Cumartesi, 03 Muharrem 1447 | 2025/06/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
Medya Bürosu

No: RD-BA-2025-MB-TR-14 H. 1 Muharrem 1447
M. Perşembe, 26 Haziran 2025

Büyük Devletler Nasıl Doğar?

Doğrudur, büyük devletler bir gecede doğmazlar. Şüphesiz, kendisinden bir sistemin fışkırdığı bir ideoloji üzerine kurulurlar. Devletin düşüncesi büyük fedakârlıklarda bulunan ve pratik olarak devlete nusret veren bir toplulukta vücut bulmasıyla devlet doğar. Ardından ideolojiyle birkaç on yıl gibi kısa bir sürede dünya liderliğini elde etmek ve ilahi yasalara uygun ölçüleriyle adalet ve merhamet anlayışını hayata geçirmek için yolunda ilerlemeye başlar. Dolayısıyla uluslararası arenada saygın konumunu yeniden kazanmak ve sadece küresel etki elde etmekle kalmayıp dünyaya mesajını iletmek, fikri liderliğini tesis etmek ve zulüm, baskı, kölelik fikirlerine karşı hem entelektüel hem de fiili olarak özgürlüğünü sağlamak isteyen bir ümmetin, duygusallığı, yüzeyselliği ve boş sözleri bırakıp somut eylemlere geçmesi kaçınılmazdır.

Böylesi bir devletin kurulmasına giden yol, aslında oldukça kolay ve işaretleri de son derece belirgindir. Kaldı ki bu devlet, daha önce kurulmuştur, on asrı aşkın bir süre milletler arasında yüce bir konuma erişmiştir ve kuruluşunun tüm adımları ile dayandığı temel kurallar, nesiller boyu kesintisiz bir şekilde aktarılarak günümüze ulaşmıştır. İşte bahsettiğimiz o büyük devlet bu şekilde doğmuştur. İşte Liderimiz ve Önderimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve ashabının, Yesrib ehlinden nusret aldıktan sonra devletin ikamesinde takip ettikleri yol budur. Bu metot, Rabbimizden gelen bir vahiy olduğu için, İslam Devleti’ni kurma hedefine ulaştıran değişmez sabit yoldur.

İslam ümmeti, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmettir, son bir asrı aşkın bir süredir tarihinin en zorlu döneminden geçmektedir. Toprakları işgal edilmiş, zenginlikleri ve kaynakları yağmalanmıştır. Gazze’de ve Batı Şeria’da evlatları iki senedir göz göre göre soykırıma maruz kalmaktadır. Hem fertler hem gruplar hem de devletler olarak İslam’dan uzaklaşmış, Allah’a isyanı basite almıştır. İslami kardeşlik bağları zayıflayarak sadece sembolik bir nitelik kazanmış, yerini İslam’ın reddettiği ancak sömürgeci Batılı güçlerin işbirlikçi rejimler vasıtasıyla empoze ettiği ulusçu ve milliyetçi kimlikler almıştır. Bu yapay kimlikler Müslümanları bölmüş, Batı’nın şeytanî planlarını uygulayan bu hain rejimler ümmeti çöküşe sürüklemiştir. Sonuç olarak Müslümanların temel meseleleri, kafir Batının kontrolüne geçmiştir. Savaşların başlangıcından yönetimine, hatta sona erdirilmesine kadar süreçler Batı’nın çıkarları doğrultusunda ilerlemektedir. İran ile Yahudi varlığı arasında yaşanan son çatışma bunun en net ve en canlı örneğidir.

Sonra da varlığını-benliğini paramparça eden, onları acizliğe ve zillete mahkûm eden bu çıkmazlardan kurtulmak için yanıp tutuşan Müslümanlar, ‘Bizim bu ölüm-kalım meselelerimizin, bu dallanıp budaklanmış dertlerimizin çözümü nedir, nerede?’ diye sormaya başlarlar. Bu noktada atılması gereken ilk ve en temel adım, içinde yaşadıkları bu bozuk düzenin ancak köklü ve kapsamlı bir değişimle düzelebileceğini fark etmeleridir. Çünkü mevcut yöneticilerin düzeni içinde reform aramak veya onlarla uzlaşmak gibi parçacı çözümler hiçbir işe yaramayacak, aksine bu çürümüşlüğün ömrünü uzatmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Batı’nın kültürel istilası, onların düşünce ve davranış biçimlerini derinden etkilemiş durumdadır. Bu bir realitedir. Bu realite, özellikle ümmetin İslam’la olan bağının zayıflatılması ve İslam’ın hayatlarında hâkim olması idealinden uzaklaştırılmasıyla gün geçtikçe daha da kötüleşmektedir. Bu yüzden, ümmetin yöneticileriyle olan ilişkisine darbe vurmak, yöneticileriyle her türlü bağı koparmak ve bu yöneticileri ve siyasi çevrelerini yönetimden uzaklaştırmak kaçınılmazdır.

Ümmetin bağrında, İslam’ı ve onun Nebevi değişim metodunu hakkıyla kavramış siyasi bir öncünün varlığı her şeyden önemlidir ki, bu vasıf yalnızca Hizb-ut Tahrir’de mevcuttur. İşte bu öncünün en büyük görevi, Hilafet davasını ümmetin omuzlarına bir sorumluluk olarak yüklemek ve bu ideal etrafında sarsılmaz bir kamuoyu ve halk desteği oluşturmaktır. Bu dava, halkın kendi kader meselesi haline geldiğinde, arzulanan köklü değişim için gereken fedakârlık ve mücadele ruhu da doğacaktır. Bu görev, arzulanan radikal değişim için fedakârlık ve mücadele yapmayı ve bir asırdır kayıp olan devletin yeniden kurulması için çalışanlarla birlikte çalışmayı gerektirir. Bu görev, sadece partiye değil, bütün ümmete farzdır. Parti, sadece iktidarı ele geçirmek değil, ümmetle birlikte ve onunla İslam Devletini yeniden inşa etmek için çalışmaktadır. Aksi takdirde, yakın zamanda şahit olduğumuz gibi, sadece vitrindeki yüzler değişecek, ancak İslam’ın yönetime hiçbir etkisi olmayacaktır. Sonuçta, uluslararası ilişkiler ve politikalar kafirlerin arzuladığı şekilde devam edecek ve Müslümanların acı halinde de hiçbir değişiklik yaşanmayacaktır. Müslümanlar yine sömürünün ve zulmün altında yaşamaya devam edeceklerdir!

Ey Müslümanlar! Ey Nebevi Hicret’inin yıldönümünü yaşayanlar! Tarihinizin en büyük hadisesinin neden Hicret olduğunu en iyi sizler bilirsiniz ve bu yüzden üzerinizde bir hak, bir sorumluluk vardır! Unutmayın, Hicret; o büyük devletin gölgesi altında İslam’ın teoriden pratiğe, sözden eyleme geçişidir! O gün Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Medine’de o muhteşem devleti kurarak Arap Yarımadası’nı şirkin her türlü karanlığından temizlemiş ve İslam’ın nurunu alemlere taşımak için harekete geçmiştir! Ardından bu dönemi Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet izlemiştir. Hilafet, Sahabe-i Kiram’ın oluşturduğu siyasi birikimle, hem içeride hem dışarıda örnek bir yönetim sergilemiştir.

Ey Müslümanlar! Eğer gerçekten izzet, onur, zafer ve sömürgecilikten; zalim yöneticilerinizden ve tağuti uluslararası yasalardan kurtulmak istiyorsanız, uğruna hicret için yollara düşüldüğü İslam Devletini kurmaktan başka çareniz yoktur. Hizb-ut Tahrir, bu devletin nasıl kurulacağının yolunu ve yöntemini net bir şekilde ortaya koymuştur. O halde, bu devleti kurmak için onunla birlikte çalışın. Tarihteki Hicret’e gerçek ve pratik bir anlam kazandırmanın tek yolu budur. İşte, o büyük devlet böyle doğar. O devlet, küfür ve zulüm güçlerine karşı savaşacak ve baskın denk bir güç haline gelecek, onlara karşı zaferler elde edecektir. Unutmayın, bir zamanlar Hidayet ve Rahmet Peygamberi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kurduğu o büyük devlet de işte böyle doğmuştur.

وَنُرِيدُ أَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ“Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) vâris kılmak istiyorduk.” [Kasas 5]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
Telefon: 
http://www.hizb-jordan.org/
E-Mail: info@hizb-jordan.org

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER