بسم الله الرحمن الرحيم
Beşinci Yıldönümünde Devrim Hangi Noktada?
Beş yıl önce devrim kıvılcımı burada Tunus’ta patlak verdi. Ardından kıvılcımın her tarafa yayılmasıyla Müslüman ülkeler, küfrün pranga, baskı, zillet ve aşağılamasından kurtulmak için şaha kalktı. Daha sonra da kıvılcım, alev ve yangına dönüştü. Devrim, ümmetin iradesini aşağılayan, baskı ve zulüm altına alan mücrim yöneticilere adeta şöyle haykırıyordu: Yeter artık ümmeti aşağıladığınız. Yeter artık sömürgeci kâfir efendileriniz yararına ümmeti kul köle yaptığınız. Bırakın ümmeti iradesiyle baş başa. Ki yeniden Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın dinini ikame etsin, itibarını yüceltmek için Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın vaadini gerçekleştirsin. İlk devrim kıvılcımını ateşleyen -Allah’a hamdolsun- bu ülke halkıdır. Ülke yöneticileri panik ve korku içinde hem de zelil bir şekilde kaçmak zorunda kaldılar. Bu kutlu devrim, zalimlere yüzleriniz kurusun diye haykırdı. Onlara çürük sistemlerinizi, bozuk fikirlerinizi, bunak davetinizi ve sahte sihrinizi alın da buralardan gidin dedi. Ardından Bin Ali kaçtı. Böylece insanlar derin bir nefes aldı ve mutlu bir hayat yaşamayı umut ettiler. Allah’ın indirdiği Şeriat yönetimi altında mutlu bir hayat sürmek istediler. Zira Şeriat, hayatımızı ıslah eder, ilişkilerimizi düzenler. Şeriat, devletimizin temelidir, izzetimizin tamamlayıcısıdır. İnsanların hayatı, ancak Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın kelimesine göre düzgün olur. İlişkiler, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Şeriatına göre dosdoğru olur. Rabbimizin rızasını ancak Şeriatla elde edebiliriz.
Devrimin ardından insanlar, yeni bir şekillendirme sürecine girdiler, özgür olduklarını hissettiler. Sünni baskı, hapishane ve kederden sonra iradeleri özgürleşti. Firar eden yöneticilerin ardından bir dönemin tarihe karışmış olduğunu düşündüler. Yarınlar için hazırlandılar. Yeni doğan güneşle birlikte ortalık aydınlanmıştı. Özgürlüğe kavuşup zillet prangasından azade olduklarını sandılar. Hayatlarını dini göre düzenlemenin artık zamanı geldiğini düşündüler. İslami sloganlar rüzgâr gibi esiyordu. Slogan atanlar, Kuran devleti talep ediyorlardı. Sonra iktidara geldiler, ama ortada ne bayrak var ne de Kuran. Aksine dinsiz devlet olmak şartıyla iktidara geldiler! Böylece devrim, doğru yoldan sapmıştı. Devrimin dizginlerini elinde tutan derin devlet, dizginleri dalkavukluklara, istikrar arayanlara ve “ılımlı” postuna bürünenlere teslim etmedi. Bu yüzden devrim, farklı bir mecraya kaymıştı. Yeni kişi ve formlar devşirmiş, sistemler ve koşullar yerleştirmişti. İslami slogan, zafer elde etmişti. Küfür hüküm ve koşullarını İslam ülkesinde yerleştirmek için İslami slogan bir araç olarak kullanılmıştı. Küfür hükümlerine Şeri post ve ruhani bir kisve giydirilmişti. İslami zafer, geçiş köprüsü olarak kullanılıyor, laiklik sütunları birer birer üzerinden geçiyordu. İnsanların kapattığı uzlaşı penceresi yeniden açıldı. İnsanların ümüğünü sıkmak için devrime kalktığı zulüm tekrar geri getirildi. Ülke bu kanallar aracılığıyla yeniden Batının kucağına atıldı. Yeni bir anayasa yapıldı. Anayasa uyarınca devlet ecnebilere teslim edildi. Ecnebiler fikriyle bize liderlik etmeye başladılar, sistemleriyle de politikamızı yönlendirdiler. Dahası zenginliklerimiz onlara peşkeş çekildi. Ekonomimizde söz sahibi oldular. Ekonominin dinamikleri onların kontrolüne geçti. Ekonominin anahtar ve kilitleri onların eline teslim edildi. Doğrudan komutlar, baskı politikaları, IMF ve Dünya Bankası’nın direktifleri ve yabancı büyük şirketlerin emirleri doğrultusunda ekonomimizi kendilerine bağladılar. Kriter ve anayasalar belirleyerek millet meclislerini kontrol ettiler. Güvenliğimiz ile oynadılar. Güvenlik güçleriyle hüküm sürdüler. Hatta pratik olarak ülkenin güvenliğini güvenlik güçleri üzerinden yönettiler. Buna rıza göstermeyen herkes, yasadışı kabul edildi. Veya bu yola sürüklendi. Açıktır ki terörist eylemlerde Batının parmağı var. Ama İslam’a yamadılar! Çünkü İslam’a davet edenleri terörizmle suçlamak istediler! Parlamento da “yüksek” gümrük vergilerini düşürdü. Namaz anında tedavülü durdurdu! Böylece devrim, yepyeni bir elbiseyle, taze kanla, dini kisveyle, Allah’a itaat ettiklerini söyleyen kişiler tarafından demokrasi Allah’ın emirlerine takdim edilerek yeni bir Bin Ali rejimi üretmiş oldu.
Ey kardeşler! Ey Allah’ın elçisinin bayrağı altında yürüyenler!
Mücadelenin henüz başındayız. Küfür, İslam kisvesine büründü ve Müslümanları aldatmak için küfre İslam giysisi giydirildi. Kalbinde hastalık olan birçok Müslüman, kâfirlerin rızasını elde etmek için küfür giysisi giydi. Sağlıklı koşullar olduğu düşüncesiyle küfrün istediği koşulları yerleştirmek için çalıştı. Adeta Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu sözünü doğruladı:
فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ “İşte kalplerinde bir hastalık (nifak) bulunanların, “Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek onların arasında koşup durduklarını görürsün. Ama Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar.” [Maide 52] Her şey apaçık ortadadır. Siz, güçlü imanınızla birinci grubun küstah ve aldatmasıyla, ikinci grubun da zafiyet ve hilekâr yöntemiyle karşı karşıyasınız. Siz, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Peygamberler ve dostları için seçip beğendiği bir dine inanıyorsunuz. Rabbinizin size emrettiği gibi dini ikame etmek için çalışıyorsunuz. Çünkü dinin ikamesiyle tüm düğümler çözülecek, tüm ikilemler bitecek. İnsanlar Rablerinin emri, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Kitabı ve Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’inHadi Sünnetiyle dosdoğru yolda yürüyecekler.
Basiret ve feraset sahibi herkes için bu yol ayan beyandır. O yol ki İslam’ı bir kenara atmak ya da “İslam’ı” küfrün kurallarıyla uzlaştırmak. Ya da küfrü kuşatan, onunla uzlaşan, ona eşlik eden ve onunla çelişmeyen bir “İslam” yaratmak! Birinci yolun, bayraktarları ve orduları, ikinci yolun da kökleri ve dalları var. Bu ve şu arasında bir de Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın dosdoğru yolu ve gerçek dini var. O yol kâfirlerin şablonlarını kabul etmez, zillet ve horlanmaya rıza göstermez. Dini, hükümdarların kaprisine boyun eğdirmez. Büyük günahları meşru görmek için ayetleri tahrif etmez. Dalalet için ayetlerden delil aramaz. O ki dosdoğru yoldur. O, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Peygamberlere, Sıddıklara, şehitlere ve Salihlere bahşettiği yoldur. O yol dinde aşırılık ve ifratı haram kılar. Sulandırıp bulandırmayı suç sayar. Kuşkusuz o, insanları Allah’ın emirlerine göre yöneten ve onları Allah’a itaat etmeye zorlayan Hilafetin yoludur. Hilafet, zalimler ile savaşır. Sırtlanlar, korkaklar ve münafıklar Hilafetin anılmasından çekinirler. Hilafetin zamanı gelmiştir, süvarileri hazır ve nazırdır. Hilafet, Nübüvvet metodu üzere bir yolu çağrıştırır. Hilafet ile Müslümanlar izzet bulacak. Hilafet Devletinde Müslüman ve kâfirler adaletten nasibini alacak. Müslümanların derdine ortak olacak, aralarında dini ikame edecek ve âlemlere nur saçacak. Ne Obama ne de Putin Hilafete dil uzatamayacak. Dünyanın zalim devletleri, dünyanın nimetine tamah edemeyecek, halkları köleleştiremeyecek, yöneticileri uysallaştıramayacak, dünyayı parselleyemeyecek. Allah’ın izniyle İslam Devletinin nuru yakında doğacaktır. Kâfirler ve münafıklar istemese de otoritesi Müslüman topraklar üzerinde yayılacaktır. Hilafete yönelik olmayan her çalışma boştur. Ona götürmeyen her çaba, beyhudedir ve Hilafetten başka bir yerde kurtuluş arayan herkes, yok olmaya mahkûmdur. Ona doğru adım atmanın, izzet kervanına katılmanın ve Müslümanların bayrağını dalgalandırmanın daha zamanı gelmedi mi? Sahtekâr demokrasiyi, köhne laikliği öylece bırakıp cennet ve Rıdvan yolunda yürüyerek dünya ve ahiretin izzetine nail olmayı mı düşünüyorsunuz?
يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ “Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûl’e hainlik etmeyin. Bile bile kendi emanetlerinize de hainlik etmeyin.” [Enfal 27]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tunus Vilayeti
H. 06 Rabiu’l Evvel 1437
M. Perşembe, 17 Aralık 2015