Cuma, 10 Şevval 1445 | 2024/04/19
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Hilâfet'in Zevâliyle Müslümanlar Neleri Kaybettiler?

Hilâfet'in zevâli ve sultânlarının gitmesiyle Müslümanların başına gelen en büyük musîbet; Allah'ın Kitâbı ve Nebîsi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Sünneti ile amelin askıya alınmış olmasıdır. Zîra önceleri İslâmî bir hayat yaşıyorlar, hayatlarının her alanında Allah'ın Şeriatı'nı tatbîk ediyorlardı. Düstûrları da Kur'ân'dı. Rabbimiz [Azze ve Celle] onlar hakkında şöyle buyurmuştur:  خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ "Sizler insanlar için çıkarılmış en hayırlı Ümmetsiniz. Ma'rufu emredersiniz ve münkerden nehyedersiniz ve (çünkü) Allah'a îman edersiniz." [Âl-i ‘İmrân 110]

Tüm bunların ardından zelîl ve hakîr şekilde geçen yaklaşık 87 senedir devletlerinin olmadığı, İslâmî hükümlerin hayatın tüm vakıasından kalktığı, yerini Küfür hükümlerinin aldığı, Müslüman toplumlara kapitalist meylin egemen olduğu, Ümmetin evlatları arasındaki akîde bağının yerini milliyetçilik, vatancılık ve menfaatçilik bağlarının aldığı bugünkü hale geldiler. Bütün bunlar; Allah'ın Şeriatı'ndan sapmalarının, tâğuta muhakeme olmalarının, beşerî sistemleri şeriat edinmelerinin, Allah'ın Kitâbı'na ve Nebîsi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Sünneti'ne ittiba etmeleri emrini terk etmelerinin, zillete sessiz kalıp kabullenmelerinin ve ajan yöneticilerden korkarak Allah'ın inzâl ettiklerinin dışındaki hükümler ile yönetilmeye rızâ göstermelerinin semeresidir. Oysa Rableri Allah, Muhkem-it Tenzîl'de şöyle buyurmaktadır:  فَلاَ تَخْشَوُاْ النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلاَ تَشْتَرُواْ بِآيَاتِي ثَمَناً قَلِيلاً وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ  "O halde insanlardan korkmayın, Benden korkun. Âyetlerimi az bir bedel karşılığı satmayın. Her kim Allah'ın indirdikleri ile yönetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir" [el-Mâide 44]

Allah'ın indirdikleri ile yönetecek Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet kurulmaksızın bu Ümmet'in işinin düzene girmesi mi? Heyhat, heyhat! Allahu Te'alâ şöyle buyurmuştur:  فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine and olsun ki onlar aralarında çıkan ihtilaflarda seni hâkem tâyin edip sonra da Senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkça îman etmiş olmazlar." [en-Nîsa 65]

Hilâfet'in zevâliyle Müslümanlar vahdetlerini kaybettiler. Zîra Kâfirler, 13 asrı aşkındır hüküm süren İslâmî Hilâfet'i yıkar yıkmaz birçok üsluplar ve araçlarla Ümmet'in vücudunu parçalamaya ve İslâmî beldeleri tamamen sömürgeleştirmeye başladılar, aralarına keskin sınırlar koydular ve bu parçalanmışlığı da Ümmetin evlatlarından Sömürgeci Kâfirin projelerine hizmet eden ve geleceklerini onlara bağlayan hain yöneticiler ile pekiştirdiler. İşte tüm bunlar, İslâmî Hilâfet râyesi altında vahdetten öte bir şey olmayan Müslümanların manevî gücünü bitirmeye yönelik düşmanların bir teşebbüsü idi ve bunu da başardılar. Zîra parçalanmışlık ve bölünmüşlük mevcut bir realite haline geldi. Dahası Müslümanlar arasından, dînimize sonradan sokulmuş vatancılık adı altında parçalanmışlığı savunan kimseler çıktı. Böylece İslâmî Âlem, işinin mâliki olmayan, Kâfirlerin emirlerini infâz eden, İslâm ve ehli ile savaşan devletçiklere parçalandı. Oysa bir zamanlar hepsi, asırlarca dünyaya liderlik etmiş ve Müslümanların işlerini gözeten tek bir devletin gölgesindeydiler. Tek bir devlet liderliğinde hâkim oldular, tek bir orduyla galip geldiler, tek bir râye ile gölgelendiler ve tek bir Halîfe'yi imam edindiler. Allah Subhânehu ve Te'alâ şöyle buyurmaktadır:  وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ "Muhakkak ki bu ümmetiniz tek bir Ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse Bana ittika edin (takvâlı olun)!" [el-Mu'minun 52] O halde vahdet olmadıkça kurtuluş yoktur Ey Müslümanlar! Allahu Te'alâ şöyle buyurmaktadır:  وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ "Allah'a ve Rasulü'ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da gücünüz, devletiniz gider. Bir de sabredin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir." [el-Enfâl 46]

