Hizb-ut Tahrir, geçen ay boyunca “Yıkılışının 100. Yıldönümünde Hilafeti Kurun Ey Müslümanlar!”başlıklı bir kampanya gerçekleştirdi. Çok sayıda video, kampanya broşürlerinin dağıtımı, Müslümanlarla etkileşim ve son olarak Müslümanlara yönelik bildiriler dağıtımı gibi bir dizi farklı etkinlikler organize edildi.

Müslümanlara 100 yıl önce Hilafetin yıkılışının hatırlatmak amacıyla böyle bir kampanya düzenlendi. İslam, Hilafet olmadan tam olarak uygulanamaz. Dahası, Hilafet, dünyanın sorunlarını çözmek için tartışılmaz bir alternatiftir, Batı medyası ve politikacılar, insanları ondan uzaklaştırmak için iftira atıyorlar, yanlış betimliyorlar. Kampanya ve içeriği toplumda, sosyal medyada ve hatta politikacılar arasında tartışıldı. Kampanya, medyada gündem oldu, parti hakkında çok sayıda yanlış açıklamalar yapıldı, manipülatif ve kirli raporlar ortaya saçıldı.

Bu olaylar ışığında, Hizb-ut Tahrir / İsveç olarak biz, aşağıdaki noktaları vurgulamak istiyoruz:

1.Hizb-ut Tahrir, İslam’a dayalı siyasi bir partidir, İslam dünyasında Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmayı amaçlamaktadır. Hizb-ut Tahrir, Batı dünyasında Müslümanların kimliğini korumak için çalışıyor, bu bağlamda Müslümanları İslam’ın fikirleriyle bilgilendiriyor, besliyor, onlara İslam ümmeti ve yaşamsal sorunlarının bir parçası olduğunu hatırlatıyor. Sonuçta Hizb-ut Tahrir, İsveç ve Batı’daki başka hiçbir ülkede rejimi devirmeyi amaçlamıyor.

2.Hizb-ut Tahrir’in, İslami metinlerden türetilmiş ve açıkça belirlenmiş bir değişim metodu var. Bu metot entelektüel ve politik bir metottur, bu metot gereği toplumdaki düşüncelere meydan okur ve bir alternatif sunar. Şiddet yöntemlerini kullanmadığı bilinen küresel bir gerçektir, şiddete başvurulmasını İslam’ın öğretilerine ve Peygamberin yöntemine aykırı olduğunu düşünüyoruz.

3.Bazı medya kuruluşunun yalan ve manipülasyona başvurması bizim için şaşırtıcı değil. Bu medya kuruluşlarının, gerçekliği yanlış tanıtmak, gerçek haberleri yanlış betimlemek için bu tür onursuz ve profesyonel olmayan yöntemlere başvurması dikkate değer. Hizb-ut Tahrir gizemli bir parti değildir, maskesinin arkasına saklanan medyanın aksine toplumda fikirlerimize açıkça davet ediyoruz. Herhangi yeni bir bilgi sunmayan şu anki çocukça maskaralıklarının aksine bize doğrudan bir soru sorması yeterlidir, cevabını ziyadesiyle alacaktır. Bu tür bilgiler güvenilirliklerini zedeleyen yanlış bilgilerdir. Bu manipülatif medya yayını, Hizb-ut Tahrir’in varlığının ulusal bir mesele haline gelmesine yol açtı. Politikacılar, mesajımızı ve görüşümüzü doğru ve dürüst bir şekilde temsil etmeyen yorumlar yaptılar.

4.Hizb-ut Tahrir 1953 yılında Kudüs’te kuruldu. O zamandan beri partinin çalışmaları bellidir ve argümanları ile meydan okumaktadır. İslam ülkelerindeki diktatörlerin üyelerimize karşı acımasız eylemlere girişmesi karşısında partinin dayanıklılığının sırrı, Hizb-ut Tahrir’in sarsılmaz inancı, cesareti ve azmidir. Medyanın yalanlarında ısrar etmesi, Hizb-ut Tahrir’in İsveç ve Batı dünyasında Hilafetin kurulması için çalıştığını söylemesi, utanç verici. Oysa durumun böyle olmadığını pek çok kez açıkladık. İnanç veya kökenlerinden bağımsız olarak insanlar, Hilafette yan yana yaşarlar. Gayrimüslimlerin hakları güvence altındadır ve iyi korunmuştur ve hatta aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek için kendi mahkemelerine sahip olma hakları vardır.

5.Batılı seçkinlerin ve politikacıların entelektüel zayıflıklarının yanı sıra argümanlara argümanlarla karşı koyamamaları, onları korku verici bir kampanya yürütmeye sevk etti. Kampanya ile insanlar ve Müslümanların korkutulması, toplumdan koparılmamız ve böylece yalanlarla dokunulmazlık elde etmek amaçlanıyor. Argümanlarımıza açık ve dürüst bir şekilde karşı koymak yerine bizi şeytanlaştırma taktiklerine başvuruyorlar, ancak bu, sadece entelektüel zayıflıklarını ve sahtekârlıklarının bir göstergesi oluyor.

6.Hizb-ut Tahrir olarak biz, şu gerçeği açığa çıkarmak istiyoruz. Ne bu ne de başka yöntemler, bizi İslam için çalışmaktan ve fikirlerimizi yaymaktan yıldıramaz, caydıramaz. İnancımız ve kararlılığımız, izleyecekleri herhangi bir korku taktiğinden çok daha güçlüdür. İslam tüm dünyada yükselişte ve İsveç’teki Müslümanlar, bu entelektüel ve politik canlanmanın bir parçasıdır. İslam dünyasında Hilafetin yeniden kurulması, Müslümanların küresel bir meselesidir ve dünyadaki tüm Müslümanları ilgilendirir.