بسم الله الرحمن الرحيم
Tunus'taki Otorite, Allah'ı Zikreden Bir Kimseyi ne Görmek nede Duymak İstiyor
Rejimi, tugyanda ve İslam'la savaşmada çirkin bir model olan Tunus'ta, Zeynel Abidin'in mirasçıları dini hususunda ümmetle savaşmak için seleflerinin yöntemiyle geri dönmüşlerdir. Zira tağutların mirasçıları, her şeyi içine alan demokrasidir!! Zira ayaklanma meydanlarında rekabet etmeleri için İslam dini ve Kur'an hükmü dışında küfrü, ateizmi, komünizmi, putperestliği ve bütün dinleri içine almıştır. Zira İslam dini ve Kur'an hükmü, yasaklardandır! Her kim bunlardan bir şeye çağırırsa bu kişi suçlu olup hemen ona yalan yanlış bir suçlama uydurulmakta ve boğulup yok oluncaya kadar da rekabet etmesi yasaklanmaktadır. Çünkü Tunus, Allah'ı zikreden bir kimseyi içine almamaktadır! Bilakis o, yaratıcılık düşüncesini benimseyen, aklı geniş yaratıcılık ufku için serbest bırakan ve insanların akıllarından vesayeti kaldıran özgürlük bahanesiyle Allah'ı inkar eden, kitabını terk eden, hükümlerini ilga eden ve onun sembollerini yok etmek isteyen bir kimse için ferahlıktır. Bunların hepsi doğrudur. Ancak siz, insanları Allah'a, dinine ve kitabına çağırdığınızda bunlardan hiçbirine uyulmamaktadır!! Zira her türlü meşru görüntüyü kaybetmiş olan bu kimseler, Fransa, Amerika ve İngiltere büyükelçiliklerindeki şeytanlarının kendilerini sürüklediği gibi kendilerinde İslam'ın sesini kısma hakkını bulmaktadırlar. Zira Batılı ifadeleri temelleri yapan akılları onları, sönük kampanyaları yoluyla İslam'ın ve onunla birlikte müminlerin bu savaşta yenilgiye uğrayabileceğine sürüklemiştir.
Ayrıca onlar, çalışma yapan bir kimseye entrika çevirmekteler, bunu da insanları İslam nizamına çağıranlara yamamak için koşuşturmaktalar ve kiralık basın organları ise İslamî yönetime davet edenlerin fitne, iç savaş ve ülkeyi yıkmak isteyen katil çetelerden ve mücrimlerden olduklarını kanıtlamak amacıyla açıkça yalan söylemek için koşuşturmaktadırlar. أَفِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَن يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ أُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Onların kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!" [Nur 50] Oysa onlar, İslam'ın alemler için bir rahmet taşıdığını bilmiyorlar mı? Dolayısıyla insanlar, ne yıkım ne fitne nede kayıp yüklenirler bilakis Allah'ın kitabından ve hükümlerinden uzaklaştıkları için kayıp, cinnet, hezimet ve Allah'ın gazabını yüklenirler.
Tunus'taki otorite ve iğrenç kulüplerinde zaman geçiren, yol kesen ve yalana icazet veren onun kuyrukları, İslam için çalışmaktan vazgeçmemiz için bizi susturmak amacıyla her gün yalan söylemektedirler. Çünkü onlar, İslam dinine dayalı bir anayasayı istememektedirler.
Mesela 02 temmuzda Dâr-us Sekafe'nin önündeki meydanda daha önceden planlanmış bir yürüyüşümüz vardı. Sonra aynı gün Dâr-us Sekafe'de solcuların bir faaliyeti olduğunu öğrenince toplanma yerinin önünde durmamaya karar verdik ve Dâr-us Sekafe'nin önündeki yürüyüşümüz, Kalibiye'nin çarşı merkezine ulaşıncaya kadar durmaksızın veya herhangi bir çatışmada bulunmaksızın devem etmiş, topluluk merkezin önündeki bir meydanda durmuş ve yürüyüşün sonunda askerin ve polisin herhangi bir müdahalesi olmaksızın bir konuşma yapılmıştır. Ancak biz ve Kalibiye halkı, Muhammed el-Keylanî'nin hizbin şebabının topluluklara saldırdığını ve polis ve askerin ise onları bizden koruduğunu iddia ederek Hizb-ut Tahrir'e yalan yere iftira atan açıklamalarından dolayı şok olduk. Bu nasıl açık bir yalan böyle?! Hem de uydurma bir sinema! Et-Tedamun mahallesindeki faaliyetimizin konusu şöyledir: Hizb-ut Tahrir, 02. Temmuz cumartesi günü et-Tedamun mahallesindeki Kapalı Spor Salonu'nda Hilafet'in yıkılış yıldönümü münasebetiyle bir konuşma toplantısı düzenlemeye karar vermiştir. Bizler, belediye başkanı ve salon yetkililerinden onay almamıza rağmen toplantı yerinin bir askerî kışlaya dönüşmesiyle şaşkına döndük. Zira yoğun bir şekilde karşımıza çıkan güvenlik yetkilileri, toplantı ruhsatımızın olmadığını gerekçe göstererek toplantımızın yapılmasını engellemişlerdir. Belediye yetkilileri onlara, daha önceki onaylarını teyit etmelerine rağmen polis, engellemede ısrarcı olmuştur. Buda engellemenin, rutin idarî bir uygulama nedeniyle olmadığını bilakis bunun, devletin en üst organlarından geldiğini göstermektedir. Gerçi hizbin yasaklanması için devlet başkanının bizzat müdahalede bulunduğu bir hükümetin bunu yapması hiç şaşırtıcı değildir. Bu husus, 03 Temmuz pazar günü Tahrir mahallesindeki genel bir meydanda akşam salahı sonrası insanlara yönelik yapacağımız konuşmamızın engellenmesinin tekrar edildiği zaman da vurgulanmıştır. Böylece şebabımız, salahtan sonra çıkarak [لا إله إلا الله محمّد رسول الله] rayesini taşıdılar ve mescide yakın olan bir alana yöneldiler. Kendilerini takip eden insanlarla birlikte alana ulaştıklarında bir şab, Hilafet'in yıkılış yıldönümü olan elim yıldönümünü hatırlatan bir konuşmaya yapmaya başladığı ve İslamî yaşamı yeniden başlatmak için çalışmaya davet ettiği bir sırada bir güvenlik görevlisi müdahalede bulunmuştur. Bunun üzerine şab, onunla sessiz bir şekilde konuşarak konuşmalarının tamamlanması için kendilerine 10 dakika mühlet vermesi üzerine görevli ile anlaşmaya yapmaya başlamıştır. Ancak -aralarında subayların da olduğu- topluluk, kafalarına sıkılan göz yaşartıcı gazlarla şaşkına uğramışlardır. Daha sonra topluluk, herhangi bir isyan ve şiddet eylemleri olmaksızın dağılmıştır. Polisin buradan ayrılmasının ardından insanlar normal hayatlarına geri dönmüş ve mahallede, kısa bir süre sonra insanların konuşmaları ve tartışmaları dışında olaydan herhangi bir iz kalmamıştır. Güvenlik görevlisinden birinin Mozaik Radyosu'nda yaptığı açıklamaları ise hizbin şebabını ve destekçilerini isyan ve şiddet eylemlerine tahrik etmedeki başarısızlıklarının ardından hizbi çarpıtmayı amaçlayan sırf yalan ve iftiradan ibarettir.
Tüm bunlar hakkında deriz ki:
Birincisi: Bu rejimin ve kuyruklarının uydurduğu yalanalar, insanlar tarafından bilinen ifşa olmuş yalanlardır. Dolayısıyla otorite, bütün insanlar tarafından ifşa olmuş katıksız yalanlar olmasından dolayı bunların daha fazla propagandasını yapmaya muktedir değildir.
İkincisi: Bu ve benzeri girişimler, insanların dikkatini ülke için planlanan şeylerden başka yöne çekmek içindir. Zira böylece bizler, ülkeyi ve insanları harap eden bu çürümüş rejimin Allah katından indirilmiş mübarek tahir bir sistemle değiştirileceği esas mücadelemize karşın bu yan mücadeleyle meşgul olmuş olacağız.
Üçüncüsü: Şayet bu rejim, gücünün bu hak sesi susturacağını sanıyorsa işi çok zor ve yolu da çok uzundur. Zira Allah'ın kullarına olan yardımıyla başarısızlıktan başka hiç bir şey hasat edemeyecektir.
Dördüncüsü: Ümmetten, Zeynel Abidin, yakın arkadaşları ve ülkeyi daha önceki zilletine geri döndürmek isteyen ortaklarının pisliği karşısında bizimle birlikte durmasını talep ettiğimiz gibi İslam'ı, hayatımıza, ilişkilerimize ve yaşam sistemimize geri döndürmemiz için bizimle birlikte çalışmasını da talep ediyoruz. Zira bu, kaçınılmaz bir yoldur. Çünkü Allah, bizim izzetimizi bununla murat etmiştir. Dolayısıyla ne pahasına olursa olursa olsun O'dan başkasından izzet ararsak Allah bizleri zelil kılacaktır.
وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ "Her kim Allah'a ve resulüne itaat eder, Allah'tan korkar ve O'ndan ittika ederse, işte asıl kurtuluşa erenler bunlardır." [Nur 52]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tunus Vilayeti
H. 4 Şa'bân 1432
M. Çarşamba, 06 Temmuz 2011