حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Avustralya
Medya Bürosu
No: AVLu2013BAu20132015u2013MBu2013TRu201302 |
H. 30 Rabi’-ul Âhir 1436 M. Cuma, 20 Şubat 2015 |
Hizb-ut Tahrir / Avustralya Tarafından 19 Şubat 2015 Tarihinde Düzenlenen Basın Toplantısı Bildirisi Hükümetin Hizb-ut Tahrir'e Yönelik Amansız Kampanyası ve Bunun Müslüman Topluluklar ve Genel Olarak Toplum Üzerindeki Yansımaları
Dünya tarihsel bir dönüm noktasındadır. Hepimiz dünyanın sorunlarına tanık oluyoruz. Ama bu sorunları çözmek için çalışanların sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Dünya ve insanlığın karşı karşıya kaldığı tehlike göz önüne alındığında alternatiflere sahip olanların yüksek sesle konuşmaları ve projelerini sunmaları kaçınılmazdır.
1953 yılında kuruluşundan bu yana Hizb-ut Tahrir, sistem dışı hareket ettiği için yüksek bedeller ödedi. Batı tarafından desteklenen İslam dünyasının diktatör hükümdarları, hakkı haykıran ideolojik sese izin vermediler. Bu yüzden başından beri Hizb-ut Tahrir'in gençleri, şiddet ve baskının her türlüsüne maruz kaldılar.
Yıllar sonra Hizb-ut Tahrir, sahte İslam Hilafeti iddiasında bulunanlar karşısında kendi bakış açısını ifade ettiği için bir kez daha ağır bedel ödüyor. Şimdi üçlü kuşatmanın tamamlanması için demokrasi şakşakçısı ülkeler, konuşan ağızları susturma politikasında azgın yöneticilerin ve Müslüman görüntüsündeki uşakların izinden gitmek istiyorlar.
Başbakanın Hizb-ut Tahrir'e yönelik tehditleri ciddiyetten uzak gülünç tehditlerdir. Hizb-ut Tahrir'e baskı yapmak isteyen Tony Abbott'un planı acaba hangi temele dayanacak? Eğer Hizbi yasaklamayı düşünüyorsa, tam olarak Abbott neyi yasaklayacak?
Hizb-ut Tahrir, Avustralya'da kayıtlı resmi bir siyasi parti değildir. Radyo veya televizyon yayın lisansı, hatta matbaa işletme ruhsatı bile yoktur. Hizb-ut Tahrir, okullar, camiler ya da yatırımlar yönetmiyor. Hükümetten herhangi parasal destek de almıyor. Bu yüzden Hizbi yasaklama tehdidi, ciddiyetten uzak komik bir tehdittir. Hizb-ut Tahrir, fikri ve siyasi bir örgüttür. Onun için fikirleri yasaklamak aptallık olur.
Herhangi bir hükümetin, tehdidi abartması ya da panik ortamı yaratması hiç de zor değildir. Uzun zamandır Avustralya'nın siyasi kararı, etkileşim ve çıkarların esiri altındadır. Siyaset sahnesinin aktörleri, çılgınca kalıcı bir yarış içindedirler. Etik ve fırsatçılık çukuruna doğru yuvarlanıyorlar.
Bu hükümetin amacı, Hizb-ut Tahrir değil. Aslında bizatihi Müslümanlar da değil. Projektör şuan Müslüman topluluklar üzerinde. Ama hedef aslında marjinal azınlıklar. Hizb ise günah keçisi oldu.
Azınlıkların imajını karalamak ve onlara baskı yapmak yiğitlik değildir. Öyle görünüyor ki bu durum Abbott'a göre toplumun karşılaştığı aile içi şiddet, ruh sağlığı, intihar ve uyuşturucu bağımlılığı gibi gerçek sorunları çözmekten çok daha kolaydır.
Hükümetin İslam'a yaklaşımı, devletin zorla dayatmaya çalıştığı vesayetçi bir yaklaşımdır. Öyle ki Müslümanlar, ulusal güvenlik sorunu olarak görülüyorlar. Polis ve istihbarat her işlerine müdahil oluyor. Her yönüyle İslam, hükümetin incelemesine tabi olur hale geldi. İslam kıyafeti, camiler, okullar, evler hatta yediğimiz yiyeceklere bakışımız bile sorgulanır, incelenir oldu.
Hükümet, kendi icat ettiği vesayeti dayatmak için kırk takla atıyor. Hatta Müftü Dr. İbrahim Ebu Muhammed bile başbakana yönelik eleştirel bakış açısını dile getirdiğinde başbakan tarafından şiddetle eleştirildi. Onun bu eleştirisi demokratik temele ve hükümetin alkışladığı ifade özgürlüğüne dayansa da Batının Müslümanlar için istediği köle efendi ilişkisine meydan okuduğu için suç sayıldı. Dr. İbrahim, Avustralya'da birbirini izleyen hükümetlerin diledikleri gibi kurguladıkları Müslüman topluluklara yönelik politikaya meydan okumuştu. Ama Abbott, diğer toplulukların liderlerine benzer şekilde davranabilir mi? Özellikle de örneğin Çin veya Hindistan gibi ülkelerin vatandaşları olmaları durumunda.
Şüphe yok ki Abbott'un terörizm kartı, siyasi pragmatizm amaçlarını gerçekleştirmek içindir. Onun tüm açıklamalarının, gerçekten Ulusal Güvenlik ile hiç bir ilgisi yoktur. Aksine kaybetmek üzere olduğu kişisel görevini güvence altına almaktan başka bir şey değildir. Ama nedense Müslümanlar, herhangi bir politikacı veya siyasi partinin narsisim entrikalarının rehini oluyorlar. Politikada böyle bir yaklaşımın uzun vadede felaket getireceği kuşkusuzdur. Diğer ülkelerin deneyimlerini göz önüne aldığımızda, gelecek çok kasvetli gibi görünüyor.
İşçi Partisi genel başkanı Bill Shorten'un açıklamaları doğrudur. Abbott hükümetini "radikal ilkeler ile hareket eden aşırılık yanlısı bir hükümet" olarak suçlamıştı. Peki, bu düşüncenin doğası nedir? Taraftarları kimlerdir? Bu düşünce Avustralya'yı dönüşü olmayan bir uçuruma mı sürükleyecek?
Abbott'un korku yayma siyaseti, bunun için hazır olan işbirlikçileri ve suç ortakları olmasaydı başarıya ulaşamazdı. Bazı medya tarafından Abbott'un aşırılık yanlısı düşüncesi destekleniyor gibi gözüküyor. Onun için bu yalanların yayılmasını, kin ve husumetin patlamasını, birlikte yaşamanın zarar görmesini ve sosyal uyumun yıkıma uğramasını önlemenin sorumluluğu medyaya aittir. Hizb-ut Tahrir, medyanın saçmalıklarına pek şaşırmaz. Ama burada sorulması gereken soru şudur: Bu aşırılık yanlılarının etkisine kim dur diyebilir?
Abbott'un konumunu güçlendirmek için kısa vadede potansiyel faydalar olsa da terörizm politikası, partizan bir mesele değildir. "Terörle" savaş, daha geniş kapsamda kendisini kurban gibi gösteren Amerika'nın çabasının ürünüdür.
Daha da önemlisi terörizme karşı söylem maharetle farklı bir alana doğru kayıyor. Avustralya'da, "terörizme katılmak" suçlamasından teröre davet suçlamasına geçildi. Şimdi de Abbott, "terör bahanesini haklı göstermek" iddiasıyla yeni suçlamalar üretmek için uğraşıyor!
Hizb-ut Tahrir'in terörizmle savaş konusundaki görüşü şudur ki ve hep de öyle kalacaktır: Terörizmle savaş, terörle mücadele bahanesi altında İslam'ın temel değerlerine bir saldırıdır. "Radikalizm ile mücadele" bu görüşün doğruluğunun en yeni kanıtıdır. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, İslam dünyasındaki mevcut statükoya meydan okuyan İslam'ın temel inançlarını baltalamak için çalışıyorlar. 2010 yılındaki Savunma tezkeresinde de geçtiği gibi hükümetin "radikalizm" tanımı, bunu teyit ediyor ve oldukça açık hale getiriyor.
Sözde "terörizm" ile mücadelenin en korkunç sonuçlarından biri, bazı bağımsız ülkelerin bu savaşı kendi savaşları olarak görmeleridir. Oysa bu savaş yüzünden dünya çapında artan Amerikan karşıtı duyguların olduğunu görüyoruz. Çünkü Amerika, tek başına bu felaket ile baş edemez. Bu nedenle Avustralya gibi küçük ülkelerin kendisiyle birlikte hareket etmesini ve dünya çapında işlenen suçların maliyetini ve sorumluluğunu taşımasını istiyor.
Bu politika doğrultusunda Avustralya Başsavcısı George Brandes, Amerika tarafından yeni üretilen fikri "aşırılık" ile mücadele savaşına katılmak amacıyla yeni talimatlar almak üzere bu hafta Washington'a uçtu. Savcının bu ziyareti, aynı konuda Amerika Birleşik Devletleri tarafından BM adına geçirilen tasarıların ardına rastladı.
Örneğin bundan önceki "Terörizmle savaş" gibi "Aşırılık ile savaş" da imtiyazlı bir Amerikan savaşıdır. Bu nedenle Avustralya, Amerikan çıkarlarına hizmet etmek için Amerika tarafından talimatlar almaya başladı. Görünüşe göre şimdi de Avustralya, Amerika'nın yeni icadında Avustralya'nın başına gelebilecek felaketlere bakılmaksızın kobay faresi olarak kullanılacak.
Meşru İslami siyasi muhalefeti bastırmak için İslam dünyasındaki zalimlerin kulaklarına fısıldayan şeytan ile Avustralya'nın siyasi karar alıcılarının kulaklarına fısıldayan şeytanın aynı olması tesadüf olmasa gerek. Bu, nasıl olursa olsun hatta etik olmayan bir yolla olsa da Avustralya'nın neden İslami siyasi muhalefeti öcü gibi göstermek istediğinin gerekçesini de açıklar.
Hizb-ut Tahrir'in en belirgin ve kendisini diğerlerinden ayıran karakteristik özelliklerinden biri, benimseme kavramıdır. Her nerede ve hangi zaman diliminde olursa olsun Hizb-ut Tahrir'in belirli bir konu üzerindeki görüşü küresel liderlik yapısı sayesinde aynıdır. Hatta herhangi bir birey, Hizb-ut Tahrir'in üyesi olabilmek için istisnasız partinin tüm fikirlerini benimsemeli ve kuşatmalıdır. Bunun aksi bir davranış sergileyen kimse, sorgulanır hatta partiden dahi atılabilir. Bu gerçeği hatırlatıyorum, çünkü bazıları uzaktan yakından parti ile hiç bir ilgisi olmayan bireylere işaret ederek sahte çıkarımlar yoluyla kasten partinin tavrını karalamak için çalışıyorlar. Biz, bağımsız bir partiyiz. Partiye özel kanaatleri açıklamak için yeterli cesarete sahibiz. Ama bizi başkaları ile ilişkilendirerek suçlu gösterilmemiz asla kabul edemeyiz.
Burada akla bir soru gelebilir. Hizb-ut Tahrir'in Avustralya'daki sistemi değiştirme gibi bir amacı var mı? İki açıdan bu iddia saçmadır: Birincisi: Değişimin zorla değil ikna yoluyla olacağına dair inancımızdır. Gayri İslami bir ülkede İslami değişim için mücadele etmek, gerçekçi değildir. İkincisi ve en önemlisi: Hükümet, toplumu İslam ve Müslümanlar ile korkutmak için Hizb-ut Tahrir'in etki ve hacmini abartmaya çalışıyor.
Siyasi bir örgüt olarak Hizb-ut Tahrir, Avustralya'nın siyasi yapısından bir parça değildir. Gerek politikacılar olsun, gerekse politikaları olsun asla Avustralya'yı amaç edinmez. Örneğin Hizb-ut Tahrir'in İşçi Partisi ya da Liberal Parti ya da özel tüketim vergisi [GST] veya tıbbi bakım Yasası, ya da Fiber optik internet projesine [NBN] ilişkin tavır aldığını göremezsiniz. Avustralya'da Hizb-ut Tahrir'in sesini tek bir durumda duyabilirsiniz. O da Müslümanların haksız yere hükümet tarafından hedef edinildiğini hissettiğinde.
Hizb-ut Tahrir / Avustralya, İslam'ın asalet ve üstünlüğüne inanan bireyler topluluğudur. Biz de diğerleri gibi bugün dünyanın içinde bulunduğu durumdan endişeleniyor ve konuya ilişkin pozitif değişim görüşümüzü sunuyoruz. Ama sorun şu ki, hükümet nasıl böyle beklenti ve arzuları olan Müslümanları öcü ve suçlu göstermek isteyebilir?
Tony Abbott, siyasi faaliyet yürütenler ile siyasi şiddet uygulayanlar arasını kasıtlı olarak karıştırıyor. Bunu şu üç temel noktayı kötü göstererek yapıyor: Birincisi: Hizb-ut Tahrir'in şiddete karşı konumu. İkincisi: Hizb-ut Tahrir'in teröre karşı konumu. Üçüncüsü: Hizb-ut Tahrir'in IŞİD'e karşı tutumu. Bu üç noktanın çürütülmesi şöyledir:
Hizb-ut Tahrir, bağımsız siyasi bir partidir ve sadece kendisini temsil eder. Bazılarının, biri gizli biri açık Hizbin ikircikli tutumu olduğunu ima etmeleri saçmalıktır. Oysa Hizbin sürekli övülen en belirgin özelliklerinden biri, mesajlarını açıkça ifade etmesi ve üyelerinin cesaretidir. Bizi dinlemek isteyen her kimsenin kapısını her zaman çalmaya hazırız. Bu basın toplantısının davetli listesi de bunun en iyi kanıtıdır. Akademisyenler, avukatlar, sivil toplum örgütleri yanı sıra Federal hükümet düzeyinde tüm politikacılar basın konferansına davet edildi.
Hizb-ut Tahrir'in çalışması, fikri ve siyasi bir çalışmadır. Değişim metodumuz da zorlama değil, iknaya dayalıdır. Hizb-ut Tahrir'in en zorlu koşullarda bile çalıştığına dair 60 yıllık bir geçmişi var. Değişimin doğal değişim olacağına dair köklü inancından dolayı bir gün bile zerre kadar yürüdüğü yoldan sapmadı. Aynı zamanda toplumsal değişim için şiddetin bir araç olarak edinilmesini reddeden partinin tutumu, şeri bir tutumdur. Bu tutuma muhalefet edenlerin şeran günahkâr olduklarını düşünüyoruz.
Bu ülkedeki hükümetler ve güvenlik güçleri, barışçıl tutumumuza defaatla tanık oldular. Bu açıklama bile gerektirmez. Ama mevcut hükümet, bunun yerine sahte genellemeler icat etti, yanlış bağlantılar resmetti.
Hükümet şimdi yeni "terörizm gerekçesi" suçlaması oluşturmak istiyor. Hizb-ut Tahrir Avustralya'ya ayak bastığından beri bu ülkenin kanunları, onun yasal faaliyetlerinin tanığıdır. O günden bu yana Hizb-ut Tahrir, metodunu ve düşüncelerini asla değiştirmedi. Dolayısıyla şuan Tony Abbott, partiden söz edilmesinin bile suç olmasını istiyor. Bugün sırada Hizb-ut Tahrir ise yarın kim olacak?
Hükümetin "Terörizm" tanımına göre hükümetin kendisi bile suçlu olacaktır! Sorun sadece haksız yasalar yapmak değildir. Aksine bu yasaların güzel şekilde uygulanması da bir sorundur. "Dış mücadele" bu çelişkiye iyi bir örnektir.
"Terörizm gerekçesi" suçlaması, Batının dış politikası ile terörizm arasındaki açık bağlantıyı inkâr etmek için ortaya atılan bir dizi girişimlerin en sonuncusudur. Bu noktanın amacı, terörizm için bir gerekçe oluşturmak değildir. Aksine terörizme neden olan nesnel koşulları açıklamaktır. Bu nedenle eski Fransa Başbakanı Dominique de Villepin, Charlie Hebdo saldırıların ardından terörün, Batının çelişkili kibir politikasından doğan "acımasız çocuk" olduğunu vurguladı.
İronidir ki hükümetin de iddia ettiği gibi bu kavramın problemli olduğuna bakılmaksızın eğer Hizb-ut Tahrir, "radikalizme" neden oluyorsa, o zaman bizden ilham alanların durumu da bizim gibi olması gerekmiyor mu? Ama onların durumu sadece farklı değil, aksine tamamen taban tabana zıttır. Bu demektir ki aslında "Aşırılığın" kaynağını başka yerde aramak gerekmiyor mu?
Peki ya "Radikalizme sevk etmekle" suçlandığımız kişiler bizim barışçıl metodumuzu eleştiriyorlarsa ne olacak? Onlar bile kendi çalışmalarının bizim ile hiç bir bağlantısı olmadığını kabul ediyorlar. Öyle anlaşılıyor ki bizler, ılımlılara kıyasla çok daha radikal, radikallere kıyasla da çok daha ılımlıyız!
Hizb-ut Tahrir'in sözde IŞİD'i desteklediğine dair ortaya atılan en son suçlama ise, tekrarlanan uzunca iftiralar silsilesinin sadece bir parçasıdır.
IŞİD'e karşı tavrımızı tanımlamadan önce şunu belirtmek gerekir ki Hizb-ut Tahrir, birilerini suçlama politikası ile pek ilgilenmez. Hatta biz Müslüman toplulukları toptan suçlamak isteyen sorulara pek kulak bile asmıyoruz.
Bununla beraber bizim IŞİD'e karşı tavrımız, Allah'ın iyiliği emretmek, kötülükten men etmek ile ilgili emrinden alınmış İslami bir tavırdır. Bu kötülüğün mahiyeti veya kaynağı ne olursa olsun ona bakmayız. Biz, çifte gündemini hizmet etmesi için Batının bu tavrımızı istismar etmesine izin vermeyiz. Çünkü çıkarına hizmet ettiğini düşündüğünde Batı, IŞİD'in cürümlerine karşı güç kullanmaktan asla çekinmez. Çıkarına olduğunu gördüğünde bu cürümleri görmezden gelemez.
Hizb-ut Tahrir'in IŞİD ile ilgili yayınladığı bazı açıklamalardan alıntılar şöyledir:
-2 Temmuz 2014'de Hizb-ut Tahrir Emiri Ata b. Halil Ebu Raşta, bir açıklama yayınladı. Açıklamada IŞİD tarafından ilan edilen Hilafetin batıl olduğunu söyledi.
-Aynı gün Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Başkanı Osman Bahhâş da Lübnan'dan yaptığı bir açıklamada "Hilafeti diriltmek, kan akıtarak, tekfir ederek ve patlamalar yaparak olmaz" dedi.
-21 Temmuz 2014'de Hizb-ut Tahrir / Irak Medya Bürosu da Musul bölgesinden kovulan Hıristiyanlar ile ilgili bir açıklama yayınladı. Açıklamada "İslam'ı uygulamak, insanlara kılıç dayamanın, mallarına şantaj yapmanın bir aracı değildir. Aksine İslam Allah indinden âlemlere bir rahmettir. Bu rahmet ile insanların hayatları, ırzları ve malları güvende olur." denildi.
-18 Kasım 2014'de Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu, IŞİD tarafından öldürülen üyesinin ölümü ile ilgili yaptığı basın açıklamasında "Bu grup, karşılarında hak kelimesini haykırdığı için Mustafa'yı şehit ettiler. Onun sözleri onların kulaklarını çınlattı, kılıçlarından daha keskin geldi. Bu yüzden daha önce birçoklarını öldürdükleri gibi onu da öldürdüler. Zalim diktatörlerin yaptıkları ve hâlâ da yapmakta oldukları gibi masum canlara kıyıyorlar. Ama IŞİD'in işlediği suçlar, daha acı vericidir. Çünkü zalim diktatörler, davet taşıyıcılarını laiklik adına öldürüyorlar. Ama IŞİD ise Hilafetin imajını karalamak için Hilafet adına o masum insanları öldürüyor." dedi.
-Bu yüzden Hizb-ut Tahrir, nerede olursa olsun ve kimden kaynaklanırsa kaynaklansın zulmün karşısında duracaktır. Fakat Batılı ülkeler benzer tavır alabilirler mi?
Aslında Abbott'un önerileri, terörizmden ziyade daha çok pragmatizm ve bahaneler üretmek ile ilgilidir. Bu gün bu ülkenin tarihindeki en utanç verici bir gündür. Çünkü ülke liderleri, açıkça ve utanmadan Avustralya kanunlarında çifte standart uyguluyorlar. Müslümanlara karşı bir kanun, diğerlerine karşı da farklı bir kanun.
Kendisini ve dinini ifade etme temelinden yoksun bırakılan bir grup ile mücadele etmek için devletin tüm aygıt ve kaynaklarını seferber etmek cesaret değildir. Sadece güvenlik duygusunu kaybetmiş umutsuz bir kişinin umutsuzca bir girişimidir. Belki Abbott "terörle savaşta" tehlikeli sulara yelken açan Amerikan gemisinin Avustralyalı kaptanı olabilir.
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Avustralya Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: (+61) 438 000 465 www.hizb-australia.org |
E-Mail: media@hizb-australia.org |