Afganistan’daki iktidar rejimine mensup istihbarat yetkilileri, Kabil, Paktia, Herat ve Helmand illerinde tutukladıkları Hizb-ut Tahrir’li dava taşıyıcılarına ağır işkenceler yaptılar. Ağır fiziksel ve psikolojik işkencenin bir sonucu olarak Paktia ilinde bir dava taşıyıcısında ciddi şekilde zihinsel bozukluk meydana geldi, Herat ve Helmand illerindeki iki dava taşıyıcısı da kısmi olarak işitme duyusunu kaybetti. Dahası, bu hafta başında 3 dava taşıyıcısı, Hilafet çağrısı yapma (suçunu) işledikleri gerekçesiyle devlet dairelerindeki işlerinden çıkarıldılar. Ardından takibat sırasında ağır baskıya maruz kaldılar. Bir vakada, sırf kayınpederini ziyaret ettiği gerekçesiyle kayınpederinin evine baskın düzenlendi. Bu vakalar, Hizb-ut Tahrir’li dava taşıyıcılarının mevcut rejim altında son 34 aydır maruz kaldıkları yüzlerce vakadan sadece birkaçı.

Biz, Hizb-ut Tahrir’li dava taşıyıcılarına yapılan işkence ve ayrımcılığı kınıyor ve bu tür eylemlere karışan mevcut rejimin yetkililerini, hayır bulunmayan bu büyük fitneyi durdurmaları için şiddetle uyarıyoruz. Mevcut rejimin samimi unsurlarını da Müslümanlara kötü davranan bazı yetkililerin Müslümanlar arasında fitne ateşini ateşlemelerine izin vermemeleri konusunda uyarıyoruz, çünkü fitne ateşi herkese dokunacaktır. Fitne karşısında susmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmamak fitne ve zulmün yayılmasına sebep olur.

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” ^{[Enfal 25]}

Burada sorulması gereken soru şu: Hizb-ut Tahrir’li dava taşıyıcıları hangi suçu işlediler de bu kadar acımasızca tutuklanıp işkence görmektedirler? Suç eylemlerine, cinayete, hırsızlığa ve adam kaçırmaya mı karıştılar? Rüşvet ve yolsuzluk suçlamasıyla mı tutuklandılar? Hırsız ya da haydut gibi mi davranıyorlardı? Casusluk mu yapıyorlardı, Batının paralı askerleri miydiler? Kesinlikle hayır! Hizb-ut Tahrir’li dava taşıyıcıları sadece görevlerini yerine getirmeye çalıştıkları, ümmeti kalkındırmak, yeniden şan ve şöhrete ulaştırmak için mücadele ettikleri gerekçesiyle tutuklanıp işkence görmüşlerdir. Gerçekten, bu bir muammadır. Yukarıda belirtilen eylemler ne zamandan beri ve hangi şeri kurallara göre suç olarak tanımlanmıştır? Oysa kendini İslami olarak adlandıran bir rejimde, partisel faaliyetler ve görevler suç sayılmaktan ziyade teşvik edilmelidir. Ne yazık ki, davetçiler hapse atılırken, yozlaşmış kişiler, manipülatörler, rejimin yıkıcıları, Batılı diplomatlar, casuslar ve İslam’a karşı açıkça suç işleyenler, Afganistan’da özgürce faaliyet yürütmektedirler!

Gerçeği bilmeden Hilafet fikri ve Hilafete çağıran davet taşıyıcılarına karşı amansızca mücadele eden rejimin yetkilileri yanlış yolda ilerlemektedirler. Hilafet, Hizb-ut Tahrir’in ortaya attığı bir fikir değildir, aksine Kur’an-ı Kerim’de, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünnetinde ve Müslümanların tarihinde kökleri olan köklü bir fikirdir. Hilafet fikrini ortadan kaldırmaya yönelik herhangi bir girişim, apaçık İslam düşmanlığıdır. Aslında bu tür eylemlerde bulunanlar İslam için, iktidar rejimi ve toplum için en tehlikeli kişilerdir. Bu yetkililer, küstahlıklarını ve şeytanın süslü gösterdiklerini bir kenara bırakmalıdırlar. Çünkü Hilafet fikrine karşı her türlü düşmanlık ve bu davet taşıyıcılarına zulüm ve işkence yapmak, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın ve samimi müminlerin gazabına maruz kalacaktır.

إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ “Şüphesiz mümin erkeklerle mümin kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır.” ^{[Buruc 10]}