Logo
Bu sayfayı yazdır


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi Kadın Kolları

No: HT–BA–2022–MO–TR–20 H. 7 Rabi’-ul Âhir 1444
M. Salı, 01 Kasım 2022

Avrupa’da Başörtüsüne Yapılan Saldırı, Uygarlıklar Savaşıdır (Jean Chichizola’nın Makalesine Yanıt)

11 Eylül 2022’de Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, “Avrupa’da Başörtüsüne Saldırı” konulu bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşide katılımcılar, Batı’daki Müslüman kadınların başörtüsü baskısına maruz kaldıklarından bahsettiler. Söyleşi gazeteci Jean Chichizola’nın öfkesine ve kızgınlığına yol açmış olması gerekiyor ki 19 Ekim 2022’de Le Figaro gazetesinde, “Fransa, Müslüman gençleri dinlerinden uzaklaştırmakla suçlanıyor” başlıklı bir makale kaleme aldı. Makalede yazar, söyleşiyi eleştirdi ve içeriğini “Voltaire Devleti”nin ihlali olarak değerlendirdi. Bilindiği gibi filozof ve yazar Voltaire, özgürlükleri özellikle de inanç özgürlüğünü savunması ile ünlüdür. Makalede, gazetecinin, haber ve bilgi aktarma mesleğinin güvenilirliğinin tamamen göz ardı ettiği, makalenin başından sonuna kadar gazeteciliğin en önemli sütunlarını - tarafsızlık ve nesnellik- hiçe saydığı görüldü.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları olarak biz, makaleye şöyle yanıt veriyoruz:

Birincisi: Ey gazeteci! Makalenizin başlığı bile tarafgirlik ve suçlama ile dolu. Fransa devletinin yanlılığıyla dolu. Fransa’ya atfedilenleri görmezden geldiniz ve Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları üyesi katılımcılar ile Hizb-ut Tahrir’in özgürlüklerin güvencesi “Voltaire Devleti”ne hakaret ettiklerini söylediniz. Fransa devletini, Müslüman gençleri dinlerinden uzaklaştırmakla ve Batı uygarlığında asimilasyonları için kendi laik kavramlarını dayatmakla suçladıklarını ileri sürdünüz. Fransa, atfedilenlerden gerçekten masum mu?

2004 yılında okullarda, ortaokullarda ve liselerde başörtüsünü yasaklamadı mı ve devlet kurumlarında kadın çalışanların başörtüsü takmasına yasak getirmedi mi? 2010’da halka açık yerlerde peçeyi yasaklamadı mı? 2004 yasasının uygulama alanı genişletilmedi mi? Çok sayıda erkek ve kız öğrenci velisinin eğitim kurumlarına girmesi, başörtülü kadınların belirli bir hizmet almak için bazı kamu kurumlarına gitmeleri yasaklanmadı mı? Uzun bir elbise giyen veya bacaklarını kapatan uzun bir etek giyen bazı Müslüman kızların okullardan kovuldukları vakaları ile karşılaşılmadı mı? “Dini sembollerin giyilmesini yasaklayan yasa”nın öncelikle Müslümanları hedef aldığı ve iddia ettikleri gibi diğer dinlerin mensuplarına yönelik olmadığı gün ışığı gibi açıktır. Üniversitelerde başörtüsü takmayı ve başörtülü annelerin okul gezilerinde çocuklarına eşlik etmelerini yasaklamak için gündeme getirilen diğer yasa tasarılarından, özel sektörde de başörtüsünü yasaklama girişimlerinden ve geçtiğimiz günlerde spor müsabakalarında başörtüsünü yasaklayan yasa tasarısından bahsetmiyoruz bile. Hatta Fransız değerlerine aykırı olduğu gerekçesiyle spor kıyafeti ve tesettür mayo gibi Şeriat standartlarına göre İslami olmayan kıyafetlere bile savaş açmışlardır. Öte yandan Fransa’daki gaz krizi ışığında yüzme havuzları, kaloriferlerin kapatılması nedeniyle sağlık acil durumlarını azaltmak için tesettür mayo (burkini) benzeri tüm vücudu örten ceketleri şart koşmuştur!

Bu, “Voltaire Devleti”nin Müslüman kadınlara yönelik uygulamalar buzdağının sadece görünen kısmıdır. Bu uygulamalar, İslamofobi ve Fransa’da Müslümanlara yönelik saldırıların artmasına büyük katkıda bulunmuştur. Bu yüzden bazı Twitter kullanıcıları, özgürlükler ülkesini “dünyada ışıkların söndüğü bir ülke” olarak tanımlamak zorunda kalmışlardır. Fransa İslamofobi Gözlemevi Başkanı Abdullah Zekri, 29 Ocak 2021 tarihinde yaptığı açıklamada, ülkenin 2019’daki 154 vakaya kıyasla 2020’de Müslümanlara yönelik 235 saldırı vakasına tanık olduğunu açıkladı. Bu da yaklaşık %53’lük bir artışı ifade ediyor.

Özgürlükler ülkesi, Müslümanların camilerine ve derneklerine kilit vurmadı mı? Müslümanların yaşam alanlarını daraltmadı mı? Sözde “İslami ayrılıkçılık”la mücadele yasası, Müslüman gençlerin İslam’dan vazgeçmeleri ya da Müslüman oldukları için suçluluk kompleksi içinde yaşamaları için hazırlanmadı mı? Tüm bu yukarıdakilere rağmen bu gazeteci, çıkıp Fransa’nın suçlandığını söylüyor. Gerçi Macron, bu yasanın “cumhuriyetçi değerleri güçlendirmek” ve paralel bir sistemin inşası ile mücadele etmek için çıkarıldığını söylemiştir. Yazar makalesinde İslami grupların söyleminin neden laiklik ve İslam diyalektiğiyle sınırlı olduğunu merak ediyor. Dahası, başörtülü dört kadının, Danimarka ilkokullarında başörtüsü yasağı konusunda uzman bir komitenin tavsiyelerinin şiddetle kınandığı bir canlı yayın yapmalarına şaşırıyor. Böylelikle Fransa’nın Hizb-ut Tahrir tarafından hedef alındığı sonucuna varıyor. Ardından Fransa’da faaliyetlerinin yasaklanmasına rağmen Hizb-ut Tahrir’in Fransa’ya yönelik düşmanca tutumlarını sıralıyor. Ve Kadın Kolları üyesinin, Fransa’nın politikasını diktatörlük olarak nitelemesini ve laik faşist rejimin doğasını eleştirmesini esefle karşılıyor. Söz konusu gazeteci, ülkesinin aşırılık nedeniyle Hizb-ut Tahrir’in faaliyetlerini yasaklamasıyla gurur duyuyor. Aynı zamanda “Voltaire Devleti”nin izlediği baskıcı ve dışlayıcı uygulamalarını gözler önüne seriyor ve aynı fikirde olmayanları da Fransa’nın uygarlığına bir tehdit olarak görüyor.

İkincisi: Dürüst bir gazetecinin görevi, gerçekleri araştırmak, doğru ve dürüst haber ve bilgileri aktarmaktır. Aceleci veya önyargılı kararlar vermez, güvenilirlik ve meslek onurundan saptıran önyargılı bir tutum içerisine girmez. Bahsi geçen gazeteci, Hizb-ut Tahrir’e -bu kadim partiye- resmen iftira atmıştır; Hizb-ut Tahrir, kesinlikle Müslüman Kardeşler’in bir fraksiyonu değildir. Aksine geçen yüzyılın ellili yıllarında kurulmuş ideolojik bir partidir. Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurmak ve Müslümanları Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bayrağı altında toplamak gibi sabit ulvi bir hedefi vardır. Değişmemesi, değişime uğramaması ve istikrarlı bir çizgide yürümesi, Batı uygarlığını savunamayan zavallı birçok kişiyi rahatsız etmiş ve Hizbin düşüncesini aşırılık olarak değerlendirmişlerdir. Dahası bazıları, Hizbi terör örgütünden saymışlardır. Hâlbuki maddi eylemi benimsemediğini, benimsemeyeceğinden, yozlaşmış fikirlerle çatıştığından, kötü niyetli ve yıkıcı politikalarla mücadele ettiğinden emindirler. Hizb-ut Tahrir, bu egemen Batı uygarlığı adına çalışan ve laik kapitalist sistemin çıkarlarına göre renk alan birçok borazanı endişelendirmiştir. Hizb-ut Tahrir, bu tür gazeteciler ile çıkar ve hedeflerine göre çifte standart uygulayan kaprisli rejimin yetkililerinin uykusunu zehir etmiştir. Gazeteci Avrupa Komisyonu tarafından fonlanan ve desteklenen İslami gruplar arasında sayarak partiye iftira atmıştır. Bu düpedüz bir yalan ve kocaman bir iftiradır. Hizb-ut Tahrir bu şüpheli çemberin içerisine girmez. Çünkü Hizb-ut Tahrir, temiz bir partidir, itaat etmek, samimi dürüst çalışma yapmak üzere Allah’a söz vermiştir. Hizb-ut Tahrir temizdir ve sadece temizi kabul eder ve sadece davet yüklenicilerden destek alır.

Üçüncüsü: Fransa’da din uzmanı olan ve önemli çalışmaları bulunan Fransız yazar, tarihçi ve filozof Marcel Gauchet, “Demokrasi İçinde Din” adlı kitabında şöyle diyor: “Batı’da genel olarak laiklik, kabul edilebilir bir siyasi anlama sahip olmaktan çıkmıştır.” Gauchet, kitabında Fransa’da yaşayan Müslümanların şaşkınlıklarının ve Fransızların başörtüsüne resmi ve popüler saldırılarının nedenlerini açıklarken, “Bütün bunların, laikliğe militan bir boyut kazandırmak, manevi öz kaynaklarını yitiren Fransız laikliğine suni teneffüs vermek için olduğunu söylüyor ve Fransız laikliğinin, kaygılı, karşıtına takıntılı bir kimliğe büründüğünü dile getiriyor.” Peki, uygarlık çatışması nedir? Bu gazetecinin yaptığı ve Batı uygarlığının değerlerini savunma ve siyasal İslam ile mücadele kararlılığı, uygarlıklar arasında var olan bu doğal ve ebedi çatışmanın yönlerinden bir yön değil midir? Yaptıklarını niye inkâr ediyorlar? Peki niye uygarlıklarının bekası için mücadele ediyorlar ve niye uygarlığımızı canlandırmak için verdiğimiz mücadeleyi inkar ediyorlar? Kötü düşünceleriyle zehirli oklarını niçin hesapsız bir şekilde gönül rahatlığıyla kabul etmemizi istiyorlar? Dinimizi savunmamızı neden istemiyorlar ve niye ısrarla kendilerine uymamızı istiyorlar? Müslüman çocukların laik fikirlerde ve kapitalist uygarlıkta asimilasyon kampanyalarına niye boyun eğelim? Bu kampanyalar, hayatta kalmak için uygarlıklar savaşı değil midir? Mustafa Mahmud -Allah rahmet etsin- “Siyasal İslam ve Yaklaşan Savaş” adlı kitabında bu uygarlık çatışması gerçekliğini özetlemiş ve dakik bir niteleme ile çatışmayı şöyle tanımlamıştır: Batılı politikacılar, din olarak İslam karşıtlığı içerisinde olmadıklarını söylediklerinde, aslında öyle ya da böyle doğru söylemişlerdir. Çünkü namaz kılmamıza, oruç tutmamıza, haccetmemize, gündüz ve geceyi ibadetle, tesbihle ve dua ile geçirmemize, ömrümüzü tevekküle adamamıza, camilerde itikâfa girmemize, Rabbimizi birlememize, yüceltmemize, tesbih etmemize hiçbir itirazları yoktur. Ruhani İslam’a, sembolik ve ibadet içerikli İslam’a düşman değillerdir. Ahirete inanmamıza da hiçbir itirazları yok. Bu meseleler umurlarında değil, kafa da yormuyorlar. Dahası ibadete ve inziva hayatına teşvik ediyorlar, tasavvuf ve tarikat şeyhleriyle ittifak içindeler ve savunuculuklarını yapıyorlar. Aksine düşmanlıkları ve husumetleri, diğer İslam’adır. Düşmanlıkları, dünyayı yönlendirmek isteyen, onu idealizm ve diğer değerler üzerine inşa etmek için çalışan İslamadır; Dünya ile çekişen ve hayatın hareketinde kendisine bir dayanak arayan İslamadır; Zorbalık, istila, saldırganlık ve tahakküm dışındaki amaçlar için bilimle kalkınmak isteyen İslamadır; Bireysel reformdan sosyal reforma, uygarlık reformuna ve küresel değişime geçen İslamadır. Burada pazarlık yok, tolerans payı yok, acımasız bir savaş söz konusu. Burada herkes size kurşun sıkabilir. Ülkenizdeki güçlerden bile kurşun yiyebilirsiniz.

Dördüncüsü: Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları olarak biz, Allah’ın izniyle Allah’ın sevdiği ve razı olduğu şekilde yürüyor, İslam’ı hâkim kılmak için çalışıyoruz. Kelimesini yüceltiyor, bayrağını dalgalandırıyoruz. Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmuyoruz. Eksik, istikrarsız, maslahat ve menfaatten başka bir ölçüsü olmayan, maslahat ve kaprise göre renk alan eleştirileri dikkate almıyoruz. Müslümanların haberlerini sürekli araştırmak için çalışıyor, bu küresel laik sistemin gölgesi altında çektikleri acıları aktarıyoruz. Laik sistemle entelektüel bir çatışma ve siyasi bir mücadele içerisindeyiz. Fikri çatışma ile kısır fikirlerini yerle bir ediyor, insan sorunlarını ele alış biçiminin bozukluğunu gösteriyoruz. Siyasi mücadele ile de kötülüğünü, entrikasını ve tuzaklarını deşifre ediyoruz. Hiç şüphe yok ki bu acımasız bir savaştır. Biz, İslam’ı yeniden hayat sahasına döndürmek, kapitalist sistemi kökünden söküp atmak, gerçek köklü bir değişim yaratmak ve doğru uygarlık reformu gerçekleştirmek üzere Allah’a söz verdik. Bu yolda sabit adımlarla yürüyor, İslam’ı egemen ve öncü uygarlık kılmak için çalışıyoruz ve Allah’ın izniyle vaadinin gerçekleşeceğinden eminiz.

وَاللَّهُ متِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَVe Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlayacaktır.” [Saff 8] Allah’tan sebat ve başarı diliyoruz.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi Kadın Kolları
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
el-Mezra’a, P.K. 5010-14, Kolombiya Merkezi B Blok Kat:2, Beyrut/Lübnan
Telefon: TEL: 0096 113 07 59 4 / GSM: 0096 171 72 40 43
www.hizb-ut-tahrir.info
E-Mail: media [@] hizb-ut-tahrir.info

Template Design © Joomla Templates | GavickPro. All rights reserved.