حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Britanya
Medya Bürosu
No: BR–BA–2022–MB–TR–09 |
H. 18 Zilhicce 1443 M. Pazar, 17 Temmuz 2022 |
Hindistan’dan Kudüs’e - Hilafeti Kurun - Zulmü Sona Erdirin
Hizb-ut Tahrir / Britanya’nın bu hafta sonu düzenlediği konferanslar başarıyla gerçekleşti. Konferans biletleri tamamen satıldı. Konferanslarda her gün Müslümanların temel haklarını ayaklar altına alan Hindutva ve Siyonist hükümetlerle normalleşme ve anlaşmaları reddetme çağrısı yapıldı. Müslümanlar, çağımızın bu büyük münkerini (kötülüğünü) yasaklamalıdır. Bu tür kötülükler, Müslüman ülkelerin yöneticilerinin burnunun dibinde işleniyor. Bu kötülükleri önlemek için parmaklarını bile kıpırdatmıyorlar. Müslüman ordularına nasihat etmek de bu farzla eş değerdir. Orduların görevi, öncelikle ümmeti bu tür saldırılardan korumaktır. Hain yöneticilerin korumalığını yapmak ya da törenlerde güç gösterisinde bulunmak değil. Son olarak en büyük iyilik, Nübüvvet metodu üzere Hilafetin yeniden kurulması için davayı taşımaktır.
Konuşmacılar, milliyetçilik tehlikesinden bahsettiler. Mazhar Khan milliyetçiliği “insan toplumlarında bir kanser” olarak nitelendirdi. Milliyetçilik, Âdem’den daha iyi veya daha üstün olduğunu iddia eden İblis’in küstahlık suçundan daha az bir suç olmadığını belirtti. Böyle bir kötülük milyonlarca insanı yerinden etti. Hindistan’dan Kudüs’e kadar binlerce insanın katledilmesine yol açtı. Hem Hindutva hem de Siyonizm, dinde hiçbir temeli olmayan milliyetçi laik düşüncelerdir. Müslümanlar kabilesel, etnik veya ulusal bölünmeleri reddetmelidir.
وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ“Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” (deyin).”[Bakara 138]
Rupon Shahid, İslam’ın yedinci yüzyılda paramparça olmuş bir halka geldiğini söyledi. Kalplerini birleştirdiğini ve onları insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet konumuna yükselttiğini kaydetti. İslam’ın Devlette uygulandı dönemlerde gayrimüslim vatandaşlarını koruduğuna ve gelişmek için fırsatlar sunduğuna dair örnekler verdi. Laik Hindutva, Siyonist ve Batı sistemi böyle değildir. Azınlıkları rutin olarak bastırmakta ve ezmektedir. Bu tür sistemler, ister azınlık ister çoğunluk olsun tüm insanları başarısızlığa uğratırlar ve bölünmeyi halkın dikkatini dağıtmak için kullanırlar. Küçük bir elit, kendi açgözlü çıkarları için ülkeyi yağmalıyor.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları Direktörü Dr. Nazreen Nawaz, sekizinci yüzyılda bazı Müslüman kadınları hapse atan Hindu Kralı Raja Dahir’in baskısı sonucunda İslam’ın Hindistan’ın batı kesimini fethettiğini açıkladı. O kadınları kurtarmak için Muhammed bin Kasım Şam’dan gönderildi. Müslüman kadınların onuru bugüne kadar Müslümanlar için her zaman kırmızıçizgi olmuştur. Bugün Müslüman bir kadın tacize, namussuzluğa, cinayete maruz kaldığı halde Müslümanların sözde yöneticilerinin sesleri bile çıkmıyor, hatta bu kötülüklere göz yumuyorlar. Dr. Navaz, Hindistan’dan Kudüs’e kadar kadınlara yönelik günlük baskı ve zulmün birçok şok edici örneğini verdi. Tüm bunlar, mevcut yöneticilerin Allah’ın sözlerini açıkça umursamamalarından kaynaklanıyor dedi.
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ “Ancak müminler kardeştir.”[Hucurat 10]
وَإِنِ ٱسْتَنصَرُوكُمْ فِى ٱلدِّينِ فَعَلَيْكُمُ ٱلنَّصْرُ “Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.”[Enfal 72]
“Milliyetçilik, ulusları ve devletleri insanlıklarından çıkaran bir hastalıktır. Soykırımların ortasında sessiz ve felç durumdalar, siyasi iradeleri yok, ulusal çıkarlarına uygun olmadıkça harekete geçmezler.”
Taci Mustafa, dinleyicilere Hilafet projesini kurmanın gerekliliğini hatırlattı, çünkü Hilafetin ölüm kalım meselesi olduğunu söyledi. Ayrıca sömürgecilerin kalplerimize çizdikleri milliyetçi çizgileri de ortadan kaldırmamız gerektiğini belirtti. Böyle bölücü sınırlara bağlanmamıza gerek yok. Böyle bir yükümlülüğümüz de yok. Son olarak Batılı sömürgecilerin çizdiği ve ülkemizdeki Batı destekli rejimlerin dayattığı sanal sınırların ortadan kaldırılması gerektiğini kaydetti. Bu sınırların hukuki değeri yoktur ve bize zarar vermekten başka bir işe yaramazlar.
Konuşmasının sonunda, görev ve sorumluluğumuzun ne olduğu hakkında kafa yormamız gerektiğini söyledi. Yükümlülüğümüz ümmetimizin içinde bulunduğu kötü duruma sadece gözyaşı dökmek mi? Gözyaşlarımız kardeşlerimizin acısını dindirecek mi? Yoksa yükümlülüğümüz ümmetimizin acısını hafifletmek için sadaka vermek mi? Poundlar ve dolarlar zulmü bitirebilecek mi yoksa bu paralar kardeşlerimizin kurşun ve bomba olarak geri mi dönecek?
Yoksa yükümlülüğümüz, ırkları, etnik kökenleri, doğdukları topraklar veya yaşadıkları yer ne olursa olsun tüm Müslümanların koruyucu olacak olan Nübüvvet metodu üzere Hilafeti yeniden kurmak mı?
مَن كَانَ يُرِيدُ ٱلۡعِزَّةَ فَلِلَّهِ ٱلۡعِزَّةُ جميعاً “Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır.” [Fatır 10]
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Britanya Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: (+44) 070 74 – 19 24 00 www.hizb.org.uk |
E-Mail: media@hizb-ut-tahrir.info / press@hizb.org.uk |