Salı, 03 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
İslam’da Evlilik Hayatı - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, “Aile: Zorluklar ve İslami Çözümler” Başlıklı Uluslararası Kadınlar Konferansı

بسم الله الرحمن الرحيم

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları,
Aile: Zorluklar ve İslami ÇözümlerBaşlıklı Uluslararası Kadınlar Konferansı

9. Konuşma - Mübarek Toprak (Filistin)

İslam’da Evlilik Hayatı

Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. O ki şöyle buyurmuştur:

﴿رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا

“(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.” [Furkan 74]

Allah’ın kerim Rasulü’ne salâtu selâm olsun. O ki şöyle buyurmuştur:

«لَوْ كُنْتُ آمِرًا أَحَدًا أَنْ يَسْجُدَ لِغَيْرِ اللَّهِ، لَأَمَرْتُ الْمَرْأَةَ أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا»

“Bir kişinin Allah’tan başkasına secde etmesini emredecek olsaydım, muhakkak kadının kocasına secde etmesini emrederdim.” Ve şöyle buyurmuştur:

«مَنْ سقى امرأتَهُ الماءَ أُجِرَ»

“Kim hanımına (bir bardak dahi) su verirse ecir kazanır.”

Halkı güzel bu ülkede düzenlenen bu güzel münasebette, İslam toplumu üzerinde son derece etkisi olan önemli bir mesele hakkında, aile ve evlilik hayatı ile bu hayatın İslam temeli üzerine kurulmasının önemi hakkında konuşma fırsatı veren Allah'a hamd olsun.

Erkek ve kadını aynı fıtrat üzere yaratan, insan olmaları vasfıyla eşit kılan Allah ne yücedir. Allah her birinde birbirlerini tamamlayıcı bir hayat enerji yaratmış, İslam’ın ikrar ettiği evlilik yoluyla insan türünün bekasını muhafaza etmiştir. Kur’an-ı Kerim ayetleri, evlilik hayatını, başka bir ifadeyle nevi içgüdüsünün varlık amacı üzerinde durmuş, Allah Teâla erkek-kadın ilişkisini, eşler arasında sekinet, huzur, sevgi ve merhamet kıldığı evlilik çerçevesinde düzenlemiştir. Allah Teâla şöyle buyurmaktadır:

﴿وَمِنْ آَيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآَيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” [Rum 21]

İslam, ailenin temeli olan evlilik akdini “sapasağlam misak” (ahde vefa) olarak tanımlamış, gücü ve öneminden ötürü “sapasağlam” sıfatını kullanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de akitlerden genel olarak bahsedilmiştir. Allah Teâla şöyle buyurmuştur:

﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَوْفُوا بِالْعُقُودِ

“Ey iman edenler! Akitlerin (gereğini) yerine getirin.” [Maide 1]

Fakat evlilik akdine gelince bunu “sapasağlam bir misak” olarak tanımlayıp şöyle buyurmuştur:

﴿وَإِنْ أَرَدتُّمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَّكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنطَارًا فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا * وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ أَفْضَىٰ بَعْضُكُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ وَأَخَذْنَ مِنكُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا

“Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alır mısınız? Vaktiyle siz birbirinizle haşir-neşir olduğunuz ve onlar sizden sapasağlam bir misak almış olduğu halde onu nasıl geri alırsınız!” [Nisa 20-21]

Sapasağlam misak (Ahde Vefa) erkek ile kadın arasındadır ve bu, aralarındaki bu bağı korumaya ve vefa göstermeye gösterilen şiddetli bir vurgudur. Böylelikle evlilik hayatı istikrar, sükûnet, huzur ve sevgi üzere devam eder. O halde eşler yerine getirmeleri gereken yükümlülükleri ve ihlal etmemeleri veya ötesine geçmemeleri gereken hakları iyi bilmelidir. Nitekim Nebevî Sünnet, pek çok hadis-i şerifte eşlerin haklarına işaret etmiştir. Bunlardan biri İbn Abbas’ın rivayetidir: Bir kadın Allah Rasulü’ne Sallallahu Aleyhi ve Sellem’egelip şöyle dedi: “Ey Allah'ın Rasulü kocanın karısı üzerindeki hakkı nedir?” Buyurdu ki:

«أَنْ لَا تَمْنَعَ نَفْسَهَا مِنْهُ وَلَوْ عَلَى قَتَبٍ، فَإِذَا فَعَلَتْ كَانَ عَلَيْهَا إِثْمٌ»

“Deve eyeri üstünde olsa bile kendisini ondan men etmemesidir. Bunu yaparsa günah işlemiş olur.”

Sonra şöyle sordu: “Kocanın karısı üzerindeki başka hakkı nedir?” Buyurdu ki:

«أَنْ لَا تُعْطِيَ شَيْئًا مِنْ بَيْتِهِ إِلَّا بِإِذْنِهِ»

“İzni olmadıkça hiçbir şeyi (hiç kimseye) vermemesidir.”

O halde Müslüman ailenin, dolayısıyla Müslüman toplumun temeli evliliktir. Bu nedenle İslam, bu şerefli kuruma son derece önem göstermiş, erkeği salih bir eş seçmeye teşvik etmiştir. Nitekim hadis-i şerifte şöyle geçer:

«أَرْبَعٌ مِنَ السَّعَادَةِ: مِنْ ضِمْنِهَا الْمَرْأَةُ الصَّالِحَةُ»

“Dört şey saadettendir, bunlardan biri de salih kadındır.” Başka bir hadis ise şöyledir:

«الدُّنْيَا كُلُّهَا مَتَاعٌ، وَخَيْرُ مَتَاعِ الدُّنْيَا الْمَرْأَةُ الصَّالِحَةُ»

“Dünyanın tümü metadır (faydalanılacak şeylerdir). Dünya metaının en hayırlısı ise saliha kadındır.”

Yine Ebu Hurayra Radıyallahu anh’dan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

«تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ لِأَرْبَعٍ لِمَالِهَا وَلِحَسَبِهَا وَلِجَمَالِهَا وَلِدِينِهَا فَاظْفَرْ بِذَاتِ الدِّينِ تَرِبَتْ يَدَاكَ»

“Kadın dört şey için nikahlanır. Malı için, soyu için, güzelliği için ve dindarlığı için. Sen dindar olanı seç ki elin bereket bulsun.” Yine eş seçimi hakkında şöyle buyurmuştur:

«خَيْرُ النِّسَاءِ الَّتِي تَسُرُّهُ إِذَا نَظَرَ، وَتُطِيعُهُ إِذَا أَمَرَ، وَلَا تُخَالِفُهُ فِي نَفْسِهَا وَلَا مَالِهَا بِمَا يَكْرَهُ»

“Kadınların hayırlısı, kendisine baktığın zaman seni sevindiren, emir verdiğin zaman sana itaat eden, yanında hazır olmadığın takdirde de kendi nefsinde ve senin malında seni (haklarını) koruyan kadındır.” (İmam Ahmed tahric etmiştir)

O halde kadınların hayırlısı, kocası güzel yüzüne baktığı zaman mutlu olan, kocası kendisine haram olmayan herhangi bir şey emrettiği zaman itaat eden, nefsi hususunda ona muhalefet etmeyen, onun malını hoşlanmayacağı şekilde kullanmayan, kocasının hoşlanacağı şekilde doğurgan ve sevgi dolu kadındır. Başka bir hadiste ise şöyle geçer:

«أَلاَ أُخْبِرُكُمْ بِنِسَائِكُمْ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ؟ الْوَدُودُ الوَلُودُ العَؤُودُ، الَّتِي إِذَا ظُلِمَتْ قَالَتْ: هَذِهِ يَدِي فِي يَدِكَ، لَا أَذُوقُ غَمْضًا حَتَّى تَرْضَى»

“Size cennet ehlinden olan kadınlarınızı haber vereyim? Onlar kocalarını çok severler. Onlara çocuk verirler. Kendisine kötü davranıldığında dahi (elini kocasının elinin üzerine koyarak) ‘işte elim elinde, sen benden razı olmadıkça uyku uyumayacağım’ derler.” (ed-Dârakutnî tahric etmiştir)

İşte Allah Azze ve Celle’nin kitâbı ve Rasûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetine bağlı bu saliha Mü’mine kadın, yükümlülüklerini bilir, bu yükümlülüklerinin manasını tanır, Rabbinin rızasını ve genişliği gökler ve yer kadar olan cenneti kazanmaya çalışır. Ailesini sevgi, sadakat ve mutluluk üzerinde inşa eder. Batı rüzgarları karşısında ailesini nasıl sapasağlam tutacağını bilir, fırtınalar bile bu köklü yapıyı deviremez. Zira bugün Batı, aile kurumunu sarsmak ve kökünden koparmak yolunda bitmek tükenmek bilmez bir azimle çabalıyor. Müslüman aileleri zayıflatmaya, dolayısıyla Müslüman toplumun bütünlüğünü parçalamaya çalışıyor. Ancak Allah’ın hükümleri ve şeriatı ile güçlenmiş bu sağlam yapıyı Allah’ın izniyle ortadan kaldıramayacaktır.

Evlilik hayatı, Batı’nın algıladığı gibi, bir ortaklık ve karşılıklı yarar ilişkisi değil, aksine hayat arkadaşlığı temeline dayalıdır. Yani her yönüyle birbirlerine hayat arkadaşlığı yaparlar, yardımlaşırlar, birbirlerini tamamlarlar. Allah Teâla şöyle buyurmaktadır

﴿وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا

“...ondan da yanında huzur bulsun diye eşini yarattı.” [Araf 189]

Huzur itminandır, mutmain olmaktır, evlilikte esas olan da budur zaten. Böylece bu hayat arkadaşlığı mutlu, güven veren ve huzur dolu bir arkadaşlığa dönüşür. Evliliğin ne olduğunu ve eşlerin birbirlerine karşı hak ve yükümlülüklerini açıklayan Şeriat bunu beyan etmiştir:

﴿وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ

“Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır.” [Bakara 228] Allah Subhânehu ve Teâla, eşlerin birbirlerine karşı güzel davranmalarını teşvik etmiştir ki hem gönülleri rahatlatır, hem de geçimi kolaylaştırır. Eşinin bazı huylarından hoşlanmasa da letafet, nezaket, hoşgörü ve merhametle davranır, kabalık etmez, sertlik göstermez. Zira yaşamı birlikte paylaşırlar.

Kadının haklarından biri de nafakası, geçimidir. Erkek yiyecek, giyecek ve ihtiyaçlarda yalnızca kendisini düşünmez, gücü yettiğince eşi ve çocukları için harcama yapar. Nitekim Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

﴿لِيُنفِقْ ذُو سَعَةٍ مِّن سَعَتِهِ

“İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin” [Talak 7] Hakîm b. Muaviye el-Kuşeyri, babasından şöyle dediğini rivayet eder:  “Ey Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, eşlerimizin hakkı nedir?” Rasûllulah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:

«أَنْ تُطْعِمَهَا إِذَا طَعِمْتَ، وَتَكْسُوَهَا إِذَا اكْتَسَيْتَ، أَوْ اكْتَسَبْتَ، وَلَا تَضْرِبْ الْوَجْهَ، وَلَا تُقَبِّحْ، وَلَا تَهْجُرْ إِلَّا فِي الْبَيْتِ» 

“Yediğinde ona da yedirmek, giydiğinde veya kazandığında onu da giydirmek, yüzüne vurmamak” [Ebu Davud rivayet etmiştir] Dolayısıyla kadının kendi geçimini sağlaması gerekmez, aksine yiyecek, giyecek ve barınak gibi ihtiyaçlarını karşılamak kocasına aittir.

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem veda hutbesinde kadınlar hakkında nasihat ederken şöyle buyurmuştur:

«اتَّقُوا اللهَ فِي النِّسَاءِ»

“Kadınlar hakkında Allah’tan sakının” ve şöyle buyurmuştur:

«خَيْرُكُمْ خَيْرُكُمْ لِأَهْلِهِ، وَأَنَا خَيْرُكُمْ لِأَهْلِي»

“Sizin en hayırlınız ailesine en hayırlı olandır, ailem(e en hayırlı ben olduğum) için sizin en hayırlınız benim.” Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ailesine karşı son derece güzel geçimliydi, onlara iltifat eder, onlarla gülüşür, Mü’minlerin annesi Aişe ile yarışırdı. Keza sahabesi de evde hanımlarına yardım eder, bundan hiçbir sıkıntı duymazlardı.

Kadın doğası gereği kendisini şımartanı sever ki bu kuşkusuz kocasıdır. Nitekim Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu hususa dikkat çekmiş, eşlerine karşı davranışlarında onlara sevecen olmuştur. Müminlerin annesi Âişe (r.anha) nazlandığında ona şöyle derdi:

«يَا عَائِشَ، يَا عَائِشَ هَذَا جِبْرِيلُ يُقْرِئُكِ السَّلَامَ»

“Ey Aiş! Ey Aiş! Bu Cibril’dir, sana selam ediyor” Yine şöyle derdi:

«يَا حُمَيْرَاءُ» “Ey Humeyra” Humeyra kızıl kelimesinin tasğiridir (Ayşecik gibi küçültmedir) ve bununla beyaz tenli kırmızı yanaklı genç kadın kast edilir.

Kadın üzüldüğünde kocası gönlünü almalıdır. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu hususta bizim için en güzel örnektir. Safiyye annemiz Allah Rasulü ile bir seferde beraber iken yolda geride kalınca Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu ağlarken ve şöyle derken buldu: “Beni yavaş bir bineğe bindirdin.” Bunun üzerine Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem elleriyle gözyaşlarını sildi. Böylece sakinleşti.

Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem eşleriyle şakalaşmayı da ihmal etmezdi. Bunun nasıl olduğu sorulduğunda Aişe annemiz şöyle cevap vermişti:

«كَانَ يَدْخُلُ بَسَّاماً ضَحَّاكاً»

“Gülerek ve gülümseyerek içeri girerdi.” Dolayısıyla eşler, Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem evlilik hayatında izlediği bu yoldan ayrılmamalıdır. Evlilik hayatı için en gerekli hususlardan biri de eşlerin birbirleriyle flört etmesidir. Rivayet edilir ki Ali Radiyallahu anh de Fatıma annemizle flört eder ve eğlenirdi. Rivayet edildiğine göre Ali b. Ebi Talib Radiyallahu anh bir gün hanımı, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kızı Fatıma’nın yanına girdiğinde misvak ile dişlerini fırçaladığını gördü. Misvağı kıskanmış gibi elinden kaptı ve kızgın bir ifadeyle misvağa bakarak şöyle dedi:

Ey misvak ağacı dişini kökünden söktün

Gizlenmekte olan misvak ağacı seni gördüm

Savaşçı olsaydın elbette seni öldürürdüm

Senden başka hiçbir kimse benden kaçamadı

Öte yandan İslam evlilik gemisini yönetmesi için üstünlüğü (kavvâme) erkeğe vermiştir. Bu üstünlük, tasallut değil, riayet demektir. Aşağılamak ve zulmetmek değil, sevgi göstermek demektir. Müslüman kadın evinden sorumlu bir hanım olarak ev işlerini yerine getirir, Batı’nın algıladığı gibi bir hizmetçi değildir. Sevgi ve gönül rızasıyla evinin yönetiminde titizlik göstermektir bu. Evinden çıkıp başkalarının işlerini yapmak zorunda kalmaksızın, eşini razı ederek ve ihtiyaçlarını karşılayarak eşinin yanı başında yaşamını sürdürür. Evinin işlerini yapmaktan, kocasına ve evlatlarına titizlik göstermekten, severek ve isteyerek yavrularını yetiştirmekten gurur duyar.

Örneğin İslam kadına, Allah’a isyanı emretmediği sürece kocasına itaat etmeyi, namusunu ve kocasının mülkünü korumasını, eşinin istemediği hiç kimseyi eve almamasını ve izni olmadıkça dışarı çıkmamasını emretmiştir. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

«مَا اسْتَفَادَ امْرُؤٌ مُسْلِمٌ فَائِدَةً بَعْدَ الإِسْلَامِ أَفْضَلَ مِنْ زَوْجَةٍ مُسْلِمَةٍ تَسُرُّهُ إِذَا نَظَرَ إِلَيْهَا، وَتُطِيعُهُ إِذَا أَمَرَهَا، وَتَحْفَظُهُ إِذَا غَابَ عَنْهَا فِي نَفْسِهَا وَمَالِهِ»

“Müslüman bir adam, İslam’dan sonra, Müslüman bir eşten daha iyi bir faydadan istifade edemez. Kendisine baktığında sevinir, emrettiğinde ona itaat eder, (evde) yokken nefsini (namusunu) ve (kocasının) malını muhafaza eder.” Hepimiz biliyoruz ki nübüvvet çağında kadınlar kocalarına kusursuz itaat ederdi. Nitekim Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

«إِنَّ اللهَ قَدْ غَفَرَ لَهَا بِطَاعَةِ زَوْجِهَا، فَطُوبَى لَهَا ثُمَّ طُوبَى»

“Kocasına itaati sebebiyle Allah ona mağfiret eder, öylesine ne mutlu, ne mutlu” Gerçekten de ne mutlu Allah’ın bağışlanmasına mazhar olan o kadınlara. Zira kadının kocasına güzelce itaat etmesi cihadın, cumanın ve cemaatin sevabına denktir. Bir bilseniz ne büyük bir mükâfattır bu. İşte eşler arasındaki ilişki böyle olmalıdır. İslam’daki evlilik hayatı budur ve evliliği kazananı-kaybedeni olan bir savaş meydanına çeviren, bu sayede aileyi darmadağın eden Batılı tasavvura tam terstir.

Elbette evlilik hayatı tozpembe değildir, birtakım sorunlar da olacaktır. Bu durumda aileler, eşlerin ellerinden tutarak sorunların çözümüne, huzur ve mutluluğun yeniden tesisine yardımcı olmak, soğukluğu, ayrılığı ve uzaklaşmayı teşvik eden tutumlar sergilememekle yükümlüdür. Çünkü eşler arasındaki sorunların çoğu hikmetle ve sakinlikle çözülmezse evlilik hayatının sona ermesine yol açabilecek niteliktedir. Kuşkusuz eşleri barıştırma girişimlerine engel olmak, ancak şer’î hükümlerden uzaklaşma, bencillik düşüncesi ve kibir sebebiyledir. İslam aile bağının korunmasını teşvik etmiş, ailenin parçalanmasını kerih görmüştür. Anlaşmazlıkları ise üst düzey Rabbani tedavilerle çözmüştür. Günümüzdeki bireyci, bencil ve kapitalist yaklaşımlar ise tam tersine anlaşmazlıkları körüklemektedir. İslam, gerek karı-koca ilişkisini, gerekse ebeveynlerin çocuklar ile ilişkisini en güzel şekilde düzenlemiş, nesebin ve hakların korunmasını teşvik etmiş, şer’î ilişki çerçevesinin dışına çıkarak şer’î ahkâma aykırı davrananları cezalandırmıştır.

İslam’da karı-koca ilişkisinin temeli Allah’ın rızasını birlikte kazanmaktır. İşte aileyi korunması gereken bir kale haline getiren temel budur. Eşler bu hedeften ayrılmadıkları sürece Allah’ı onları muvaffak kılacak, onları hayırda birleştirecek, aralarındaki sevgi ve merhameti daim kılacaktır.

Kıymetli Mü’mine kardeşlerim,

Tertemiz İslami toplum yapısına eşsiz bir örnek teşkil eden bir kıssayı paylaşayım sizinle. Kadı Şurayh’in akıllı ve faziletli bir Mü’mine kadın olan eşi Zeynep ile zifaf gecesi yaşadığı kıssa, yirmi yıl boyunca nasıl hep mutlu, birbirlerine karşı hep sevgi dolu ve hoşgörülü kalabildiklerini, karşılıklı güven, anlayış ve bağlılıklarını sürdürdüklerini anlatan nadide bir örnek.

Kadı Şurayh bir gün arkadaşı el-Fadîl ile karşılaştı. Evinin halini şöyle diyerek sordu: “Ey Şurayh evinde halin nasıl?”

Kadı Şurayh şöyle cevap verdi: “Yirmi yıldır mutluluğumu bozan hiçbir şey görmedim.”

el-Fadîl şöyle dedi: “Bu nasıl oldu, ey Şurayh?”

Şöyle cevap verdi: “Saliha bir kadınla nişanlandım. Zifaf günü onda bir salah ve kemal gördüm. Dininde salah, ahlakında kemal vardı. Allah’a şükredip verdiği salih eş nimetinden ötürü iki rekat namaz kıldım. Namazımı bitirince eşimin de benim kıldığım gibi namaz kıldığını, benim selam verdiğim gibi selam verdiğini, benim şükrettiğim gibi şükrettiğini gördüm. Aile ve arkadaşlar evden gidince bana yönelip şöyle dedi: “Acele etmeyesin (önce ben konuşayım) ey Ebu Umeyye” Sonra sözlerini şöyle sürdürdü:

“Evvela, ey Ebu Umeyye, ben sana yabancı bir kadınım, neyi seversin, neyden hoşlanmazsın bilemem. O halde bana neyi sevdiğini söyle ki onu yapayım, neyden hoşlanmadığını söyle ki ondan kaçınayım. Ey Ebu Umeyye, kavminden nice kadın vardı ki sana eş olabilirdi, benim kavmimden de nice adam vardı ki bana eş olabilirdi, ancak Allah’ın kitabı ve Rasulü’nün sünneti üzerine ben sana eş oldum. O halde Allah’a karşı takvalı ol ve O’nun şu kavline bağlı kal:

﴿فإمساكٌ بمعروفٍ أو تسريحٌ بإحسان

“(Eşlerinizi) ya iyilikle tutun ya da güzellikle salıverin” [Bakara 229] Sonra oturdu.”

Kadı Şurayh dedi ki: “Şimdi konuşma sırasını bana verdi. Biraz durup şöyle dedim: evvela öyle sözler söyledin ki bunları yerine getirip kararlılık gösterirsen senin için iyi bir hazine ve sevap olur, aksine davranırsan aleyhinde delil olur. Ben şunları şunları severim, şunlardan şunlardan da hoşlanmam. Ne zaman bir iyilik görürsen onu sürdür, ne zaman da bir kötülük görürsen ondan kurtul. Mü’mine kadın bir örtüdür, kocasının kusurlarını ifşa etmez.”

Sonra o konuştu: “Kendi ailemi ve senin aileni nasıl ziyaret ederiz?”

Dedim ki: “Onları ara sıra ziyaret ederiz ki bizden bıkmasınlar.”

Sonra şöyle sordu: “Evine komşularından hangilerinin girmesine izin vermemi istersin ve kimleri de istemezsin?”

Dedim ki: “Filan oğulları salih insanlardır, ama filan oğulları öyle değildir.”

“Aradan bir yıl geçti. Bir gün eve döndüğümde kayınvalidemin bize geldiğini gördüm. Kendisini hoş bir şekilde karşıladım. Kızından da son derece mutlu olduğunu öğrendim.”

Sonra şöyle dedi: “Ey Ebu Umeyye eşini nasıl buldun?”

Dedim ki: “Vallahi hayırlı bir eştir o”

Dedi ki: “Ey Ebu Umeyye, erkekler için aşırı nazlı kadından kötüsü yoktur. O halde eşini nasıl istersen öyle edeplendir, nasıl istersen öyle terbiye et.” Sonra kızına dönüp ona eşini güzelce dinleyip itaat etmesini emretti.

“İşte yirmi yılım böyle geçti, benim haksız olduğum bir gece dışında, mutluluğumu bozacak hiçbir şey görmedim.”

İşte yüce ve derin İslam tarihinde pek çok örneği bulunan böylesi faziletli ve mü’min kadınların örnekliği, ideal İslami toplumda Müslüman kadının üstün rolünü çok açıkça gözler önüne sermektedir.

O halde onların yolundan gidelim, onların ahlakıyla, cesaretiyle, imanıyla, kararlılığıyla donanarak yaraşır eşler olalım. Derin düşüncemiz ve kapasitemizle yeni ufuklara açık olalım. Evlerimin içinde ve dışında İslam akidesine bağlı kalalım, Allah Teâla’ya ve şeriatine iman ile bağlantılı kalalım. Hayatımızın her alanında ruhi ve fikri takva dairesi çerçevesinde Allah Teâla’nın bizi gözettiğinin farkında olarak hareket edelim. Böylece gerek davet sahasında, gerek fikri çatışmalarda, gerekse karşılaştığımız sorunlarda zorluklarla başa çıkabilecek bir kabiliyetimiz olur. İslam şeriatının kadına tanıdığı hayırlı haklar çerçevesinde tüm gücümüzü harcayalım, İslam’dan nefret eden Batı’nın kültürel sömürgeciliğinin tasallutundan uzak duralım. Rabbimiz Subhânehu ve Teâla’nın kavlini her daim aklımızda tutalım:

﴿أُولَٰئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ قُلْ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْعَالَمِينَ

“İşte onlar Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. İşte bu (Kur'an) âlemler için ancak bir öğüttür.” [En’am 90]

Değerli kardeşlerim!

İşte İslam’da evlilik hayatı budur, Allah Azze ve Celle’nin rızasını kazanmaya, eşler için dünya ve ahiret saadeti sunmaya, ailede güven, istikrar ve huzur sağlamaya dayalı temelleri sağlamdır. Hanif İslam dininin bize emrettiği hususlara bağlı kaldığımızda yaşayacağımız hayattan daha güzeli var mı?

O halde faziletli hanımlar, kocalarınız, aileleriniz, evlatlarınız ve Rabbimizin şeriatine bağlılık hususunda Allah’a karşı takvalı olun. Seslerimizi yükselterek Batı’ya hiç unutamayacağı bir tokat atalım: İslam’daki evlilik hayatını çarpıtan Batı hadaratına hayır! Bize yabancı, ailelerimize düşman mefhumlar, yaklaşımlar ve yaşam tarzlarıyla bu tertemiz hayatın bozulmasına izin vermeyin! Zaten nasıl olur da İslam dururken bunlara eğilim gösteririz ki? O halde ey Müslüman hanımlar, başlarınızı eğmeyin, siz hem bu dünyada, hem de ahirette izzetlisiniz. Sizin gibi saliha hanımların evinde mutluluk vardır, kahramanlar ve adam gibi adamlar sizin kucağınızda büyür, sizin kızlarınız ve erkek çocuklarınız İslam’ı ve Müslümanları yükseltmek için çalışır.

Buradan, bu güzel kürsüden, ahdimizi yenileyelim, içimizde kocasına hakkıyla hanımlık yapanlar olduğunu, kocasına ‘işte elim elinde sen benden razı oluncaya kadar gözüme uyku girmeyecek’ diyenler olduğunu gösterelim. Evlilik hayatına ve aileye karşı hiçbir insafı olmayan kokuşmuş Batı hadaratını asla kabul etmeyeceğiz! Biz İslam ile ihya olur, Rasulümüze bağlı kalırız. Evlilik hayatı ve Müslüman aileye anlam katan, Allah’ın hükümlerine sımsıkı sarılan ve bu sayede nice erler yetiştiren o yüce gönüllü saliha ve mü’mine annelerin torunlarıyız biz.

Tüm Batı’ya sözümüz şudur: İslam’daki evlilik hayatını çarpıtmaya yönelik tüm girişimlerinize rağmen hayal kırıklığına uğradınız, başarısız oldunuz, çabalarını boşa gitti! Harcadığınız bütçelere, saçtığınız yıkıcı ve fasit düşüncelere rağmen, işte Müslüman hanımlar karşınızda durup size meydan okuyor! Mutlu aile yuvamızı ve evlilik hayatımızı asla sarsamayacaksınız!

Değerli kardeşlerim! Son söz olarak, nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devleti’nin tatbik edeceği bir hayat metodu olan İslam olmaksızın, birey, aile ve toplum olarak hakiki mutluluğu yaşayamayacağımız ifade etmek isterim. O halde haydi Hizb-ut Tahrir saflarında İslami hayatı yeniden başlatmak için birlikte çalışalım. Çalışalım ki Müslüman aile modelinin, tüm dünya halkları için somut, açık ve ideal bir örnek olduğunu gösterebilelim.

﴿لَا يَسْتَوِي مِنكُم مَّنْ أَنفَقَ مِن قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ أُوْلَئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِّنَ الَّذِينَ أَنفَقُوا مِن بَعْدُ وَقَاتَلُوا

“İçinizden, fetihten önce harcayanlar ve savaşanlar, bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir.” [Hadid 10]

 

Rula İbrahim
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Üyesi

 

Kampanya Sayfası İçin TIKLAYINIZ

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER