Perşembe, 19 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Pakistan, Demokrasi ve Diktatörlüğün Uyguladığı Sömürgeci Politikalar İle Endüstriyel Potansiyelini Kullanamıyor

Çok büyük maddi kaynaklara, genç, parlak ve canlı bir nüfusa sahip olmasına ve potansiyeli bakımından dünyanın “on birinci” ekonomisi içinde yer almasına rağmen Pakistan endüstrisi kurulduğu günden bu yana acınası bir durumda. Altmışlı ve yetmişli yılların sözde endüstriyel büyümesi, ağır sanayinin dinamiklerinden yoksun basit bir endüstriyel büyümeydi. Endüstriyel büyüme oranı, 1980’lerde yüzde 8,2’ den 1990’larda yüzde 4,8’e geriledi ve 1990’ların ikinci yarısında yüzde 3,2 olarak gerçekleşti. 1996/7’de sanayi büyüme oranı, eksi yüzde 0,1 ve 1999/2000’de ise yüzde 1,5 idi. 1990’larda özel yatırım, yüzde 10’dan yüzde 8’e düşmesine rağmen Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) rakamlarında da görüldüğü gibi sektördeki yabancı sayısı arttı. 1990’lı yıllarda büyük ölçekli imalat sektöründe toplam özel sektör sermayesi, yüzde 60 oranlarında azaldı.

Ardışık yöneticiler, ekstraksiyonu tesisi, rafineriler ve enerji üretimi gibi endüstrinin kurulmasında yabancı şirketlere kolaylık sağladı. Büyük karlarını yurtdışına taşıdılar. Orta ölçekli bir endüstri kurmak için 22 NOC (İtiraz Etmeme Sertifikası) gibi zorunluluklar ile yerel özel şirketleri engellediler. Bu nedenle bugün binlerce sanayi biriminin hasta ilan edilmesi ve yerel sanayi üretiminin tüm zamanların en düşük seviyesinde olması şaşırtıcı değil. Yabancı çok uluslu şirketler, ekonomimiz üzerindeki hegemonyalarını güçlendirmektedir.

Demokrasi, sömürgeci Batı politikalarını uyguladığı için Pakistan’ın potansiyelini kullanmasına asla izin vermeyecektir. Dünya kaynaklarını sömürme niyetiyle sömürgeci güçler, Pakistan’ı sanayisi zayıf, kaynaklarını tek başına çıkaramayan, motor ve jet motoru üretimi gibi ağır sanayiden yoksun, basit tarım makinelerinin ithalatına bağımlı, elektrik fanları, cerrahi ekipmanlar, el sanatları ve spor ürünleri gibi Batı pazarları için ucuz hafif sanayi ürünler üreten ve Pakistan nüfusunu Batı ürünleri için büyük bir pazar haline getiren bir devlet olarak tutmak istiyorlar. Yaygın işsizlik, pahalı mallar, silah teknolojisinde Batıya bağımlılık, geleceği parlak kız ve erkek çocuklarımızın Batıya beyin göçü, bu köklü sömürgeci programın sadece birkaç belirtisidir. Doğu Hindistan Şirketi zamanından beri uygulanan bu sömürgeci politika, bugün demokrasi yoluyla uygulanıyor. Demokrasi, Dünya Bankası ve IMF’nin sömürgeci politikaları için sadece bir Truva atı.

Ümmetin Endüstriyel Dirilişi Üzerindeki Zincir ve Prangaları Kırmak

Güçlü bir endüstri, askeri endüstri merkezli olması gerektirir. Amerika ve Çin, dünyanın önde gelen sanayi güçleridir, çünkü son teknoloji casus uçakları, süper bilgisayarlar ve uzay teknolojileri de dâhil olmak üzere savaş endüstrisi geliştirdiler. Almanya ve Japonya’nın 2. Dünya Savaşı öncesi askeri yönelimi, şimdiki endüstriyel gelişimlerine fayda sağladı. Mamut araba endüstrileri, muazzam tanklar, zırhlı personeller, jet motoru üretim deneyimlerinin gelişimine imkân verdi. Tüketici ürünlerindeki yeniliklerin çoğu, askeri/uzay teknolojisinin yan ürünleridir. Örneğin teflon tavaları gibi mutfak aletleri ve ev aletlerini düzenleyen internet sistemleri bu yan ürünlerden sadece bir kaçı. Pakistan, nükleer silah elde etmesine rağmen sömürgecilik nedeniyle güçlü bir endüstriden yoksundur. Pakistan ordusu, harbi sömürgeci ülkelerin askeri teknolojisine, telekomünikasyonuna, motorlarına, ağır makinelerine bağımlı iken Pakistan ekonomisinin can damarı da, yabancı ürün ve teknolojilere endekslidir.

Sanayi, özelleştirme ve kamulaştırma arasında gidip geldi, her iki politika da büyük sıkıntılara yol açtı. Bu nedenle, sosyalist veya komünist ülkeler, zenginliğin birkaç kişinin elinde toplanması sorununu çözmek için ayrım gözetmeksizin endüstrinin tüm ölçekte kamulaştırılmasını savundu. Bununla birlikte bu insan yapımı dar çözüm, sorumluluk ve inovasyonu teşvik eden doğal zenginlik dürtüsünü engelledi. Diğer uçta ise evrensel özel mülkiyeti savunan kapitalizm, ister halkın ihtiyaç duyduğu, yoksun bırakılmaması gereken kaynaklardan isterse devletin güdümünde olması gereken hassas, stratejik, sermaye yoğun endüstrilerden olsun mülkiyeti umursamaz. Bu yüzden bu kapitalistler, muazzam zenginliklerin bir kaç zenginin elinde yoğunlaşmasına ek olarak, dış politika hedeflerini devlete dikte etmek için lobicilik yaparlar ve Müslüman ülkeler gibi kaynak zengini uluslara savaş açarlar.

AR-GE ile ağır sanayi arasında ayrılmaz bir ilişki söz konusu. Ancak lider devlet vizyonu, her iki sanayide dürtü görevi görmelidir. Dünyanın süper gücü Amerika, dünyanın önde gelen devleti olmaya çalıştı, sonuçta önemli bir ağır sanayi yarattı. Alman roket mühendisleri gibi yabancı bilim insanlarını bile aradı ve teknolojide ilerlemek için üniversiteler kurdu. Hilafetin asırlık becerilerinin sadece bir kısmı Amerika da var. Avrupalı seçkinler, Hilafet üniversitelerinde okumak için can atarlardı. Arapça dünyanın bilim ve teknoloji diliydi, Hilafetin sanayisi ve silahları tüm dünyada hayranlık uyandırdı. Oysa bugün Pakistan’da, büyük bir beyin göçü yaşanmaktadır. Zeki ve nitelikli bireyler, becerilerini pratik olarak uygulayabileceği ülkelere göç etmektedir.

Eğer lider devlet olmak, motor ve endüstriyel makine üretimi gibi ağır sanayi büyümesinin motorudur. Devlet ve özel finansman ise yakıtıdır. Ülkemizde muazzam zenginlik var, trilyonlarca rupi, bankalar ve borsalardaki endüstriyel yatırımlarda gömülü. Ajan yöneticiler, hem özel sektörde hem de devlet sektöründe önemli yerel endüstriyel gelişmeyi önleyecek şartlar ile sömürgecilerden kredi aldılar.

Dünyanın Lider Devleti İçin Sanayi Gücü Kurmak

Kurulduğu ilk günden itibaren Nübüvvet metodu Hilafet, lider devlet olmak için çaba gösterecektir. Daha önce olduğu gibi hiçbir rakibi olmayacaktır. Sanayisi, askeri odaklı olacak, ağır sanayinin hızla gelişmesini sağlayacaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللَّهِ وَعَدُوَّكُمْ وَآخَرِينَ مِنْ دُونِهِمْ لاَ تَعْلَمُونَهُمُ اللَّهُ يَعْلَمُهُمْOnlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allahın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allahın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz.[Enfal 60]

Hizb-ut Tahrir’in, Anayasa Mukaddimesinin 74.üncü maddesine göre Sanayi Dairesi; ister motor ve makine sanayileri, araç gövdeleri sanayi, madde sanayi ve elektronik sanayi gibi ağır sanayi ile ilgili olsun, ister hafif sanayi ile ilgili olsun, isterse gerek kamu mülkiyeti gerek ferdi mülkiyet kapsamına girip harp sanayisi ile alakalı fabrikalar olsun sanayi hakkındaki bütün işleri yürüten dairedir. Devletin, tüm dış etkilerden uzak olarak kendi işinin dizginlerini elinde tutabilmesi için, kendi silahının sanayisini kurması ve bizatihi geliştirmesi kaçınılmazdır... İşte böylelikle devlet, kendi iradesinin maliki olur, ihtiyaç duyduğu silahları üretir ve geliştirir. Bu geliştirmeyi de imkânlar dâhilinde, sürekli en üstün ve en güçlü silahlara sahip olabilecek şekilde sürdürür ki tüm görünür ve muhtemel düşmanlarını bilfiil korkutmaya güç yetirebilsin.

Dünyanın yegâne hak dini olan İslam, kamulaştırma ve özelleştirme ikilemini kökünden çözmüştür. Bol miktarda bulunan mineraller, yakıt kaynakları ve elektrik gibi enerji kamuya aittir. Gelirleri ve kullanımları kamunundur. Devlet ise bunun gerçekleşmesini sağlar. Kamu kaynaklarını yöneten fabrikalar da kamu malıdır. Bu tür fabrikalar ne kamulaştırılır ne de özelleştirilir. Kömür, altın, bakır ve boksit üretim tesisleri, gaz rafinerileri ve elektrik üretim tesisleri ve dağıtım ağları da kamu malıdır. Bu tür kamu kaynakları fabrikaları, asla özelleştirilemez ya da kamulaştırılamaz, bu nedenle özel sektör ucuz hammadde ve enerjiden yararlanabilecektir. Buna ek olarak, özel mülkiyete ait bir şey de kamulaştırılamaz veya kamu malı olarak kullanılamaz. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

الْمُسْلِمُونَ شُرَکَاءُ فِي ثَلاثٍ الْمَاءِ وَالْكَلَأِ وَالنَّارِ  Müslümanlar üç şeyde ortaktır, su, mera ve ateş.

Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesinin 138.üncü maddesine göre Fabrika esas itibariyle ferdî mülklerdendir. Ancak fabrika, ürettiği maddenin hükmünü alır. Eğer madde ferdî mülklerden ise o fabrika ferdî bir mülk olur, tekstil fabrikaları gibi. Eğer madde kamu mülklerinden ise o fabrika kamu mülkü olur, demir-çelik fabrikaları gibi.139.maddeye göre, Devletin, ferdî mülkiyeti kamu mülkiyetine dönüştürmesi caiz değildir. Çünkü kamu mülkiyeti, devletin görüşüne bağlı değil malın tabiatında ve niteliğinde sabittir.140.maddeye göre, Ümmetin fertlerinden her ferdin, kamu mülki-yetine giren her şeyden faydalanma hakkı vardır. Devletin tebaadan kayırdığı bir kimseye kamu mülklerini mülkiyet edinme veya kullanma izni vermesi caiz değildir.”

Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesinin 74.üncü maddesine göre “Sanayi Dairesi; ister motor ve makine sanayileri, araç gövde sanayileri, (ham) madde sanayileri, elektronik sanayileri gibi ağır sanayi olsun ister hafif sanayi olsun ister gerek genel mülkiyet kapsamına giren fabrika türünden, gerekse özel mülkiyet kapsamına giren fabrika türünden harp sanayileri ile alâkası bulunan fabrikalar olsun isterse harbiye siyaseti esası üzere kurulması gereken türleri ile fabrikalar olsun sanayi ile alâkalı bütün işleri üstlenen dairedir.

AR-GE konusunda devlet, Hilafet sanayisinin bir dünya lideri tesisleri olmasını sağlamalıdır. Devlet, sanayi üniversite araştırmaları, mühendisler, mimarlar, şehir planlamacıları, doktorlar, eğitimciler ve tarım bilimcileri gibi gereksinimleri karşılamak için büyük yatırımlar yapacak. Ayrıca özel kurumları araştırma ve geliştirmede rol oynamaya teşvik edecek.

Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesinin 162.üncü maddesine göre, Toplumun tüm üyeleri, yaşamın tüm meseleleriyle ilgili bilimsel laboratuvarlar kurma hakkına sahip ve devlet de bu tür laboratuvarlar kurmalıdır.

Endüstriyel kalkınmanın finansmanı için devlet, özel ve devlet sektörü aracılığıyla endüstriyel kalkınmayı finanse edecek, diğer uluslara ve kısıtlayıcı koşullarına bağımlı olmayacaktır. Kamu mallarını kamu mülkiyetine dönüştürecek, gelirlerinde şeriat hükümlerini uygulayacaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141] Devlet, askeri teknoloji, giyim, barınma, eğitim ve sağlık gibi konularda kendi kendine yeterli hale gelecektir. İslam daveti önünde güçlendirmemek koşuluyla harbi olmayan ülkelerle ticari ilişkilerde bulunacak, sonuçta İslam tüm dünyada egemen olacaktır.

Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesinin 165. maddesine göre, Beldelerimizde yabancı malların işletilmesi ve yatırım yapılması men edilir. Yine herhangi bir yabancıya ayrıcalık tanınması da men edilir.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Pakistan Vilâyeti


H. 9 Ramazan 1443
M.  Pazar, 10 Nisan 2022

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER