Pazar, 20 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu

No: SD-BA-2009-RS-TR-0007 H. 24 Rabi’-ul Âhir 1430
M. Pazar, 19 Nisan 2009

-Basın Açıklaması- Ebiyi Meselesinin Uluslararası Lahey Adalet Divanı'nda Ele Alınması, Sudan'da İki Devletin Varlığını Tanımaktır

Dün sabah, sözde Uluslararası Lahey Adalet Divanı binasında, Ebiyi bölgesi sınırları üzerinde Hükümet ile Halkçı Hareket arasındaki anlaşmazlığı çözmek için Daimi Tahkim Mahkemesi huzurunda sözlü yargılama oturumları başladı.

Lahey'de meydana gelenler bağlamında aşağıdaki hususları açıklamak isteriz:

1. Aynı beldenin bölgeleri içerisindeki sınırların çizilmesi idarî bir iştir. Dolayısıyla buna uluslararası bir nitelik kazandırılması ve davanın uluslararası bir mahkemeye götürülmesinin pratik manası, Sudan'ın artık aralarındaki sınırlar üzerinde çekişen iki devlet haline gelmesidir.

2. Bölünme süreci, bunun öncesinde Ebiyi protokolüne ilişkin sömürgeci Batının, özellikle Amerika'nın yürütme hedefi, bu bölgedeki servetler ile petrole ilişkin sömürgeci bir hedeftir.

3. Bölgeye "Dinka veya el-Mesîra" kabilelerinden hangisinin daha önce geldiğinin araştırılması caiz değildir. Önemli olan onların aynı beldede olmalarıdır ki o da Sudan'dır. İslâm'da arazinin mülk edinilmesi ise, kabilevî esas üzerine olmayıp ancak ferdî esas üzere olur. Nitekim SallAllahu Aleyhi ve Selem şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَحْيَا أَرْضًا مَيْتَةً فَهِيَ لَهُ "Her kim ölü bir araziyi ihya ederse o, onundur."

Ve şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَحَاطَ حَائِطًا عَلَى أَرْضٍ ، فَهِيَ لَهُ "Her kim bir araziyi çevirirse o, onundur."

Meralara gelince; devletin tüm tebaası için genel bir mülkiyettir. Arazileri işgal ettikleri sırada İngilizlerin Sudan'da yaptığı en tehlikeli şey, arazinin tekelcilik, yani bir kabilenin dârı olması esası üzerine verilmesidir. Nitekim bu amelin, toprağa ilişkin İslâm'ın hükümlerine muhalif olmasının ötesinde vakıa olarak da bozukluğu ortaya çıkmıştır.

4. İslâm'da yönetim, merkezidir. İdare ise, devletin yönettiği beldelerin birimlere ayrıldığı, her bir birimin vilâyet olarak isimlendirildiği ve her bir vilâyetin de âmillik olarak isimlendirilen birimlere ayrıldığı adem-i merkeziyetçilik esasına dayanır... Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in yaptığı da işte budur. Zira o, açık bir tahdit ile yeri belirlenmiş beldelerdeki imâratlara vâli atıyordu. Nitekim Amr İbn-u Hazm'ı Yemen'e, el-Alâ İbn-u Hadramî'yi Bahreyn'e vâli olarak atadığı gibi başkalarını da vâli olarak atamıştır. İslâmî Devlet de tarihi boyunca bu minval üzere seyretmiştir; işlerini vâliler ve âmiller üstleniyor ve Hilâfet Devleti'nin yönettiği her beldede araziyi fertler mülk ediniyor, kamu mülkiyetinden olan meralar ve benzerleri devletin tüm tebaasının faydasına sunuluyordu.

İrademizin kâfir Batıya ipotek edilmesi, şeriata muhalif olmasının ötesinde ona kadim rüyası olan Sudan'ın Güneyini parçalamayı geçekleştirmesi, ardından da Ebiyi bölgesinin müdahale için bir gerekçe olacak şekilde çatışma mahalli olarak bırakmasına fırsatı vermektedir. Böylece bugün olduğu gibi kâfire üzerimizde otorite vermiş olacağız. Oysa Allahu [Azze ve Celle] şöyle buyurmaktadır:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً  "Şüphesiz Allah, Kâfirler için Mü'minler aleyhine asla bir yol (otorite) vermeyecektir!" [en-Nîsâ 141]

Ayrıca kâfir Batının mahkemelerine muhakeme olmak Allahu Te'alâ'nın şu kavlinden dolayı şer'an caiz değildir:

َلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آَمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلالا بَعِيدًا "Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tâğutu küfretmekle emrolundukları halde ona muhâkeme olmak istiyorlar. Oysa şeytan, onları büsbütün saptırmak istiyor"[en-Nisâ 60]

Binaenaleyh mesele, küfrün evrensel mahkemelerinden geri çekilmeli, İslâm esası üzerine çözülerek iş nisabına iade edilmeli, ülkenin birlik üzerek kalması için çalışılmalı, parçalanmasına ve bölünmesine izin verilmemelidir. Bu da belaların başı ve musibetlerin anası olan başta Nifaşa Anlaşması olmak üzere batıl üzerine bina edilen tüm anlaşmaların reddedilmesi ile olmalıdır.

 

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
21 October Street, Imarat al-Vaqf, Ground Floor, East Khartum / Sudan
Telefon: +(249) 0912 24 01 43 – 0912 37 77 07
http://www.hizb-sudan.org/
E-Mail: spokman_sd@dbzmail.com

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER