Pazar, 20 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Mülteciler Akını, Batının İnsanlık Düşmanı Dış Politikasının Bir Sonucudur, Sadece İslam Ümmeti Bu Sorunu Çözebilir!

İslam dünyadaki savaş ve katliamlar, Avrupa’da “sessiz” bir hayat sürmek isteyen Avrupalıların artık göz ardı edemeyecekleri uzak bir gerçektir. Dar görüşlülük, Suriye’de masum insanların maruz kaldığı varil bombaları ve hardal gazını görmezden gelebilir. Ama dar kafalılık, Avrupa sularında batan gemileri ya da Avrupa topraklarına ulaşmak için başarısız denemelerden sonra geminin alabora olmasıyla engin dalgaların karaya vurduğu ölü çocukları artık daha fazla gizleyemez. Bu yüzden kör olan biri bile, Avrupa’nın karayolları ve demiryollarında yürüyen binlerce mülteciyi görmezden gelemez.

Mülteciler akını ve onların Avrupa yolculuğu, Batının Ortadoğu’yu bombalamasından kaynaklı sonuç ve sorunlardır. Mülteciler akını, buzdağının sadece görünen kısmıdır. Avrupalı politikacılar nefret etse de bu acı bir gerçektir. Bu konu -mülteciler akını-, Avrupa’da günün konusu haline geldi ve bundan doğal da bir şey olamaz. Gördüğümüz kadarıyla birçok kişi - Müslüman ve gayrimüslim- mültecilere yardımcı olmak istiyor. Böyle olsa da mülteciler konusunun ele alınışında sistematik hatalar ve önemli boşluklar var. Bununla biz, çaresizce ve şaşkınlıkla devlet kurumlarının arkasına sığınan politikacıları kastetmiyoruz. Aksine bu konuda gerekli ve temel soruların sorulmamasından yakınıyoruz. Tartışmasız bu konuda, kasten ve hemen hemen her zaman göz ardı edilen en önemli soru şudur: Mülteci akınının gerçek nedeni nedir? Ve bugün dünyada neden 60 milyon insan mülteci ve sığınmacı durumundadır? Bu soruyu sormak yerine Avrupalıların, Avrupa sınırlarını korumak ve mültecilerin düzenli bir şekilde nasıl Avrupa Birliği ülkeleri arasında dağıtılacağı konularında tartışmalar yaptıklarını görüyoruz.

Kuşkusuz mülteciler sorunu hakkında kasten bu temel soruların sorulmamasının nedeni, Batılı siyasi elitin, temel sorunun nedenini kendi vatandaşlarından gizlemek istemeleridir!

Uluslararası mülteci krizinin nedeni, iklim sorunları veya doğal afetler değil. Biz, bu sorunun nedenlerini kabul etmeliyiz ki kolayca çözülebilsin!

Dünyada mültecilerin yarısı bugün Suriyeli, Iraklı, Afganistanlı ya da Somalilidir. Ve bugün bu ülkeler, Batının sistematik bombardımanına maruz kalmaktadır. Ayrıca Batı, Şam’ın İslami grupların kontrolüne geçtiğinde, Filistin’deki Yahudi varlığı için tehdit teşkil edecekleri korkusuyla kasap Esed rejimini korumaktadır.

Dünyadaki mültecilerin vakıasına bakan kimse, mültecilerin ya Irak ve Mali gibi -ki Danimarka bu ülkelere askeri müdahalede bulunmuştur- Batılı ülkelerin askeri operasyonlar düzenlediği ülkelerden, ya da zengin ve büyük servet sahibi ülkelerden olduklarını görecektir. Batının bu ülkeleri ekonomik köleleştirme politikasının bir sonucu olarak bu ülkelerde aşırı açlık ve yoksulluk yaygınlaşmıştır. Nitekim Nijerya, Gambiya, Eritre, Kamerun, Asya, Latin Amerika ve Afrika’nın birçok ülkesinde olduğu gibi. Mülteciler, tehlikeli yolculuğun ardından ülkelerini yok eden Avrupa’ya ulaştıklarında, sınır engeli, yetersiz mali yardım veya insanlık dışı muamele ile karşı karşıya kaldılar. Bu kötü muamelenin nedenini açıklayan Macaristan Başbakanı, mültecilerin, Avrupa hadaratının bekasını tehdit eden İslami kültürü beraberlerinde getirdiklerini söyledi. Hâlbuki mülteciler, Avrupa Birliği’nin yüzde birini bile oluşturmuyor... Dolayısıyla Avrupa Hadâratı, ne kadar zayıf bir Hadâratmış?

Liberal kapitalist ideolojinin duygusuz gerçek yüzü, böylece ortaya çıkmış, “İnsan hakları” ve diğer maskeler bir bir düşmüştür. Ayrıca yine Batının bu insanlık dramı ile de uğraşmak istemediği ve mülteci sorununu çözecek bir kapasiteye de sahip olmadığı besbellidir.  

 

Ey Müslümanlar!

 

Siz, asırlarca muhacir ve müsteminlere kucak açan, kollayıp gözeten bir devletin gölgesi altında yaşadınız. Onların etnik köken ve akidelerine hiç bakmadınız. Medine’de İslam Devleti, yüzlerce Kureyşli’ye kucak açmış, on beşinci yüzyılın sonlarında İspanyol engizisyon mahkemelerinden kaçan 150.000 Yahudi’yi bağrına basmıştır. Merhametle karşılanan Yahudilere daha ilk günden itibaren doğal bir hayat yaşamalarına izin verilmiştir. Aynı şekilde tarihe bir göz atan kimse net ve anlaşılır bir şekilde Yahudileri Avrupa Holokost’undan kimsenin kurtarma eğilim ve isteğinde olmadığını görür. Ama Sultan II. Beyazıt döneminde İslam Devleti, kaptan Kemal Reis komutasında gemileri Yahudileri kurtarmak için İspanya’ya göndermiştir. İslam Devletine getirilen Yahudiler, iyi karşılanınca İzak Sarfati adlı Yahudi bir Haham, Avrupalı Yahudilere bir mektup göndermiştir. Mektupta, onları İslami Hilafetin şehirlerine göçe davet eden Haham, İslami Hilafette “hiç bir şeyin eksik olmadığını” ve “Yahudiler için İslami yönetim altında yaşamak, Haçlı yönetimi altında yaşamaktan daha iyi” olduğunu söylüyordu. Ama Yahudiler, bu güzelliğe nankörlük ederek saldırganlıkla karşılık verdiler.

Batı değerlerinin aksine İslami değerler, siyasi atmosfer veya ani çıkara göre farklılık arz etmez. İslam, insan hayatına saygı duyar. İslam’a göre bir insanı öldürmek, tüm insanlığı öldürmek gibidir.

مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا“Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur.” [Maide 32]

İnsan hayatı, para ile ölçülmez. Aile ve çocuklarına güvenli bir liman aramak amacıyla yollara düşen özgür insanları, futbol stadyumları ve tren istasyonlarına tıkmak ya da sanki suçlular gibi üç gün demir parmaklıklar ardına hapsetmek insanlığa yakışmaz.

 

Ey Müslümanlar!

 

Son yüzyıllarda dünya milletlerinin, Batı imparatorluğu karşısında çaresiz kalmalarının bir sonucu, ölüm ve yıkımlar olmuş, milyonlarca insan ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştır. Biz, 1,7 milyarlık Müslüman bir ümmetiz. Ülkemiz de zenginlik açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir ve dünyanın en önemli stratejik bölgelerine sahibiz. Daha da önemlisi, tam ve kapsamlı, zamansal ve mekânsal her olayı detaylıca açıklayan politik sisteme sahip bir dinimiz var. Eğer bu sistemi uygularsak, dünyada kapitalizmin hâkimiyeti sona erecektir. Ve insanlar “Üçüncü dünya” olarak addedilen zengin ülkelerden asla kaçmayacaklardır. Aksine insanlar, Avrupa’nın yoksul ülkelerinden, İslami Hilafet Devleti altındaki zengin Afrika ve Asya ülkelerine kaçacaklardır. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bu devletin yeryüzünü adaletiyle aydınlatacağını bize vadetti.

إِنَّ اللَّهَ زَوَى لِي الأَرْضَ فَأُرِيتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا“Gerçekten Allah, bana yeri dürdü de, onun doğusunu ve batısını gördüm. Hiç kuşkusuz ümmetimin mülkü, bana dürülen yerlere kadar ulaşacaktır.” [ Müslim]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Danimarka


H. 01 Zilhicce 1436
M.  Salı, 15 Eylül 2015

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER