بسم الله الرحمن الرحيم
Ey Müslümanlar! Hak Kelimeyi İzhar Etmek İçin Hizb-ut Tahrir İle Birlikte Ayağa Kalkın!
Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:
أَفْضَلُ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ "Cihadın en üstünü, zalim sultanın yanında hak sözü söylemektir."
Ve şöyle buyurmaktadır:
سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَرَجُلٌ قَامَ إِلَى إِمَامٍ جَائِرٍ فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ فَقَتَلَهُ "Şehitlerin efendisi Hamza İbn-u Abdulmuttalib'tir ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona (marufu) emreden ve onu (münkerden) nehyeden ve (bunun için) katledilen kimsedir." "Hak söz" ise kafir ve zalim yöneticiler ile zalim rejimlerinin devrilmesi için konuşmak ve çalışmaktır. Bugünkü "hak söz" de İslam'ın, akide ve hükümler olarak yeniden toplum hayatında ikame edilmesi için açıkça davette bulunmaktır. Bu ise ancak Raşidi Hilafet'in kurulması ve adil bir Halife'nin nasbedilmesiyle gerçekleşecektir. Çünkü diğer ideolojilerin zulmü ve fesadı artık ortaya çıkmıştır. Nitekim İslam ülkeleri de dahil tüm dünya şiddetli krizlere maruz kalmış olup bu krizlerden kurtulmanın yollarını aramaktadırlar. Dolayısıyla gerek Raşidi Hilafet'in kurulması gerekse de adil bir Halife'nin nasbedilmesi tüm Müslümanların üzerine farz olup bu, Müslümanların hem dünyalarının izzetini hem de ahiretlerinin saadetini garantileyecek olan bir meseledir. Ayrıca tüm dünyanın sorunlarını dakik bir şekilde çözecek olmasının yanı sıra tüm insanların güvenliğini ve huzurunu garantileyecek olan da budur. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." [el-Enbiya 107]
Ve şöyle buyurmaktadır:
فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى* وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Her kim Benim hidayetime tabi olursa o sapmaz ve bedbaht olmaz Her kim de zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur ve biz onu kıyamet günü de kör olarak haşrederiz" [Tâha 123 124]
Hizb-ut Tahrir, 1953 yılından bu yana Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmaya davet etmeye başlamış olup hizb, uzun ve sert bir yoldan geçmiş, fırtınalı rüzgarlar ve şiddetli zorluklarla karşı karşıya kalmış ve çok büyük fedakarlıklar göstermesinin yanı sıra birçokta şehitler vermiştir. Ancak Allah'a hamd olsun hizbin açığa vurduğu ve kendisi için çalıştığı hak söz meyvesini vermiş ve Allah'ın izniyle artık onu hasat etmenin vakti gelmiştir. Nitekim bizler de hızla Allah'ın nusretini, Raşidi Hilafet'i ve adil bir Halife'yi beklemekteyiz. Zira işler, insanlar önünde açık bir hale gelmiş olup İslam ümmeti de kalkınmaya doğru yönelmekte ve artık dostunu ve düşmanını bilmektedir. Aha işte Avrupa ve Amerika'daki kafir Batı, Suriye ve Çin ile işbirliği yaparak ümmeti bu eğiliminden geri döndürmek ve onu İslam Nizamı ile Raşidi Hilafet'in kurulmasından başka bir yöne uzaklaştırmak için tüm güçlerini ve tuzaklarını kullanmaya aşırı hırs göstermektedirler. Zira onlar, Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'in kurulmasını önleyen bütün şartlara rıza gösterdikleri gibi Müslüman Kardeşlerin yönetime gelmesine bile rıza göstermektedirler. Ayrıca (Taliban)'a da ismen İslam Devleti olan ancak İslam akidesine dayalı olmayan bir yönetim vermişlerdir. Ancak bizler, Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet'in kurulmasını önlemeyeceklerinin yakinen farkındayız. Aynı şekilde onlar da bunun farkındadırlar. Ancak onlar, gerek bu anı gerekse de Hilafet Devleti'nin kurulması anını geciktirmek için çalışmaktadırlar.
Bugün İslam ümmeti, bir buçuk milyar küsur Müslüman olup o, tek bir vücut gibi tek bir ümmettir. Dolayısıyla gerçek siyasî bir kalkınma ve bilinç olduğu sürece de bu vücudun bir parçası yada parçaları harekete geçecek ve buda kesinlikle bütün ümmete ulaşacaktır. İşte bu ümmetin ayrılmayan bir parçası olan Tacikistan Müslümanları da aynı şekilde Allah'ın fazileti ve yardımıyla zalim diktatörün ve mücrim dalkavuklarının zulmüne ve zalimliklerine karşı itiraz seslerini yükseltmeye başlamışlardır. Dolayısıyla Tacikistan halkının öfkesi, Allah'ın izniyle bu zalim hükümeti tarihin çöplüğüne fırlatacaktır. Zira bu rejimin, insanların sorunlarını çözmekten aciz olduğu, iğrenç bir şekilde İslam'a ve Müslümanlara saldırdığı ve sadece kendi makamı ile şahsî çıkarlarına önem verir olduğu uzan zamandan bu yana toplumun tüm kesim ve tabakaları tarafından açık bir hale gelmiştir. Nitekim çıkarılan tüm kanunlar ve kararlar, yine yukarıda söylenenleri doğrulamaktadır: Mesela peçenin (başörtü ile şeri elbiselerin) yasaklanması, mescitlerin kapatılması, gençler ile kadınların mescitlere gitmesinin yasaklanması, şeri ilimlerin öğreniminin, hatta gençlerin taharet ve namaz derslerini öğrenmelerinin yasaklanması, İslam hükümlerini öğrenmeye ikna etmeye çalışanların takip edilmesi, ezanın hoparlörler yoluyla okunmasının yasaklanması, erkek yada kadın olsun davet taşıyıcılarının takip edilmesi ve onlara vahşî bir şekilde işkence edilip uzun süreler cezaevlerine atılmaları, tüm ekonomik ve ticarî şubelerinin tekelleştirilmesi, fabrikalar ve benzerlerinin bellerini kıracak, hatta karların %84'üne ulaşan vergilerin toplanması, yaşam hizmetlerinin eksik ve pahalı olması gibi... İşte tüm bunlar, ülkenin Ruvaybida yöneticilerinin zulüm ve zalimliklerinin sadece küçük bir kısmından ibarettir. Aynı şekilde insanların, yöneticilerine zerre kadar güvenmedikleri de açık olan bir durumdur. Bu sözlerin doğrulundan emin olmak için sokaklardaki, caddelerdeki, toplu taşımalardaki ve mescitlerdeki insanların konuşmalarına kulak vermek yeterlidir... Nitekim itiraz ve hoşnutsuzlukların, bakanlıklarda, devlet kurum ve işletmelerinde ve ülkenin siyasî elitleri arasında bile patlama derecesine ulaşması Allah'ın izniyle diktatör Devlet Başkanı ile mücrim çetesinin, iktidarlarının son dönemlerini yaşadıklarını göstermektedir.
