Hindistan Ulusal Soruşturma Ajansı (NIA), Hizb-ut Tahrir’e karşı sürdürdüğü operasyonlar kapsamında, aylarca süren baskıların ardından 3 Şubat 2025 tarihinde Bava Bahruddin ve Kabir Ahmed Ali Yar’ı gözaltına aldı. Hint medyası, bu kişilerin “Yasaklı bir örgüt olan Hizb-ut Tahrir’in ideolojisini Tamil Nadu’da yaymak için başkalarıyla birlikte komplo kurdukları” gerekçesiyle gözaltına alındıklarını bildirdi. Yetkililer, Bafa Baharuddin ve Kabir Ahmed Aliyar’ın dosyasını, 1967 tarihli Yasa Dışı Faaliyetlerin Önlenmesi Yasası (UAPA) kapsamında yürütülen Dr. Hamid Hüseyin’in dosyası ile birleştirdi.

Dr. Hamid Hüseyin, makine mühendisliği alanında doktora sahibi ve toplumda saygın bir isim olarak biliniyor. Dr. Hamid Hüseyin, Mayıs 2024’te, İslam’ın demokrasiyi reddettiğini, Hilafet Devleti’nin ideal bir yönetim biçimi olduğunu, ırk ve din ayrımı yapmaksızın tüm tebaasının işlerini güttüğünü ve küçük etnik grupların ve Dalit alt sınıfının yaşadığı baskıya karşı en ideal çözümün İslam’ın çözümü olduğunu söylediği için tutuklanmıştı. Olumlu ve yapıcı görüşlerine rağmen, Dr. Hamid Hüseyin, 1967 tarihli Yasa Dışı Faaliyetlerin Önlenmesi Yasası (UAPA) kapsamında açılan bir davada baş şüphelidir!

Bu yasa, Hindistan yöneticilerinin hesap verebilirliklerini engellemek amacıyla kullandıkları zalimane bir yasadır. Bu, baskıcı bir yasadır; çünkü gözaltı ve yargılama süreci başlı başına bir cezalandırma yöntemidir. Bu gerçek, %2 gibi dehşet verici düşük bir mahkûmiyet oranıyla apaçık ortadadır. Verilere göre, 2016-2020 yılları arasında bu yasa kapsamında 24134 kişiye karşı 5027 dava açılmış olup bunlardan sadece 212’si mahkûm edilmiş, 386’sı ise beraat etmiştir. Veriler, 2016-2020 yılları arasında bu yasa kapsamında tutuklanan kişilerin %97,5’inin yargılama öncesinde hapiste tutulduğunu ortaya koyuyor. Bu denli kabarık bir sicil, bu gaddar kanunun iptali için kâfi değil mi?

Ancak, bu kadar kötü bir sicile rağmen, yöneticiler Temmuz 2019’da Yasadışı Faaliyetleri Önleme Yasası’nda değişiklikler içeren bir yasa tasarısı sundular ve bu durum işleri daha da kötüleştirdi. Çünkü bu yasa tasarısı, yöneticilerin gerekli yasal prosedürleri uygulamadan bireyleri “terörist” olarak yaftalamasına izin veriyor. Bu yaftalama, toplumsal dışlanmaya ve iş kayıplarına sebebiyet veriyor. Ne değişiklik tasarısı ne de temel yasa, “terör” kavramına somut bir tanım getirmiyor. Binaenaleyh, tadil edilen kanun tasarısı, kamu düzenini sağlama bahanesiyle hükümetin insanları baskı altında tutup terörize etmesi için açık bir çektir. Bu yasa tasarısı, Hindistan’ı despotlukla işgalleri sırada sömürgeci İngilizlerin gaddar yasalarını aratmayan bir zulümdür.

Hindistan’ın bağnaz yöneticileri, 2019 Yasadışı Faaliyetleri Önleme Yasası’ndaki değişiklikleri, Hindistan’daki milyonlarca Müslümanın yüreğine korku salmak için kullanıyorlar. Müslümanlar, 2019 tarihli Ayrımcı Vatandaşlık Yasası’ndaki değişikliklere karşı çıktıklarında, Hindistan hükümeti, hamile bir kadın da dahil olmak üzere Müslüman öğrenci ve aktivistleri Yasadışı Faaliyetleri Engelleme Yasası uyarınca tutuklayarak karşılık verdi. Çok sayıda Müslüman hala yargılanmadan cezaevlerinde tutuluyor. Ekim 2024’te Hindistan hükümeti, 1967 tarihli Yasadışı Faaliyetleri Önleme Yasası uyarınca Hizb-ut Tahrir’i yasakladığını duyurdu.

Ey Hindistan halkı, özellikle de hukukçular ve insan hakları kuruluşları! Hindistan’ın yöneticileri size yıkım, yoksulluk, güvensizlik, ayrımcılık, adaletsizlik ve toplumsal sorunlar getirdiler. Dahası, haklarını savunmak için sesini yükselten herkes, yönetimin baskıcı cezalandırma politikalarıyla karşı karşıya kalıyor. Ecdadınız sömürgeciliğin acımasız boyunduruğundan kurtulmak için kanlarını dökerken böyle bir gelecek mi hayal etmişlerdi? Tüm dünyaya göstermek istediğiniz örnek bu mu? Ne ilahi adalet ne de insan vicdanı böyle bir zulmü kabul etmez.

Ey Hindistan halkı! Zalime göz yummak, zalimi daha da azgınlaştırır, zalime karşı durmak ise, adaletsizliğin sona ermesinin ilk adımıdır.

Ey Hindistan Müslümanları! Ey Hindistan alimleri! Çevrenizdeki insanların ızdıraplarına, yoksulluklarına ve perişanlıklarına bir bakın. Dininiz size bu konuda bir sorumluluk yüklemiyor mu? Allah Subhânehu ve Teâlâ, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i tüm alemlere rahmet olarak gönderdi. Atalarınız, Hindistan halkını yüzyıllar boyunca İslam’ın adaletiyle yönetmişlerdir. Hindistan halkına daha önce de daha sonra da benzeri görülmemiş bir güvenlik ve refah sağlamışlardır. Bugün, Hindistan halkını bu insan yapımı sistemin zulmünden ancak İslam kurtarabilir. Peki yalnızca bir nebze rahatlık elde edebilmek için vizyonunuzu bu zalim sisteme katılımla sınırlandırmak doğru mu? Hindistan’da İslam’ın sancağını yeniden dalgalandırmak için çalışmak yerine birkaç parlamento sandalyesinin peşinde koşmak doğru mu? Zalimler İslam’ın çağrısını susturmaya çalışırken, sizin suskun kalmanız doğru mu? Unutmayın, sizler azınlık ve zayıf değilsiniz. Aksine çoğunluksunuz ve güçlüsünüz. Yeter ki dininize sımsıkı sarılın ve Allah Azze ve Celle’ye tevekkül edin. Şunu da bilin ki, Hak din olan İslam’a davet sizi ancak bir araya getirecektir! Bu şekilde ancak Hindistan’da mutlaka zaruri olan değişim için muazzam ve etkili bir güç haline gelebilirsiniz. Haydi, kalkın, ey Hindistan’daki Müslümanlar! Allah sizinle beraberdir.

يُرِيدُونَ أَن يُطْفِئُوا نُورَ اللهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللهُ إِلَّا أَن يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ “Allah’ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.” ^{[Tevbe 32]}