur. Velev ki içerisinde Müslümanların hoşuna gidebilecek, sıkıntılarını giderebilecek, onları rahatlatabilecek düzenlemeler olsa dahi -ki yok- kâfir bir devletin küfür sisteminin sömürge anayasasına ilişkin herhangi bir pakete karşı Müslümanların tavrı, onu reddetme ve hiçe sayma tavrıdır. Zîra Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmaktadır:
وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَن يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ "Tâğut'a kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele." [ez-Zumer 17]
Müslümanların sorunlarının çözümü; mevcut küfür sistemlerinde değil, inkılâbî-ideolojik bir köklü değişim yoluyla İslâm'ın bir bütün olarak hayata hakim kılınarak İslâmî hayatın yeniden başlatılmasındadır. On yıllardır yaşanan acı tecrübeler, başa gelen musibetler ve son dönemde ümmetin evlatları arasındaki canlılık sonucu, mevcut sistemlerin Müslümanlar için belanın kaynağı olduğu, küresel sömürgeci kâfirlerin maşası olduğu -ki bu anayasa paketinin ardında Amerika ve Avrupa Birliği vardır- ve bunlardan en kısa zamanda kurtulmak gerektiği artık inkâr edilmez bir hakikat halini almıştır.
Ey Müslümanlar!
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti sizleri, 12 Eylül sabahı sandık başına gitmemeye, bu referanduma karşı ret ve yok sayma tavrı sergilemeye, sadece bu referandumu ve anayasa paketini değil, bir bütün olarak mevcut yönetim sistemini kökünden reddetmeye, Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak için kendisiyle birlikte çalışmaya ve hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmeksizin Allah Subhânehu'yu razı edecek onurlu duruşlar sergilemeye ve sokak sokak, meydan meydan, şehir şehir dolaşıp sizleri aldatmaya çalışan bezirganlara uymamaya çağırıyor. Yine de icâbet etmeyecek misiniz?
أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ، وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لاَ يَفْعَلُونَ، إِلاَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيراً وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Görmüyor musun, onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapamayacakları şeyleri söylerler. Ancak îman edip sâlih amel işleyenler, Allah'ı çokça zikredip zulme uğratıldıktan sonra zafere ulaşmaya çalışanlar başkadır! Zaten zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir. [eş-Şu'arâ 224-227]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Türkiye Vilâyeti
H. 30 Ramazan 1431
M. Cuma, 10 Eylül 2010