حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Danimarka
Medya Bürosu
No: DK-BA-2009-MB-TR-0003 |
H. 8 Cumâde’s Sânî 1430 M. Pazartesi, 01 Haziran 2009 |
-Basın Açıklaması- "Çetelerin Çatışmasına" Yönelik Sorumsuz Yaklaşım Kaosun Daha da Artacağı Uyarısında Bulunmaktadır
Suç ortamındaki nüfuz rekabetinin neden olduğu çeteler arası tırmanan çatışma, çatışmaların patlak verdiği yoğun nüfuslu mahallelerde, birçok masum insanın kurban olmasına yol açtı. Otoritelerin, çekişmeli taraflara karşı müdahalede bulunacağı vaatlerine rağmen, bu ateş açılması silsilesi, daha çok kurbanlar vermeye devam etmiştir ki bu durum, hedef haline gelen mahalle sakinlerinin emniyet ve güvenlik duygularını kaybetmelerine ve çocuklarının gelecekteki kurbanlar arasında olmasından korkmalarına yol açmıştır.
Bu trajik gelişmelerin ortasında bazı siyasîlerin ve basın organlarının, İslâm'a yönelik düşmanlıktaki gündemlerine hizmet etmesi için bu çatışmayı istismar etmeye çalıştıklarına tanıklık etmekteyiz. Bunu da çekişmedeki diğer tarafı göz ardı ederek üyelerinin çoğu ikinci kuşak yabancılardan oluşan çeteler üzerine odaklanarak yapmaktadırlar. Zira Müslümanların kültürel arka planının suçun arkasındaki sebep olduğu şeklindeki mesnetsiz ithamlarına ve iddialarına devam ettiler. Nitekim bu mesnetsiz suçlama açıklamalarının başında, çeteler çatışmasını yabancıların Danimarka'ya saldırısı olarak gören Danimarka Adalet Bakanı'nın açıklaması gelmektedir. Zira o, şöyle demiştir: "Ülkemizi öldürücü silah taşıyan yabancılardan korumak hakkımızıdır. Bu sözüm, ırkçılık taassubu olarak görülebilir. Ancak ben onlara şunu söylüyorum: Ülkemizden çıkıp gidiniz." Dahası politikacılar, Müslümanların geneline karşı ayrımcılığın hâkim olduğu yasal ağırlaştırmaları talep eden siyasî teklif için bu çatışmayı istismar etmektedirler! Suçlarla Mücadele Komitesi Sorumlusu'nun da dâhil olduğu birçok uzmanın görüşüne göre bu ağırlaştırmalar, çatışmaların alevlenmesinden başka bir yere götürmeyecektir!
Bu siyasîler ile medya organları, mesnetsiz suçlamaları ile iddialarının neden olabileceği vahim sonuçlara karşı tüm uyarıları göz ardı etmişlerdir. Zira etnik ayrımcılık temeline dayalı saldırgan konuşma tarzlarının, çatışmanın kontrol sınırlarının dışına çıkmasına ve etnik ayaklanmalara dönüşebileceği uyarılarını göz ardı etmişlerdir. Aynı şekilde Müslümanlara yönelik saldırılarının çatışmayı tırmandırancığını da dikkate almamışlardır ki bu da şu iki sebepten dolayıdır: Birincisi: Daha fazla şiddet doğmasına yol açacak şekilde Müslümanlar hakkında çirkin bir görüntü oluşturulması. İkincisi: Bu çatışmada daha fazla kutuplaşmaya zemin hazırlayacak hayal kırıklığının gelişmesi. Böylelikle bu siyasîler ile medya organları, bu olaylara maruz kalan bölgeler karşısında sorumsuzluk sergilemişlerdir!
Bu siyasîler, Avrupa örgütleri ve istihbaratları tarafından yayınlanan raporları tamamen ihmalci bir yaklaşımla ele aldılar. Nitekim göz ardı ettikleri bu raporlardan biri de 2005 yılında Avrupa'da Müslümanlara yönelik tehditlerin ve saldırıların sayısının giderek arttığı uyarısında bulunan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü tarafından yayınlanan rapordur. Bizzat bu örgüte göre, bunun sebebi, Müslüman azınlıklara karşı nefreti arttıran ayrımcılık politikasıdır. Buna ek olarak Danimarka İstihbarat raporları, Danimarka'daki aşırı sağcı kesimler arasında "Yüksek Aktivite" ve "Radikalizm ile şiddette artış olduğu" uyarısında bulunmuştur.
Mezkûr uyarılar ile Danimarkalı aşırı sağcı kesimler içinde yaşanan bu çatışmadaki kutuplaşmaya değinen medya raporları ışığında, siyasîlerin, dahası Bakanların böylesine gerilimli bir atmosferin gölgesinde etnik ve nefret homurtularını kışkırtmada ısrarcı olmalarına insan hayret etmektedir. Şimdi burada ön plana çıkan soru şudur: Bu açıklamalar, bu politikanın doğuracağı riskleri görme yetersizliğinin yol açtığı bön bir demagoji midir, yoksa bunun arkasında yatan gizli bir gündem mi vardır?
Tüm bunlara ek olarak siyasîler, Müslümanlar hakkındaki bu sahte suçlamalar ve ithamları sayesinde hakikatleri çarpıtmak ve bu çatışmadaki sorumlulukları ile suçları üzerindeki dikkatleri başka bir yöne çekmekle korkunç bir nifak ortaya çıkarmışlardır. Onların sorumluluğu, tartışma götürmeyen bir husustur. Zira onlar, çetelerin oluşmasına katkıda bulunan birçok faktörün, dolayısıyla da bu çatışmaların oluşmasına sebebiyet vermişlerdir.
Bu Danimarkalı siyasîlerin, politik, yasal ve ekonomik düzeyde takip ettikleri ayrımcılık politikasının Müslümanların korkunç ortamlarda yaşamalarına yol açmada oldukça büyük bir etkisi olmuştur ki birçok rapor, bu durumu kanıtlanmıştır. Nitekim bu raporlardan biri, ırkçılıkla ve hoşgörüsüzlükle mücadele hususunda Avrupa Konseyi'ne [ECRI] bağlı ilgili komisyonun 16 Mayıs 2006 tarihli raporudur. Bu rapor, gerek yasama, gerek kanunların çıkarılması ve uygulanması, gerekse siyasilerin ve medya organlarının Müslümanlar hakkında olumsuz konuşmaları olsun Danimarka'daki Müslümanlara kötü muamelede bulunulduğu belirtilmiştir. Bu rapora göre hukukta bir ayrımcılık söz konusudur ve bazı siyasîler ile basın organları, Müslümanlar hakkında sürekli olarak olumsuz bir tablo resmetmişlerdir. Yine 2007 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konseyi, Danimarka hakkında çıkardığı bir raporda şu sonuca varmıştır: "Son yıllarda Müslümanların durumu giderek kötüleşmektedir." Bu rapora binaen Müslümanlar, tüm sınırları aşan ve ırkçılıkla ilgili anlaşmalarla çelişen bir baskıya maruz kalmaktalar ve rapor, bu durumun esas sorumlusunun Danimarka Hükümeti olduğu sonucuna ulaşmaktadır. Bu sistematik ayrımcılık, Müslümanların ikinci sınıf vatandaş haline gelmelerine ve genellikle suç ve fesadın yaygın olduğu yerleşim birimlerine tecrit edilmelerine sebebiyet vermiştir. Şüphesiz bu korkunç şartlar, şuanda sıkıntısını çektiğimiz bu gibi çatışmaların oluşturduğu çetelerin örgütlenmesine katkıda bulunmaktadır.
Buna ek olarak bu siyasîler, Müslümanları Batı değerleri yönünde asimile etmeyi ve onları sahîh İslâm anlayışından uzaklaştırmayı hedefleyen bir entegrasyon politikası dayatarak büyük bir cürüm işlemişlerdir. Bozuk yaşam tarzına, suçlarla ve çetelerle çatışmayla karakterize olmaya karşı Müslümanlarda mukavemet gücü oluşturan işte bu anlayıştır. Siyasilerin çetelerle çatışma sorununun çözümü olduğunu iddia ettikleri izlenen bu asimilasyon politikası, hakikatte bugün yaşadığımız sıkıntıların ana sebebi olmaktan başka bir şey değildir. Bu da ikinci kuşak yabancıların bir parçasının çetelerin aktifleşmesine katkıda bulunmasından sonra olmuştur. Hiç şüphe taşımayan hakikat ise organize suç ile çetelerinin örgütlenmesi; birinci kuşak veya İslâm'a bağlı kalan ikinci kuşak arasında bulunmamaktadır. Suç sorunu, bir referans ve model olarak Batı değerlerine itimat eden okullarda ve kolejlerde yetişen yabancıların olduğu ikinci kuşak atmosferinde bulunduğuna göre hiç şüphesiz sorunun sebebinin Batı hadaratı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Batı hadaratı içerisinde erimek, kişiyi özgür Batı mefhumlarına göre her türlü otoritenin dışına çıkmaya sevk etmiştir. Bu da kişiyi, Batılı menfaatçilik ölçülerine göre kendi bencil çıkarından başkasını gözetmeyen bir suçlu yapmaktadır. Dolayısıyla bu suçlu, masum kanların akıtıldığını bile bile bu silahlı çatışmayı ailesinin yaşadığı alanlara çeker.
Yukarıda belirtilinler ışığında teyit etmek isteriz ki bu mevcut çatışma ve siyasiler ile medya organlarının bu çatışmaya yönelik yaklaşımları, kaosun daha da artacağı uyarısında bulunmaktadır. Nitekim bizler, diğer ülkelerdeki bu tür gelişmelerin, etnik çatışmalara veya kaosun, suçun yayıldığı ve güvenliğin kaybolduğu bir gettolaşmanın ortaya çıkması gibi vahim sonuçlara yol açtığını gördük. Zira Fransa'daki Müslümanların hali buna dair en çarpıcı kanıttır.
Tanık olduğumuz bu gelişmeden kurtulmak ancak siyasiler ile medya organlarının, işledikleri mesnetsiz suçlamalara ve ayrımcılığa son vermelerinin yanı sıra asimilasyon politikasının uygulanmasından vazgeçildiği, İslamî kimliklerini koruyabilmeleri için Müslümanların serbest bırakıldığı, bu yüzden suçlanmadıkları ve imajlarının çarpıtılmadığı zaman mümkündür.
Sonuç olarak; Batıdaki akillerin ve insaf sahiplerinin üzerine düşen, Batılı siyasiler ile medya organlarının Müslümanlara karşı yürüttüğü çarpıtma ve iftira kampanyalarının yanı sıra Batıdaki Müslümanların acısını çektiği ayrımcılık politikasına da karşı koymalarıdır. Çünkü nifak ve sorumsuz politikaların vahim sonuçları, kaçınılmaz olarak herkese ulaşacaktır.
Şâdî Ferîca
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
Danimarka
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Danimarka Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: (+45) 50 59 90 66 www.hizb-ut-tahrir.dk |
E-Mail: info@hizb-ut-tahrir.dk |