Evet, genel itiraz dalgaları en yüksek dereceye ulaşmıştır. Evet, ümmet bir kez daha yöneticilerine güvenmemektedir. Evet, Tacikistan'daki Ruvaybida yöneticiler, insanların genelinden korkmakta olup onların kamunun gücü ve kudreti karşısında aciz kaldıkları ve ehliyet sahibi olmadıkları büyük küçük herkes tarafından ortaya çıkmıştır. Nitekim (Dağlık Badahşan) vilayetindeki en son olaylar, fasit rejimin aciz olduğuna ve korktuğuna dair açık bir örnektir. Evet, durum böyledir... Çünkü ülkede düşünen ve bilinçli insanlar artmakta olup onlardan kavmiyetçilik ve vatancılık kaybolmuştur. Dolayısıyla doksan olaylarını hatırlatmak ve yerel bazda savaşı kışkırtmak yoluyla insanları terörize etmek için koşuşturanların yaydıkları dedikoduların, artık hiçbir faydası yoktur. Hatta bu yayılanlar, efendilerini korumak için fasit rejimin dalkavuk ajanları tarafından yayılan fitneden öte bir şey değildirler. Bu ajan guruplar ise İslam'a ve Müslümanlara karşı Batılı kültürü zehirleyen baltacı şairler, yazarlar ve aydınlar ile onları bu hususta yarıştıran (ismen bağımsız olan) ulusal kamu medya organlarından oluşmaktadırlar. Dolayısıyla bunların tamamı, yeni iletişim teknolojisi yöntemleriyle gece gündüz diktatör Devlet Başkanı ile fasit rejimini övmekle meşgul olmaktadırlar.
On beş küsur yıldan beridir ülkedeki ümmet arasında İslam ideolojisine dayalı siyasî bir hizb çalışma yapmaktadır. Nitekim bu hizb, Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmayı üstlenen imanlı, gayretli, cesur ve sorumluluk sahibi şâb ve şebâbattan oluşan muhlis İslamî şahsiyetler yetiştirmektedir. Ayrıca hizb, Tacikistan'daki Müslümanların zihinlerine Hilafet fikrini yerleştirebilmiş olmakla birlikte o, Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmaya davet etmekte de ısrarcı olmaktadır. İşte bu hizb, Hizb-ut Tahrir'dir. Dolayısıyla Hilafet'ten bahsedildiğinde hemen akla Hizb-ut Tahrir gelmektedir. Hizb-ut Tahrir'den bahsedildiğinde ise hemen akıllara Hilafet gelmektedir. Özellikle de Müslüman ülkelerdeki ayaklanmalar ışığındaki son yılda. Zira hizbin muhlis şâb ve şebabatı büyük bir fedakarlık ve sorumlulukla çalışmaktadırlar. Ayrıca neşriyatlar yazıp bunları ülke halklarına dağıtmaktalar, mevcut olayları açıklamaktalar, bunları ziyaret ve görüşmelerinde insanlara izah etmekteler ve saflarına yeni üye ve destekçiler kazandırmaktadırlar. Nitekim zor şartlara ve yıllarca cezaevlerinde kalmalarına rağmen muhlis davet taşıyıcıları, hizbin saflarında ciddi bir şekilde çalışmaya devam etmektedirler. Hatta ikinci kez cezaevlerine girip çıksalar bile. İşte buda Hizb-ut Tahrir'in bir kez daha Tacikistan'da başarılı olduğunu ve ülkenin Müslümanları arasında özel bir sevgi kazandığını göstermektedir. Ancak ajan hükümet ile onun başkanının ne bir fikrî liderlikleri nede bir sağlam düşünceleri vardır. Zira onlar, Hizb-ut Tahrir'in muhlis şebâbının fikirleri karşısındaki çatışmada yenik düşüp aciz kalmışlardır.
Hizbin tutuklu olan şebâbının yapmış olduğu son siyasî eylemlere gelince; bu husus, bir kez daha ortaya çıkmıştır. Zira bu yılın Haziran ayında Hizb-ut Tahrir'in 250 üyesi, bütün tutuklular için tüm devlet kurumlarına, kamu medya organlarına, yerli ve yabancı kuruluşlara, alimlere, İslamî hareketlere ve ülkenin Müslüman sakinlerine itiraz mektubu göndermişler ve onda, muhlis davet taşıyıcılarını takip etmelerinden, onları sıkıştırmalarından, onlara zulmetmelerinden, onlara vahşî bir şekilde işkence etmelerinden ve onları sürekli hapsetmelerinden dolayı devlet kurumlarını kınamışlar ve onların akıbetlerinin de Arap ülkelerindeki devrik zalim yöneticilerin akıbetleri gibi olacağı hususunda uyarıda bulunmuşlardır. Aynı şekilde kamu medya organları ile kurumların iki yüzlü olduklarını ve onların iradeyi gasbettiklerini vurgulamalarının yanı sıra Müslüman alimleri, İslamî cemaatleri ve ülkenin Müslümanlarını, davet taşıyıcılarına karşı gerçekleşen zulüm karşısında sessiz kalmalarından ve onları korumadıklarından dolayı alemlerin Rabbinin şiddetli muhasebesine maruz kalacakları hususunda uyarmışlardır. Ayrıca Hizb-ut Tahrir'in şebâbı, bu zulüm ve zalimliğin kesinlikle iradelerini azaltmayacağını, bilakis akidelerini ve Rableri Allahuteala'ya olan tevekküllerini daha da artıracağını vurgulamışlardır. Hatta bu gibi itirazlar, bu tutuklu şebâbın akrabaları tarafından atılan yaklaşık 150 imzayla mezkur adreslere gönderilmiştir. Nitekim bu itirazlar, yöneticileri ciddi bir şekilde endişelendirmiş, hatta bütün müdahil kurumların kafası karışmıştır. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir olarak bizler, fasit rejimin takibatlarına ve sıkıştırmalarına rağmen hak kelimeyi açıklamaktan asla geri durmayacağımız gibi zulüm, işkence ve sürekli cezaevi de Allah'ın izniyle azmimizi ve irademizi zayıflatamayacaktır. Dolayısıyla da Müslüman alimlere, nüfuz sahiplerine, güç sahiplerine ve tüm Müslümanlara deriz ki:
Yeter artık namuslarınızın kirletilmesi, mukaddesatlarınızın, dininizin ve izzetinizin çiğnenmesi karşısında sessiz kaldığınız!
Yeter artık Allah'ın sizlere farz kıldığı yöneticileri muhasebe etme ve zalim sultan karşısında hakkı açıklama farzını yerine getirmeyi ihmal ettiğiniz!
Artık sizler için geriye fasit ve Ruvaybida rejimleri devirmek, Raşidi Hilafet'i kurmak ve adil bir Halife'yi nasbetmek için oturma ve çalışma arasında tercih yapmaya dönük bir fırsat kalmamıştır!
Dolayısıyla Hilafet kurulup bir Halife nasbedilmedikçe ne din yerleşebilir ne namuslar korunabilir nede adalet ikame edilebilir. Çünkü Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:
وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً "Her kim boynunda biat olmadığı halde ölürse cahiliyye ölümü ile ölmüş olur." [Muslim]
Yine şöyle buyurmaktadır:
إِنَّمَا الْإِمَامُ (الْخَلِيْفَةُ) جُنَّةٌ يُقاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَىْ بِهِ "İmam [Halife], ancak arkasında savaşılan ve onunla korunulan bir kalkandır."
O halde Allahuteala'nın vaadine ve Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesine geri dönüşü olmayan tam bir tevekkül, iman ve inanç ile cihadın en üstünü olan hak sözü açıklamak için sizin hizbiniz olan Hizb-ut Tahrir ile birlikte ayağa kalkınız! Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkâr ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [en-Nûr 55]
Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] de şöyle müjdede bulunmuştur:
ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır."
Bizler de sizleri, dünyada ve ahirette sizlere hayat verecek ve her iki dârda da izzetinizi garantileyecek olan şeye davet ediyoruz. Biz tebliğ ettik. O halde siz de icabet ediniz!
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Rasulu sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız." [el-Enfâl 24]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tacikistan M. Ağustos 2012
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tacikistan
H. 14 Ramazan 1433
M. Çarşamba, 01 Ağustos 2012