19 Şubat 2025 tarihinde ABD’deki Suriye Yahudi cemaatinden bir heyet, “baş haham” Yusuf Hamra ve “aşırılık yanlısı” Amerikalı haham Asher Lopatin’in de bulunduğu bir grup ile Şam’a geldi. Heyette, ülkede yaşayan bazı Suriyeli Yahudiler de yer aldı. Heyet, Suriye Yahudi mezarlıkları, El Frenk ve El Raki sinagogları, İbn Meymun Yahudi okulu ve Cubar tapınağı gibi tarihi ve kültürel yerleri ziyaret etti. Gözlemciler, heyetin bu adımını ülkedeki Yahudi varlığını yeniden canlandırma arzusunu gösteren bir hareket olarak değerlendirdiler. Yahudi heyeti, Suriye geçiş dönemi hükümeti yetkilileriyle bir dizi görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmeler kapsamında Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı ile de bir araya geldi. Bakan Yardımcısı, ‘Suriye’deki tüm toplulukların ülkenin geleceğinde etkin bir şekilde rol alacağını’ belirtti. Haham Yusuf Hamra’nın oğlu Henry Hamra, Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın Suriye’deki Yahudi mirasını koruma sözü verdiğini söyledi. Suriye Acil Müdahale Ekibi direktörü Muaz Mustafa, bu Yahudi heyetinin 33 yıl aradan sonra Suriye’ye gelen ilk heyet olduğunu ifade ederek, ‘Amacımız Yahudi sinagoglarını restore etmek ve uluslararası camiayı yaptırımların kaldırılması için seferber etmek’ dedi.” Suriye Acil Müdahale Ekibi Direktörü, dünyanın dört bir yanındaki Suriyeli Yahudilere gönderdiği bir mesajda, ‘Ülkeniz artık güvenli, geri dönebilirsiniz’ ifadelerini kullandı. Geçiş süreci yönetimi başkanı Ahmed eş-Şara’nın temsilcisi Ahmed Bedriye, Suriye Yahudilerine bir mesaj göndererek, onları ülkeye geri dönmeye ve “Yeni Suriye”nin inşasına katkıda bulunmaya çağırdı.

Söz konusu ziyaret farklı tepkilere yol açtı. Bazı aktivistler, heyetin ziyaretinin sosyal ve kültürel anlamlar taşıdığını ve yeni Suriye yönetiminin azınlıklara yönelik politikalarını anlama çabasının bir parçası olduğunu savundu. Başka çevreler ise bu ziyareti Yahudi topluluğuna yönelik bir açılım olarak değerlendirdi ve bunun uluslararası destek elde etme ve Yahudi varlığını gelecekteki gelişmeler konusunda bilgilendirme çabası olarak nitelendirdi. Öte yandan bazı gözlemciler, bu ziyaretin parlak sloganlar altında Suriye’nin iç işlerine müdahaleye açık hale getirilmesi ve eski rejim döneminde olduğu gibi ajanlar ile komplocuların serbestçe hareket edebileceği bir alan oluşturulması amacıyla gerçekleştirildiğini savundu.

Burada mesele Suriyelilerin ülkelerine dönüş hakkı değil. Asıl dikkat edilmesi gereken nokta, mevcut koşulları kendi gündemlerini uygulamak ve planlarını hayata geçirmek için fırsata çeviren Siyonist eğilimli aşırılık yanlılarının faaliyetleridir. Heyetin başında yer alan Amerikalı Siyonist ‘aşırılık yanlısı’ haham Asher Lopatin, İslam ve Müslümanlar düşmanı aşırılık yanlısı bir Siyonist’tir. Müslümanların kökünü kazıma, topraklarını ve kutsallarını işgal etme çağrısında bulunmaktadır. Filistin ve Golan’ın işgaline ve Gazze’deki soykırım savaşına verdiği pervasız destekle biliniyor. İşgalle normalleşmenin mimarlarından biridir. Suriyeli Dürzilerin, Arap ve Müslümanları öldürmek ve topraklarını gasp etmek için işgal ordusunda askere alınmalarına ve onlara vatandaşlık verilmesine verdiği destekle de tanınıyor.

Yahudi varlığının genişleme eğilimleri ve yayılmacı emelleri herkesin malumu! Bu emeller, modern çağın firavunu Trump tarafından da bizzat desteklenmektedir. Trump, Yahudi varlığının genişlemesini pervasızca savunmakla kalmıyor, siyasi bir küstahlıkla Gazze halkının Filistin’den sürülmesini açıkça talep etmektedir! Siyonist ve Batılı güçler, bireyler, kuruluşlar ve devletler aracılığıyla Müslüman ülkeleri içeriden kontrol etmeye çalışıyorlar. Yumuşak güç stratejisiyle, işgalin önünü açmak, nüfuzunu artırmak ve bölgeyle ilişkilerini güçlendirmek için her yolu deniyorlar!

Yahudilerin Filistin’i işgaline, Müslümanların kutsallarını gasp etmelerine, Filistin halkının kanını dökmelerine, Yahudi varlığının yayılmacı planlarına karşı sergilenecek tavır, İslam akidesinin gerektirdiği şer’î ve ideolojik bir tavır olmalıdır. Gasıp varlık, Filistin’de hiçbir hukuku tanımıyor, Müslümanların canına, malına ve mukaddesatına pervasızca saldırıyor! Bu gasıp varlığa karşı ılımlı, tavizkar, hoşgörülü veya barış yanlısı yaklaşımlar benimsemek ve güven belgesi sunmak işe yaramaz. Çünkü bu tür yaklaşımlar bize yalnızca daha fazla zillet ve yıkım getirecek, düşmanların bize karşı olan pervasızlığını daha da artıracaktır. Aksa Tufanı operasyonunda, direnişçilerin sahada gösterdiği kararlılık, Netanyahu ve Yahudi varlığının askerlerini ağır kayıplara uğrattığı ve prestijlerini sarstığı bilinen bir gerçektir.

Bu sebeple, meselenin özüne ve köküne dönmek kaçınılmazdır. Bu mesele, yalnızca belirli bir ülkeyi ilgilendiren bir mesele değil, tüm İslam beldelerini ve halklarını ilgilendiren saf bir İslami meseledir. Artık Müslümanların meydanlara dökülerek, ümmetin ordularındaki samimi subaylara, hain rejimleri devirmeleri ve Batılı sömürgecilerin çizdiği sahte sınırları paramparça etmeleri çağrısında bulunmalarının zamanı gelmiştir. Ancak bu şekilde ilk kıblemiz ve üçüncü haremimiz özgürlüğüne kavuşacak ve Filistin’in tamamı yeniden İslam toprağı olacaktır! İşte Yahudi varlığını ortadan kaldırma ve onların yayılmacı emellerine son verme hususunda Allah’ın vadini gerçekleştirmenin yegâne köklü çaresi budur. Bunun tez zamanda gerçekleşmesini Allah’tan niyaz ediyoruz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراً“İki vaatten ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.” ^{[İsra 7]}