Hilâfet'in zevâliyle Müslümanlar, devletlerarası konumlarını ve heybetlerini kaybettiler. Nitekim İslâm Devleti'nin her alanda en güçlü devlet olduğuna ve diğer devletlerin politikalarına açıkça etki ettiğine tarih şahittir. Zîra İslâmî Devlet, etrafına korku salarken, yenilmez bir orduya sahipken, rızâsına nail olmak ve onunla sulh muahedeleri imzalamak için Kâfir devletler birbirleriyle yarışırken, Müslümanlar peş peşe zaferler kazanırken ve izzettin doruk noktasına ulaşmışlarken devletleri kaybolunca bugün dünyanın en zelîl, dahası hiç bir değeri olmayan halkları haline geldiler. Üstelik heybetleri bir yana hiçbir konumu olmayan bir Ümmet haline dönüştüler. İşte Müslümanların beldeleri işgâl edilmekte, başlarına ve kıytırık varlıklarına peş peşe musîbetler gelmekte, başlarında kıllarını dahi kıpırdatmayan ajan yöneticiler bulunmaktadır. O kadar ki Müslümanlar, alçaltıcı hezîmetlerden ve tekerrür eden felaketlerden sonra zaferin kokusunu özler hale gelmişlerdir. Dünyanın tüm halkları, Müslümanlara hiçbir değer vermez olmuşlardır. Hatta Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in buyurduğu gibi yaralı İslâm Ümmeti'ne düşmanlıkta birbirleri ile yarışır olmuşlardır:  يُوشِكُ الأُمَمُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمْ كَمَا تَدَاعَى الأَكَلَةُ إِلَى قَصْعَتِهَا فَقَالَ قَائِلٌ وَمِنْ قِلَّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ قَالَ بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ وَلَيَنْزَعَنَّ اللَّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمْ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ الْوَهْنَ فَقَالَ قَائِلٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الْوَهْنُ قَالَ حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْت "Yiyicilerin (oburların) tabakları üzerine üşüşmeleri gibi Ümmetlerin (diğer milletlerin) sizin üzerinize üşüşmeleri yakındır." Aralarından birisi dedi ki: "O gün biz sayıca az mı olacağız?" Dedi ki: "Bilakis siz o gün çok olacaksınız, velâkin selin köpüğü gibi köpükler (ağırlığında) olacaksınız ve Allah düşmanlarınızın kalplerinden sizin heybetiniz çıkaracak ve sizin kalplerinize de Vehn atacak." Aralarından birsi dedi ki: "Yâ Rasulullah vehn de nedir?" Dedi ki: "Hayatı sevmek ve ölümü kerih görmektir." İslâm Ümmeti, işlerini gözetecek ve aslî konumuna geri döndürecek Hilâfet Devleti'ni kurarak izzet yolunda hızla harekete geçmediği sürece, mevcut durum olduğu gibi kalacaktır. Allahu Te'alâ şöyle buyurmuştur:  يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ "Ey îmân edenler! Eğer siz Allah'a (O'nun Dînine) yardım eder, zafere ulaştırırsanız, Allah da size yardım eder, zafer verir ve ayaklarınızı (Dîni üzere) sâbit kılar. [Muhammed 7]

Allah'ın indirdikleriyle yöneten ve şer'î hükümlere göre İslâmî İktisâd Nizâmı'nı tatbik eden Hilâfet'in zevâliyle Müslümanlar, servetleri ve kaynakları üzerindeki hakimiyetlerini kaybettiler. Zîra Müslümanların hazîneleri mallarla dolup taştı, ihsan ile idâre edildi, kimi zamanlarda zekata müstahak hiç kimse bulunamadı, her tarafı bereket ve bolluk kapladı, İslâmî Şeriat'ı tatbik etmelerinden dolayı Allah, Müslümanların servetlerini ve kaynaklarını bereketlendirdi. Böylece zenginleştiler ve iktisatları güçlendi. Müslümanların Halîfesi, valîleri ve yetkilileri muhasebe eden, Beyt-ul Mâl'e karşı insanların en düşkünü iken Hilâfet'in zevaliyle bugün halimiz, içler acısı bir hale dönüştü, mallarımız ve servetlerimiz, petrol ve diğer hayatî kaynaklar gibi Müslümanların servetleri üzerine çöreklenen yabancı Kâfirler ile sorumluluklarını bilmeyen, gönüllü-gönülsüz Ümmet'in malını yağmalayan evlatlarımız tarafından hortumlanmaya başladı. Kezâ Müslümanların devletleri ve halkları, aşırı fakirliklerin ve Kapitalist Küfür devletlerine bağlı kırılgan ekonomilerin simgesi haline gelerek Allahu Te'ala'nın şu kavlini tasdik eder oldu:  يَمْحَقُ اللّهُ الْرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ "Allah fâizi tüketir, sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrâr eden hiç kimseyi sevmez." [el-Bakara 276] O halde Müslümanların servetlerini kaybetmesi ve pek çoğu açlıktan ölecek derecede bereketin hayatlarından çıkması, Ümmet'in parçalarını İslâm râyesi altında birleştiren kalkanın, yani Hilâfet'in kaybolmasıyla olmamış mıdır?!

Ey Müslümanlar! Allah'ın dînini yeryüzünde ikâme etmek için çalışanlarla çalışmadıkça, ne dünyada ve Âhirette izzet makâmına ulaşabilir, ne de Allahu Te'alâ'nın rızâsına nâil olabilirsiniz. İşte bu, Rasullerin vazîfesidir, sâlihlerin ve sıddıkların âdetidir ve Allah'ın, Rasulü'ne ve mü'minlerden O'nu örnek edinenlere emridir. Ağırlığına rağmen bunu onlara emretmiş olması dahi kendileri için azîm bir şereftir. Nasıl olmasın ki? Çünkü onlar, dîn yalnızca Allah'ın oluncaya dek Allah'ın azîm dîninin ikâmesi ile mükelleftirler ki böylece mü'minler onunla izzetlenecek, Kâfirler ve Münâfıklar zelîl olacaktır.  لاَ يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُواْ فِي الْبِلاَدِ  "O halde kâfirlik edenlerin diyar diyar dolaşması sakın Seni (sizleri) aldatmasın!" [Âl-i İmrân 196] Hak olan Allah'ın vaadi için çalışınız. Ne ajan tâğutlardan duyulan korkular, ne ödlek Münâfıkların homurtuları, ne Şeytanların vesveseleri, ne komplocuların desîseleri, ne de hayalperestlerin ümitsizlikleri sizleri bundan alıkoymasın. Zîra Rasulümüz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmaktadır:  مَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّة "Her kim boynunda bey'at halkası olmadan ölürse, cahiliye ölümü ile ölmüş olur" Öyleyse haydi câhiliye ölümünden Allah'a kaçınız, sonra tutuklanıp sorgulanırsınız,  يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لا تَخْفَى مِنكُمْ خَافِيَةٌ "O gün (hesap için) huzura alınırsınız, size ait hiçbir şey gizli kalmaz." [el-Hâkka 18] İşte o gün için çalışınız, o halde icâbet edecek misiniz?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey imân edenler! Allah ve Rasûlü sizi, size hayat verene çağırdığında icâbet edin." [el-Enfâl 24]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Cezâyir


H. 29 Raceb 1429
M.  Cuma, 01 Ağustos 2008

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER