Çarşamba, 16 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/10/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Bangladeş Vilayeti
Medya Bürosu

No: BG-BA-2025-MB-TR-38 H. 12 Rabi’-ul Âhir 1447
M. Cumartesi, 04 Ekim 2025

İki Devletli Çözüm, Bu Yüzyılın En Büyük Soytarılığıdır!

Hizb-ut Tahrir/ Bangladeş Vilayeti, Prof. Yunus’un BM Genel Kurulu’nda sarf ettiği “Adalet, ancak 1967 öncesi sınırlar temelinde, “İsrail” ve Filistin’in barış içinde yan yana yaşamasıyla sağlanabilir” sözlerini sert bir biçimde kınar. Filistinliler gözlerimizin önünde soykırıma uğrarken, Filistin topraklarının %78’i Yahudiler tarafından gasp edilmişken Yahudi varlığı ile yan yana yaşamaktan bahsetmek adalet olabilir mi? Kendi ordusu bile olmayan, işgalci bir varlığın içindeki birkaç adacığa ‘devlet’ demek nasıl bir aymazlıktır?

Bugün şahit olduğumuz bu soytarılık, bize Yaser Arafat’ın 15 Kasım 1988’de Cezayir’de sahnelediği ‘Filistin Devleti’ ihaneti ve komedisini hatırlatıyor. O da kâğıttan bir devletti. Yıllar süren Oslo müzakerelerinin acı meyvesi ise, Yahudi işgalinin süngüleri altında can çekişen, hiçbir yetkisi olmayan göstermelik bir yönetim olmuştur. Müslümanların Ruveybida yöneticilerinin yanı sıra İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Trump’ın açıklamasını memnuniyetle karşıladılar. Filistinli örgütler bile sanki Filistin kurtulmuş da Siyonist varlık yeryüzünden silinip gitmiş gibi bu açıklamayı ‘direnişlerinin bir meyvesi’ olarak görüp sevinç çığlıkları attılar. Bu ne aymazlık!

قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ“Allah onları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar!” [Münafikun 4]

ABD’nin mimarı olduğu iki devletli çözüm projesinin perde arkasındaki asıl hedef, gayrimeşru Yahudi varlığını Müslüman coğrafyasında normalleştirmek ve meşrulaştırmaktır. Müslüman ülkelerdeki hain yöneticilerin desteği olmasa, Batı’dan aldığı milyarlarca dolarlık askeri yardıma rağmen bu varlık bir gün bile ayakta kalamaz.

لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ“Onlar incitmekten başka size bir zarar veremezler. Sizinle savaşa koyulurlarsa, geri dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.” [Ali İmran 111] Özellikle 1990’larda iki devletli çözüme nüfuz etmeye başlayan ABD, bu süreci, bölgedeki vekili olan “İsrail”in’ konumunu sağlamlaştırarak kendi çıkarlarını ilerletmek için bir enstrüman olarak kullanmıştır. ABD, “İsrail”i askeri olarak güçlü ve komşularıyla daima anlaşmazlık içinde tutarak İslam ümmetinin bölünmüş kalmasını sağlamaktadır. ABD, aynı zamanda “İsrail”in gücünün tüm sistemi sarsacak bir çatışmayı tetiklemesini önlemek için de bir denge kurmaktadır. Bu denge–denetim düzeni, ABD’nin Ortadoğu’daki hegemonyası için kullandığı bir sis perdesidir. Amerika adil bir arabulucu falan değildir; bilakis “İsrail”in Araplara hâkim olduğu, ABD’nin kimi zaman dolaylı olarak İran üzerinden “İsrail”i belli ölçüde kontrol ettiği ve herkesin hâlâ Washington’a bağımlı kaldığı bir ekosistemin yöneticisidir.

Ey Müslümanlar! Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya ve Portekiz “Filistin Devleti”ni tanıdı. 22–30 Eylül 2025’te Fransa ve Suudi Arabistan’ın eş-başkanlığında yapılan BM Genel Kurulu’nun üst düzey konferansında başka ülkeler de peşi sıra aynı adımı attılar. Eski küfür başı Britanya ve diğer gayrimüslim ülkelerin, çirkin ve ikiyüzlü yüzlerini hem dünyadan hem de kendi halklarından gizlemek için böylesi bir adım attıkları aşikardır. “İsrail”e’ yönelik askeri desteğin devam ettiğini gösteren çok sayıda haber, bu ikiyüzlülüğü doğrulamaktadır. Örneğin Anadolu Ajansı’nın ülke medyasına dayandırdığı bir habere göre, “Britanya, Gazze’deki katliamın en ateşli anlarında, sadece geçtiğimiz Ağustos ayında “İsrail”e 100.000’den fazla mermi yollamıştır. O ay gidenler arasında tanklar, tüfekler ve envaiçeşit patlayıcı da vardı.” (Manabzamin, 1 October 2025) İşte Filistin’i tanıyanların gerçek yüzü bu!

Her şey, kurnaz emperyalist Britanya’nın 1917’deki aldatıcı Balfour Deklarasyonu ile Osmanlı Hilafet Devletinin bir toprağı olan Filistin’in bir bölümünü Siyonistlere vermesiyle başladı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Britanya iflas bayrağını çekince, Orta Doğu’nun kontrolü ve dünyanın liderliği ABD’ye geçti. O zamandan beri ABD önderliğindeki Batı dünyası, ‘İsrail’e bölgeyi daimî olarak yağmalama hakkı veren bu hileli tuzağın devam etmesi için çalışmaktadır. Bu planın bir parçası olarak şimdi de “Gazze Uluslararası Geçiş Yönetimi (GITA)” adında uluslararası bir yapı kurmayı hedefliyorlar. Bu yapı, beş yıla kadar Gazze’deki “en üst siyasi ve hukuki otorite” olacak şekilde yetkilendirilecek. Yönetimin başına ise, 2003’teki Amerikan’ın Irak işgalindeki rolüyle hatırlanan eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in getirilmesi planlanıyor. (Beyaz Saray’ın, Tony Blair liderliğinde Gazze’de geçici bir yönetim kurulmasını içeren bir planı desteklediği belirtiliyor. The Guardian, 25 September, 2025)

Ey Müslümanlar! Gazze’deki soykırım, uzak diyarlarda yaşanan bir acı ve trajedi değildir; aksine Mübarek toprakta yaşanan ümmetin mücadelesinin en sıcak ve alevli hattıdır. Filistin’deki kardeşlerimiz, geçici bir güç veya dünyalık çıkarlar peşinde değillerdir. Onlar, Müslümanlara ait her karış toprağı canları pahasına koruyan, cani kafirlerin saldırısına karşı ümmetimizin kutsal değerlerini savunan bekçilerdir. İki devletli çözüm, Yahudilerin o Mübarek Toprak üzerindeki hak iddiasını kabul etmek anlamanı gelir ki bu, İslam’a göre haramdır. O topraklar, Sahabelerin ve mücahitlerin kanlarıyla kutsanmış bir mirastır. Orası, dünya Müslümanlarının üçüncü kutsal mabedi ve ziyaretgâhıdır. Orası, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Miraç’a yükseldiği yerdir. Bu nedenle, orası bir İslam toprağıdır, üzerinde pazarlık yapılamaz ve tek bir karışından dahi feragat edilemez.

Bu ümmetin başına gelen en büyük felaket, kahraman ordularımızı kışlalarına zincirleyen yöneticilerdir. Yöneticiler bu orduları, soykırıma uğrayan Müslümanları korumak, ilk Kıblenin statüsünü muhafaza etmek ve Mübarek Toprağı kurtarmak gibi asli görevleri için seferber etmek yerine Batılı güçlerin liderliğindeki BM barış gücü operasyonlarına tahsis etmişlerdir. Yaklaşık bir asır önce Hilafet’in ilga edilmesinden bu yana Müslümanlar etrafında kenetlenecekleri, uğrunda birleşip savaşacakları bir halifeden yoksundur. Nitekim Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

وَإِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ“İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” [Buhari ve Müslim] Bu nedenle dünya çapındaki Müslümanlar, samimi subayları Hizb-ut Tahrir’in liderliğinde Hilafeti yeniden tesis etmek için el ele vermeye çağırıyor. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ“Onlarla savaşın ki Allah sizin elleriniz ile onları cezalandırsın, rezil rüsva etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Müminlerin kalplerine şifa versin.” [Tevbe 14]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Bangladeş Vilayeti
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
H. M. Siddque Mansion 55/A Purana Patlan, 4th Floor / Dhaka 1000 / Bangladesh
Telefon: +(880) 17 13 00 88 22
www.khilafat.org
Fax: +(880) 29 55 88 54
E-Mail: info@khilafat.org

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER