Logo
Bu sayfayı yazdır

بسم الله الرحمن الرحيم

Gazze ve Ümmetin Uyanışı

Fedakârlığın Stratejik Sonucu: Son iki yıldır yaşananlar, Gazze’yi İslam’ın kanayan ama asla kırılmayan kalbi olarak ümmetin vicdanına kazıdı. İki yıldır süren soykırım, açlık ve topyekûn yıkımın ve askeri gücün fiziksel tahribat yaratabileceğini ama inanmış bir halkın iradesini asla kıramayacağını gösterdi. İşgalcilerin Gazze halkını yok etme çabaları, beklenenin aksine, onları bir direnç sembolüne dönüştürdü. Bastırılma girişimleri, küresel bir ilham kaynağı olmalarına yol açtı. Fiziksel olarak yıpratma politikaları, onların manevi ve ideolojik kararlılıklarını bir milim bile zayıflatamadı.

Gazze, o sözde ‘medeni dünyanın’ iflas ettiğini gözler önüne serdi; insan hakları sloganları, suç ortaklıkları altında ezilip gitti. Müslümanların yöneticilerinin ihanetini ve ümmeti sahte çözümlerle oyalayan birçok alimin sessizliğini gün yüzüne çıkardı.

Bununla birlikte Gazze’nin fedakarlığı, sadece kendine özgü bir acı değildir. Ümmetin tek bir beden olduğunu; Sudan’dan Suriye’ye, Keşmir’den Rohingya kamplarına ve Sincan’a kadar pek çok yerde aynı yaradan kanadığını hatırlatmaktadır.

Gazze’de akan kan, artık bir trajediden çok daha fazlasıdır; o, bir hakikatin kanıtıdır. İslam’ın dünyadaki rolünü yeniden canlandırmak için ödenmesi gereken kaçınılmaz bir bedeldir. Şehitlik, açlık ve keder rastlantısal sonuçlar değil, onur ve zaferin şekillendirildiği bir potadır.

Allah Subhânehu ve Teâlâ bize şunu hatırlatıyor:

أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِين“Yoksa Allah içinizden cihat edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?” [Ali İmran 142]

İşte bu yüzden, Gazze’nin sarsılmaz duruşu, Batı’daki Müslümanlara “Artık pasif birer izleyici olarak kalamayız. Sorumluluğumuz, konforlu bir aktivizme sığınmak değil, zulmün güçleriyle doğrudan yüzleşmektir. Çünkü bu mücadele sadece onların değil, hepimizin mücadelesidir!” şeklinde ilahi bir mesaj iletmektedir.

İki Devletli Çözüm Serabı ve Müzakere Yoluyla Barış Hayali

Gazze’nin fedakarlığının yanı sıra, siyaset sahnesinde de başka bir mücadele yaşanıyor. İki devletli çözüm projesi, Washington’un 1959’dan bu yana Filistin sorununu nasıl ustaca bir kontrol projesine dönüştürdüğünü gözler önüne seriyor. Bu proje, bir yandan Yahudi varlığını korumak, diğer yandan Müslümanları gelecekteki bir Filistin ‘Devleti’ vaadiyle oyalamak istiyor. Camp David’den Oslo’ya, Abraham Anlaşmaları’ndan Biden ve Trump’ın önerilerine kadar bu oyunun özü hiç değişmedi. Filistinlilere sunulan tek şey, egemenliği olmayan sahte bir özerklik, ordusu olmayan bir polis gücü ve gerçek bir gücü olmayan bir bayraktır.

İktidarda ister Cumhuriyetçiler ister Demokratlar olsun, Amerika’nın işgali korumak, Müslümanların öfkesini yatıştırmak ve ümmeti bitmek bilmeyen bir müzakere sürecine hapsetmek politikasını politika hiç değişmez. İşte bu sahtekarlığın özü budur: Ümmet ne zaman şahlanmaya kalksa, Oslo, yol haritaları, barış masalları, Trump’ın 20 maddelik planı gibi önüne hep yeni bir ‘çözüm’ tuzağı kurulmaktadır. Hepsi ilerleme vaat etmekte ama sonucu hep hüsran olmuştur. Bu yanılsamalar ümmeti kandırarak onları sözde ‘barışı’ kaderleri olarak içselleştirilmesine yol açmıştır.

Gazze’nin bize öğrettiği en önemli ders şudur: Tanklar dilekçelerle, bombalar BM kararlarıyla durdurulamaz ve salt direniş iradesi özgürlük getiremez. Ümmetin elinde iki milyar insan, hesapsız servetler ve devasa ordular var! Bizi bağlayan prangalar, yeteneksizlik değil, başımızdaki hain yöneticilerdir! Bu sarsılmaz ümmetin kurtuluşunun tek bir yolu vardır: Askeri müdahale ve Batılı sömürgecilerin artıklarının ve onların uşağı olan yöneticilerin kökünden sökülüp atılmasıdır!

Değişim, fikri bir netlik ve berraklıkla başlar. Bu bağlamda hayaller reddedilmeli, sahte liderlerin maskesi düşürülmeli ve Allah’ın bir emri olan Hilafet’in, ümmeti birleştirip harekete geçirebilecek tek sistem olduğu kabul edilmelidir. Tarihsel olarak Kudüs, İslam yönetimi altındayken Müslümanların, Hristiyanların ve Yahudilerin yüzyıllar boyunca güven içinde bir arada yaşadığı bir barış yurdu olmuştur. Bugünse, sömürgeci seküler sistemler altında, kan gölünün merkez üssü haline gelmiştir.

Yanıtlanması Gereken Bir Çağrı

Amerika’daki Müslümanlar olarak öncelikle şunu kabul etmeliyiz: Amerika, İslam dünyasındaki zulmün devam etmesinde kilit bir rol oynamaktadır. Trump’ı da Biden’ı da alenen Siyonizm’e bağlılıklarını ilan etmişlerdir. İşgale oluk oluk silah ve para akıtırken, kendi ülkelerindeki duyarlı vicdanları da susturmuşlardır! İkincisi: Siyasi aktivite, sadece lobi yapmak, dua etmek ve yardımda bulunmaktan ibaret değildir. Üçüncüsü: Gerçek çözüm ne ‘iki devletli çözüm’ ne de Batı’nın dayattığı herhangi bir sözde ‘barış’ planıdır.

Asıl görevimiz ise, fikri netliğimizi artırmak, Müslümanlar içinde teşkilatlanmak ve Gazze’nin yarasını, İslam’ın adalet sancağını yeniden dalgalandıracak ölüm kalım meselesine bağlamaktır! Tüm siyasi eylemlerimiz, Gazze’yi kurtarmak için Müslüman ordularını göreve çağırmak hedefine odaklanmalıdır! Aynı zamanda, Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin ortadan kaldırılması ve yerlerine Nübüvvet metodu üzere Hilafet kurulması için çağrı yapmalıyız. Seminerlerimizde, hutbelerimizde ve günlük sohbetlerimizde, bizi oyalayan bu hayallerle yüzleşmeli ve asıl çözümün Hilafeti olduğunu kararlılıkla savunmalıyız.

Gazze, ümmetin aynasıdır. Yıkıntıları, bizim ne kadar zayıf olduğumuzu gösterdiği gibi direnişi de aslında bizim ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğumuzu ortaya koymaktadır. O yetimlerin her bir feryadı, başımızdaki hainlere yönelik birer iddianame mesabesindedir! Bizim uyuyan vicdanlarımıza da bir şok dalgasıdır! Onların destansı direnişi, açlığın ve kuşatmanın ortasında bile, iman ateşinin asla söndürülemeyeceğini haykırmaktadır!

Ödenen bedel ağırdır, ama ulaşılacak mükafat çok daha büyük ve yücedir. Ümmetin ölüm kalım meselesi, ‘kontrollü müzakereler’ veya ‘silahsızlandırılmış özerklik’ gibi aldatmacalar değildir. Aksine samimi bir liderliğin önderliğinde yeniden ayağa kalkmak, İslam’ın adaletini tüm insanlığa ulaştırmak ve ilahi bir emanet olan Mescid-i Aksa’yı kurtarmaktır. Gazze’nin toprağa düşen kanı ve imanın sarsılmaz kalesi, tek kurtuluş yolunun Hilafeti yeniden kurmak olduğu gerçeğini haykırmaktadır. Bu yola adanmanın vakti gelmiştir! Şimdi tam zamanıdır!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Amerika


H. 4 Rabi’-ul Âhir 1447
M.  Cuma, 26 Eylül 2025

Template Design © Joomla Templates | GavickPro. All rights reserved.