- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Kalp ile Allah'ı Görerek Dünya Meşakkatlerini Çözmek
"Aldığın her nefes paha biçilmez bir cevherdir çünkü onun bir bedeli, karşılığı yoktur. Ağzınızdan çıktığında daha geri dönmesi mümkün değildir. Her geçen gün ömrü azaldığı halde malı artıyor diye sevinen ahmaklardan olma. Ömrün azalırken malının artmasında sana ne hayır vardır? İlmin ve amelin artıyorsa sevin. Çünkü ailen, malın, evlatların ve dostların geride kaldığı gün seninle birlikte mezara gelecek olan onlardır." (İmam Gazali)
İnsanın başarısını kapitalizmin zehirli meyvelerinden biri olan maddiyatçılık ile ölçen bir dünyada, yukarıdaki sözlerin içerdiği anlam daha da derinlik kazanıyor. Bu sözleri okuyan, anında hayatın gerçek anlamının farkına varıyor. Yani bu hayatın sona ereceğinin kaçınılmaz olduğunu ve bu yolculuğu sürdürme şeklimizin ahiretteki başarımızı tanımladığını gözler önüne seriyor.
Bu başarıya ulaşmak için, bu hayatı yaşamamızın nedenini anlamamız gerekiyor. Allah Subhânehû ve Teâlâ bizleri ve burada bir müddet yaşayalım diye etrafımızdaki kâinatı yaratmıştır. Bizi başıboş bırakmamış, Peygamberleri aracılığı ile bize hidayetini de iletmiştir. Yaşamamız gereken hayatı tanımlamış ama kabul edip etmeme tercihini de bize bırakmıştır. Hayatımız sona erdikten sonra tekrar kendisine döndürüleceğimizi, bir gün bu hayatta yaptığımız iyi ve kötü her şeyin hesabını vereceğimizi, ödül veya ceza alacağımızı bildirmiştir.
En büyük koruyucumuz ve İslam'ın otoritesi olan Hilafet yıkıldıktan sonra hayatın en önemli gayesine odaklanabilmek hiç de kolaylaşmadı. İslam'ın devleti toplumda İslami atmosferi ve güvenliği sağladığından insanları çevreleyen her şey sürekli hayatın yegâne gayesini hatırlatıyordu. Allah'ın emirlerine itaatin hâkim olduğu bir atmosferde, haramlardan kaçınmak ve salih amellere sarılmak her zaman daha kolay olmuştur.
Öyleyse Allah'ın rızasını kazanmaya odaklanmamıza yardımcı olacak şey nedir? Allah Subhânehû ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: ﴿إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا ۚ وَأُولَٰئِكَ هُم الْمُفْلِحُونَ * وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ﴾“Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Rasûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve itaat ettik”demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar başarıyı elde edenlerin ta kendileridir.” [Nur 51-52]
Yaratıcının her türlü hidayetinden mahrum toplumlarda yaşarken Hak dine bağlı kalmak gittikçe zorlaştı. Ne yapmalıyız ki sürekli Allah'ı hatırlayalım, Allah'ın emirlerini yerine getirmeye azmedebilelim? Mevcut statükoya razı olmaktan nasıl korunalım?
İşte bunun için Allah Subhânehû ve Teâlâ bizlere ihsan nimetini vermiştir.
İhsan denince akla güzel, mükemmel, kâmil anlamları geliyor. Sözlük anlamıyla ihsan aynı zamanda ahsana kelimesinden türemiştir ki bir şeyi daha iyi, en iyi şekilde yapmak anlamına gelmektedir.
Sevgili Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem, Cibril hadisinde bizlere İhsan'ın ne olduğunu anlatmıştır:
Cebrail aleyhis selam “ihsan nedir?” diye sormuş. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem, «أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ»“İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor”buyurmuştur.
Ne kadar basit ama ne kadar da etkili bir açıklama. Allah'ı görüyormuşçasına kulluk etmek nasıl bir şey?
Herhangi bir ameli yaparken, Allah Subhânehû ve Teâlâ'nın varlığını hatırlamak, O’nun karşısındaki konumunu idrak etmendir. Bu idrak, Allah ile olan bağını güçlendirecek, güçlendirdikçe amellerini daha çok O’nun arzusuna (emirlerine) göre şekillendirmeni sağlayacaktır.
Cibril hadisinde geçen İhsan ifadesine bir âlim şöyle yorum yapmıştır: "Allah'ın varlığını idrak etmeden yapılan hiçbir amel güzel olamaz. Bir şeyin güzel, iyi ve doğru olabilmesinin kriteri Allah'tır."
Dahası dünya hayatının meşakkatleriyle uğraşırken kalpte Allah'ın varlığını hissetmek insanı mevcut dünyanın sınırlarının ötesine taşır. Allah'ın gerçek azametini ve her şeyin Onun gücü dâhilinde olduğunu hissettirir. Bu idrak, Mü'mini güçlü kıldığı gibi onda tevekkülü oluşturur. Karşısına her ne çıkarsa çıksın, Allah'a ve Allah'ın takdir ettiğine güven oluşturur. Allah Subhânehû ve Teâlâ’yı razı edecek şekilde, her durumda, emirlerine itaat etmeyi sağlamaktadır. ﴿فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى ٱللَّهِ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلْمُتَوَكِّلِينَ﴾“Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven).” [Âl-i İmran159]
Nitekim Allah'ın varlığının farkında olmak, yani İHSAN, İslam'a bağlanmak ve İslam için harekete geçmek için gerekli itminanı sağlamaktadır. Bu itminan ile dünya işlerinde, örneğin kariyer için tesettürü bozmak gibi, her türlü tavizi elimizin tersiyle itme gücünü bulacağımız gibi zulmün pranglarından kurtulup en büyük korumamız olan Hilafet'i geri getirmek için çalışabileceğiz. İhsan ile birlikte, rızık ve ecel gibi konularda da bilincimiz artacak ve kalp gözümüz açılacaktır. Rızkımızı tayin edenin ve ecelimizi belirleyenin sadece Allah Subhânehû ve Teâlâ olduğuna dair şuurumuzu artacaktır.
Tâbiînin büyüklerinden, hadîs ilminde güvenilir bir âlim olan Halid bin Ma'dan (rhm) demiştir ki:
“Allah-u Teâlâ herkese dört adet göz vermiştir. İki tanesi zâhir olan (görünen) gözleridir ki, başındadır. İkisi de kalbindeki bâtın (görünmeyen) olan gözleridir. Allahu teâlâ bir kimseye hayır murâd ederse, o kimsenin kalb gözlerini açar ki, o gözleriyle görünmeyen bilinmeyen şeyleri müşahede eder (görür).”[Al-Zahabi, Siyar A'lam Al-Nubala' 4: 543]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Yasmin Malik
#رمضان_والإحسان
#Ramadan_And_Ihsan
#Ramazan_ve_İhsan
ile Allah'ı Görerek Dünya Meşakkatlerini Çözmek
"Aldığın her nefes paha biçilmez bir cevherdir çünkü onun bir bedeli, karşılığı yoktur. Ağzınızdan çıktığında daha geri dönmesi mümkün değildir. Her geçen gün ömrü azaldığı halde malı artıyor diye sevinen ahmaklardan olma. Ömrün azalırken malının artmasında sana ne hayır vardır? İlmin ve amelin artıyorsa sevin. Çünkü ailen, malın, evlatların ve dostların geride kaldığı gün seninle birlikte mezara gelecek olan onlardır." (İmam Gazali)
İnsanın başarısını kapitalizmin zehirli meyvelerinden biri olan maddiyatçılık ile ölçen bir dünyada, yukarıdaki sözlerin içerdiği anlam daha da derinlik kazanıyor. Bu sözleri okuyan, anında hayatın gerçek anlamının farkına varıyor. Yani bu hayatın sona ereceğinin kaçınılmaz olduğunu ve bu yolculuğu sürdürme şeklimizin ahiretteki başarımızı tanımladığını gözler önüne seriyor.
Bu başarıya ulaşmak için, bu hayatı yaşamamızın nedenini anlamamız gerekiyor. Allah Subhânehû ve Teâlâ bizleri ve burada bir müddet yaşayalım diye etrafımızdaki kâinatı yaratmıştır. Bizi başıboş bırakmamış, Peygamberleri aracılığı ile bize hidayetini de iletmiştir. Yaşamamız gereken hayatı tanımlamış ama kabul edip etmeme tercihini de bize bırakmıştır. Hayatımız sona erdikten sonra tekrar kendisine döndürüleceğimizi, bir gün bu hayatta yaptığımız iyi ve kötü her şeyin hesabını vereceğimizi, ödül veya ceza alacağımızı bildirmiştir.
En büyük koruyucumuz ve İslam'ın otoritesi olan Hilafet yıkıldıktan sonra hayatın en önemli gayesine odaklanabilmek hiç de kolaylaşmadı. İslam'ın devleti toplumda İslami atmosferi ve güvenliği sağladığından insanları çevreleyen her şey sürekli hayatın yegâne gayesini hatırlatıyordu. Allah'ın emirlerine itaatin hâkim olduğu bir atmosferde, haramlardan kaçınmak ve salih amellere sarılmak her zaman daha kolay olmuştur.
Öyleyse Allah'ın rızasını kazanmaya odaklanmamıza yardımcı olacak şey nedir? Allah Subhânehû ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: ﴿إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا ۚ وَأُولَٰئِكَ هُم الْمُفْلِحُونَ * وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ﴾ “Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Rasûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar başarıyı elde edenlerin ta kendileridir.” [Nur 51-52]
Yaratıcının her türlü hidayetinden mahrum toplumlarda yaşarken Hak dine bağlı kalmak gittikçe zorlaştı. Ne yapmalıyız ki sürekli Allah'ı hatırlayalım, Allah'ın emirlerini yerine getirmeye azmedebilelim? Mevcut statükoya razı olmaktan nasıl korunalım?
İşte bunun için Allah Subhânehû ve Teâlâ bizlere ihsan nimetini vermiştir.
İhsan denince akla güzel, mükemmel, kâmil anlamları geliyor. Sözlük anlamıyla ihsan aynı zamanda ahsana kelimesinden türemiştir ki bir şeyi daha iyi, en iyi şekilde yapmak anlamına gelmektedir.
Sevgili Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem, Cibril hadisinde bizlere İhsan'ın ne olduğunu anlatmıştır:
Cebrail aleyhis selam “ihsan nedir?” diye sormuş. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem, «أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ» “İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurmuştur.
Ne kadar basit ama ne kadar da etkili bir açıklama. Allah'ı görüyormuşçasına kulluk etmek nasıl bir şey?
Herhangi bir ameli yaparken, Allah Subhânehû ve Teâlâ'nın varlığını hatırlamak, O’nun karşısındaki konumunu idrak etmendir. Bu idrak, Allah ile olan bağını güçlendirecek, güçlendirdikçe amellerini daha çok O’nun arzusuna (emirlerine) göre şekillendirmeni sağlayacaktır.
Cibril hadisinde geçen İhsan ifadesine bir âlim şöyle yorum yapmıştır: "Allah'ın varlığını idrak etmeden yapılan hiçbir amel güzel olamaz. Bir şeyin güzel, iyi ve doğru olabilmesinin kriteri Allah'tır."
Dahası dünya hayatının meşakkatleriyle uğraşırken kalpte Allah'ın varlığını hissetmek insanı mevcut dünyanın sınırlarının ötesine taşır. Allah'ın gerçek azametini ve her şeyin Onun gücü dâhilinde olduğunu hissettirir. Bu idrak, Mü'mini güçlü kıldığı gibi onda tevekkülü oluşturur. Karşısına her ne çıkarsa çıksın, Allah'a ve Allah'ın takdir ettiğine güven oluşturur. Allah Subhânehû ve Teâlâ’yı razı edecek şekilde, her durumda, emirlerine itaat etmeyi sağlamaktadır. ﴿فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى ٱللَّهِ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلْمُتَوَكِّلِينَ﴾ “Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven).” [Âl-i İmran159]
Nitekim Allah'ın varlığının farkında olmak, yani İHSAN, İslam'a bağlanmak ve İslam için harekete geçmek için gerekli itminanı sağlamaktadır. Bu itminan ile dünya işlerinde, örneğin kariyer için tesettürü bozmak gibi, her türlü tavizi elimizin tersiyle itme gücünü bulacağımız gibi zulmün pranglarından kurtulup en büyük korumamız olan Hilafet'i geri getirmek için çalışabileceğiz. İhsan ile birlikte, rızık ve ecel gibi konularda da bilincimiz artacak ve kalp gözümüz açılacaktır. Rızkımızı tayin edenin ve ecelimizi belirleyenin sadece Allah Subhânehû ve Teâlâ olduğuna dair şuurumuzu artacaktır.
Tâbiînin büyüklerinden, hadîs ilminde güvenilir bir âlim olan Halid bin Ma'dan (rhm) demiştir ki:
“Allah-u Teâlâ herkese dört adet göz vermiştir. İki tanesi zâhir olan (görünen) gözleridir ki, başındadır. İkisi de kalbindeki bâtın (görünmeyen) olan gözleridir. Allahu teâlâ bir kimseye hayır murâd ederse, o kimsenin kalb gözlerini açar ki, o gözleriyle görünmeyen bilinmeyen şeyleri müşahede eder (görür).” [Al-Zahabi, Siyar A'lam Al-Nubala' 4: 543]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Yasmin Malik