Amerika, Müslüman ülkelerdeki mevcut işbirlikçi rejimlerin yıkılmasından duyduğu korkuyu düzenli aralıklarla dile getirmektedir. Bu korku, üst düzey yetkililerinin açıklamalarına bile yansımaktadır. Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Suriye’deki çatışmaların Ürdün, Yahudi varlığı ve Irak’a yayılmasını önlemek amacıyla bu ülkelerin desteklenmesi gerektiğini ifade etti. Benzer şekilde, Dışişleri Bakanı Antony Blinken da NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Hilafet Devleti’nin yeniden tesis edilmesini engellemenin stratejik bir gereklilik olduğunu vurguladı.

Müslüman ülkelerdeki mevcut durumu gözlemleyen biri, kor ateşin hâlâ kül altında yandığını kolayca anlayabilir. Arap Baharı olarak adlandırılan halk devrimleri, bazı ülkelerin suçlu liderlerinden kurtulmasına yol açsa da büyük güçler, işbirlikçileri aracılığıyla bu halk devrimlerini kontrol altına almayı başardılar, bir ajanı başka bir ajanla değiştirdiler. Dolayısıyla bu ülkelerdeki halkların koşullarında hiçbir değişiklik olmadı hatta daha da kötüleşti. Kor ateş hâlâ külleri altında yanmaya devam ediyor. Halklar, kendilerini Allah’ın şeriatına aykırı yöneten rejimlerden kurtulmayı ve İslam’ın adaletiyle yönetilecek gerçek bir Hilafeti kurmayı arzuluyor. Suriye’deki son gelişmeler, Amerika Birleşik Devletleri’nin Müslüman ülkelerde gerçek bir dönüşümden ve halkların otoriter yöneticilere karşı ayaklanmasından duyduğu endişeyi gizleyememesine yol açtı. Hatta bu endişe, Müslüman ülkelerin liderlerinin kalplerine bile sirayet etti. Ürdün, Irak, Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve İran dışişleri bakanları Doha’da toplanarak “Suriye’deki mevcut krizin bölgesel ve uluslararası güvenlik üzerinde ciddi bir tehdit oluşturduğunu” ifade ettiler.

Bu korkuların gerçek olduğunu vurguluyor, Amerika ve büyük güçlerin en çok korktuğu şeyin, Raşidi Hilafet’in kurulması olduğunu belirtiyoruz. Müslüman ülkelerdeki otoriter liderlerin korkuları da yerindedir. Korkuyu enselerinde hissediyorlar zira devrime kalkışan halklar karşısında Amerika’nın ajanlarını yalnız başlarına bıraktığını, hiçbir şey yapmadığını görüyorlar.

Son olarak, Müslümanların, suçlu ve işbirlikçi yöneticilerinden kurtulmadıkça, Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurmadıkça ve ülkelerindeki sömürgeci kâfirlerin nüfuzunu ortadan kaldırmadıkça huzur ve istikrara kavuşamayacaklarını bir kez daha vurguluyoruz. Bunun Allah’ın izniyle yakında gerçekleşeceğine inanıyoruz. Hiç şüphesiz yarın, bekleyeni için çok yakındır.