İslam’a ve Müslümanlara yeni bir saldırı daha yapıldı. Eskiden medyanın üstlendiği misyonu, şimdi yöneticiler üstlenmeye başladı. Medya, insanları İslam’dan yeteri kadar soğutamadı, laiklik lehinde veya İslam aleyhinde entelektüel bir argüman ortaya koyma zahmetinde bulunmadı. O yüzden şimdi sıra politikacılara geldi. Sefil kapitalist hegemonyaya alternatif arayışındaki insanlar İslam’a yönelmesinler diye politikacılar, başarısızlıklarından sarfı nazar etmeye çalışıyorlar.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Müslümanların (Batı kontrolü altındaki) yerlerini bildikleri ve sömürgeci efendilerinin egemenliğini pasif olarak kabul ettikleri sömürgeciliğin görkemli günlerini özlüyor. Macron, o günleri özlüyor. Müslümanların sömürgecileri reddetmeye ve bağımsızlıklarını talep etmeye başladıkları Arap Baharından hayıflanıyor. Ve İslam’ın krizde olması gerektiği sonucuna varıyor! Ola ki İslam, sömürgecileri, laik sömürgeciliğin egemenliğini reddetmeye teşvik edebilir. Cezayir’in Fransız sömürgeciliğini, barbarlığını, insanlık dışı işkencesini ve teslimiyet yöntemlerini reddettiğini unutuyor. Yine Fransa’nın Cezayir’i nükleer çöplük olarak kullandığını unutuyor ve bu güne kadar radyoaktif atıklarının gizli yerlerini ifşa etmeyi reddediyor. Sağgörülü herkesin, laikliğin, toplumu bir arada tutan tutkal olduğu sahte iddialarını gördüğünü unutuyor. Laiklik, sorunun kaynağıdır. Sistem, sıradan insanların pahasına güçlülerin çıkarlarına hizmet eder. Demokraside önemli olan tek şey güçtür ve laikler bunu söylemekten bile utanmazlar.

Eğer onurlu ve şerefli olsalardı, Macron gibi laiklik savunucuları laiklik adına dünya çapında işlenen zulümlerden utanç duymaları gerekirdi. Akıllı ve hikmetli olsalardı, laik ideolojiyi açıkça reddederlerdi. Çünkü laiklik, toplumda gözle görülür ahenk yaratamadı, ayrıca entelektüel temeli de yok. Laikler, inançları ile aklı ikna edemiyorlar, bu yüzden laikliğe meydan okumaya kalkan herkesi bastırıyorlar, sonra da utanmadan sert hoşgörüsüzlükleriyle övünüyorlar. Onlara göre hak, kanıt ve delilde değil, güçtedir. Sıradan bir kabadayıdan farksızlar, kalitesizliğinin farkındalar, herkes şiddetli bir sinir krizi geçiriyor ve gerçeklikle yüzleşemiyor.

İslam krizde değildir ve asla olamaz. Laiklik ve demokrasinin aksine İslam, zengin bir elitin insanları köleleştirmek için uydurduğu tuhaf bir fantezi değildir. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e indirildi. Tüm insanlık için son Risalet’tir. İslam, iki kaynağından öğrenilir: Kur’an ve Sünnet (Peygamberin sözleri ve eylemleri). Tüm insanlara entelektüel olarak meydan okudu ve insan fıtratına uygundur.

İslam’ın siyasi yönü, laiklik savunucularının uykularını kaçırıyor. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hayatı açık ve net bir şekilde siyasiydi. İnsanların işlerini vahye göre güdüyordu. Buna rağmen, Batılı akademisyenler, kurumlar, politikacılar ve medya, İslam’ın siyasi olduğunu inkâr etmekten kaçınmadılar. Sığ girişimleriyle “İslamcı” düşünceyi modernite olarak tanımladılar ve İslam’ın özünün tahrif edildiğini iddia ettiler.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ فَسَيُنفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُون “Kuşkusuz inkar edenler, mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. İnkâr edenler toplanıp cehenneme sürüleceklerdir.”^{[Enfal 36]}

İslam, net bir rehberliğe sahiptir. Toplumdaki tüm insanların ihtiyaçlarını karşılar, politikalarında ve vizyonunda kısa vadeli değildir. Kararlarında popülerliklerini ölçü alan liderlere tolerans göstermez. Bugün Batıdaki büyük güçlerinin şuan ki liderleri böyledir. Ekonomi, pandemi ve dış politikayı ele alış biçimleri, gerçek endişelerini ortaya çıkardı. Arkalarında ölüm, sefalet ve yıkım bıraktılar.

Batılı seçkinlerin korktukları ve DAEŞ fiyaskosuyla kıyaslayarak lekeledikleri Hilafet, vatandaşlarını sömürge saldırılarından koruyacak ve kalkan olacaktır. Artık dünyadaki insanları köleleştiremeyecekler, kaynaklarını gasp edemeyeceklerdir. Artık şirketlerinin, doyumsuz büyüme arayışında iken çevreye verdikleri zararları görmezden gelemeyeceklerdir. Dünya, kapitalist ideolojinin yanlışlığını, başarısız ekonomik modelini ve sahte laik inancını hızla görecektir. Bu yüzden bencil seçkinler, haklı olarak korkuyorlar. Fakat sıradan insanlar için bu, laik ve sömürge baskısından kurtuluştur.

Nübüvvet metodu üzere Hilafet Allah’ın izniyle yakında geri dönecektir. Bu, Allah’ın bir vaadi ve Rasûl’ünün bir müjdesidir. Hizb-ut Tahrir, bu vaadi gerçekleştirmek için gecesini gündüzüne katıyor. Hilafet, sadece güçlünün değil, herkesin hakkını koruyacak, bu ilkeye dayalı olacaktır. Hak, güçle değil kanıtlarla bilinecek, yöneticiler, halkın karşısında sorumlu olacaklar, oy sandığındaki sahte hesap verebilirliğe tabi olmayacaklardır. Medya, gerçekten bağımsız olacak ve bugün laik Batıda olduğu gibi büyük iş insanlarına ait bir kartel olmayacaktır.

Sizi Hizb-ut Tahrir / Britanya’nın düzenleyeceği “Küresel İslam Düzeninin Dönüşü”başlıklı uluslararası çevrimiçi konferansına kaydolmaya ve katılmaya davet ediyoruz.

Konuşmacıların konuları:

- Pandemiden Black Lives Matter (Siyahların yaşamları değerlidir) hareketine: İnsanlık can havliyle bir alternatif arıyor.

- Yeni bir ekonomi, yüzde birlik kesimin bile çıkarına değil.

- Hilafet sistemi ve insanların işlerinin güdülmesi.

- Yeryüzünde İslam’ın liderliğini diriltmek ve sorumluluğumuz

31 Ekim Cumartesi saat 14.00 (yerel saat)

Kayıt ol: https://bit.ly/HTBConference2020