Cuma, 19 Ramazan 1445 | 2024/03/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Kostantiniye’nin Fethi, İslam Devleti’nin Fikri ve Siyasi Liderliğini Dünyaya Yeniden Kazandırdı

بسم الله الرحمن الرحيم

Kostantiniye’nin Fethi, İslam Devleti’nin Fikri ve Siyasi Liderliğini Dünyaya Yeniden Kazandırdı

Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Diğer Müjdelerinin Gerçekleşmesiyle de İlk Siretine Geri Dönecektir

Kostantiniye, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in fethini müjdelediği Hirakl’in başkentidir. Nitekim o, Bizans imparatorlarından biri olan Birinci Konstantin tarafından 330 yılında inşa edilmiş, onu bu şekilde adlandırmış, iki büyük Hıristiyan devletten birisi olan Bizans İmparatorluğu’nun başkenti yapmış ve Bizans İmparatorluğunun ömrü, dördüncü asırdan on dördüncü asrın sonuna kadar bin yıldan fazla sürmüştür. 

Birçok ulus ve medeniyetin uzun süren savaş ve çatışmalarının ardından, Osmanlı komutanı Muhammed Fatih gelip onu 1453 yılında fethedinceye kadar doğu ve batı ordularının fethedemediği başkenti Kostantiniye’nin düşmesinden sonra Bizans İmparatorluğu da düşmüştür. 

Kostantiniye’nin fethinden yaklaşık iki yüzyıl önce İslam ümmetinin durumuna bir göz atıldığında, onun dahili ve harici olarak kötü şartlarda yaşadıkları görülüyor. Nitekim Moğollar Hilafet’i işgal edip Hilafet’in başkenti Bağdat’ı ele geçirerek Halife’yi ve on binlerce Müslümanı katlettiler. Bunun öncesinde de, Allah Kutuz, Baybars ve Selahaddin gibilerle ümmeti kurtarıncaya kadar Müslümanların birçok sıkıntılar yaşadığı Haçlı seferleri olmuştu. Dolayısıyla Hilafet Osmanlılara geçinceye ve Sultan II. Mehmed ve Allah’ın Kostantiniye’nin fethini nasip ettiği Muhammed Fatih gibi adam gibi adamların onu yüceltip eski konumuna döndürünceye kadar bu gerginlik durumu devam etti. Böylece Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisindeki müjdesi gerçekleşmiş oldu: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ، فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ “Kostantiniye elbette fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır, o ordu ne güzel bir ordudur.”  

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdeleri Kostantiniye’nin fethiyle sınırlı değildir. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere, Roma’nın fethi, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet’in geri dönüşü ve Yahudilerle savaş ve onların feci bir şekilde yenilgiye uğramaları gibi diğer üç müjdeleri de müjdelemiştir. Çünkü Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem hevasından konuşmaz ancak vahiyle konuşur. Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdeleri herhangi müjdeler gibi değildir. Dahası dikkatlice bakıldığında en kötü koşullarda bile, düşmanlarının aşağılamasından ve üzerine kurduğu komplolardan kurtulmanın yolunu arayan İslam ümmetinin ihtiyaç duyduğu müjdeler olarak görülür. Böylece ümmet krizlerden kurtulmak ve dünya liderliğine geri dönmek amacıyla güçlü bir şekilde motive olduğu gibi daveti taşımak, İslam’ı yaymak ve insanları karanlıklardan nura kavuşturma gibi temel misyonunu da yerine getirmiş olur.

Kostantiniye’nin, kendisi ne güzel komutan ordusu da ne güzel ordu olan Fatih’in elleriyle azim bir şekilde fethedilmesi sadece bir fetihten ibaret değildir. Dahası bunun da ötesinde iktidar ve egemenliğe de büyük etkileri olmuştur. Zira Osmanlı Devleti’nin tarihinde uluslararası ilişkilerin önemli bir sembolünü temsil etmiş, bir asırdan fazla süren bir ömrün ardından düşman Bizans İmparatorluğu’nu siyasi haritadan resmi olarak silerek siyasi değerini artırmış, uluslararası siyasette pratik olarak yeni bir yol haritası belirlemiş, savaş ve çatışmalardaki siyasi ağırlığının yanı sıra barışta veya sözde uluslararası sahnedeki güç çatışmalarına yönelik siyasi ve diplomatik etkisiyle İslam Devletini dünyanın birinci devleti olma konumuna geri getirmiştir. 

Sultan ayaklarını Yunanistan’da sabitlemiş, doğuya doğru genişlemiş ve bu bölgelerin kontrolünü sağlamak için de sağlam bir sistem uygulamıştır. Böylece Osmanlı Devleti, asrının sonunda imparatorluklar, siyasi ve askeri açıdan daha az örgütlü ve tutarlı Batı ve Doğu ülkeleri karşısında en büyük uluslararası güç olarak yerini almıştır. Ayrıca Fatih Muhammed, büyüyen Avrupa kimliğiyle gerçek bir tehdidin kaynağı haline gelen Avrupa’da gerçek süper güç rolünü oynaması için İslam Devleti’nin yolunu açmıştır.

Kostantiniye’nin fethinin başka siyasi sonuçları da olmuştur; zira Hıristiyan dünyasındaki Ortodoks Kilisesi’nin merkezi düşmüş, Sultan şehre girdikten sonra Ayasofya Katedrali’ni camiye dönüştürmüş ve uluslararası düzeyde en önemli sonuçlarından biri de doğu ile batı arasındaki uluslararası ticaretin en önemli arterlerinden birinin de Osmanlıların tam kontrolüne geçmesi olmuştur. Dolayısıyla Kostantiniye’nin fethi, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesinin gerçekleşmesiyle azim bir fetih olduğu gibi siyasi ve askeri etkileri bakımından da azim bir fetih olmuştur. Nitekim Osmanlı Devleti, Viyana ve Güney Fransa’nın surlarına ulaşıncaya kadar fetihler birbirini takip etmiş ve uzak yakın herkesin bir hesap yaptığı Hilafet, birkaç asır boyunca dünyanın birinci devleti konumuna gelmiştir.

Kostantiniye’nin fethinden sonra bu büyük devletin elde ettiği azameti ve konumu, bu uzun erimli asrın onurlu tarihsel görüntüleri ile kanıtlanmıştır:

Birinci konumu: Fransa, Kralı I. Francois’ın Avrupa'daki bazı savaşlarında (Pavia Savaşı) esir alındığında, kralının esaretinden dolayı aşağılanma hissetti. Bunun üzerine Osmanlı Devleti’ne başvurdu ve İslam Devleti’nden yardım istemesi için 06/12/1525 tarihinde Fransa Kralı adına bir elçi gönderdi. Osmanlı Halifesi Kanuni Süleyman elçiyi kabul etti ve Halife’nin ona yardım edeceği şeklinde cevap verdi. Öyle de oldu. Zira Hilafet Devleti, Fransa Kralı’na yardım etmek ve onu fiili olarak esaretten kurtulmasına katkıda bulunmak için uluslararası ağırlığını ve askeri gücünü kullandı. 

İkinci konum: Osmanlı Hilafet Devleti, 1801 ile 1804 yılları arasında ABD’ye karşı bir savaş açtı. Akdeniz’e giren Amerikan filosu karşılığında Osmanlı valisi Yusuf Karamanlı’ya vergi ödemeyi reddetmesinin ardından açılan bu savaş, ülkelerinin sınırları dışında açtıkları ilk savaşlarında Amerikalıların yenilgisi ve aşağılanmasıyla sonuçlandı. Bu yenilgi Amerika’yı, Tunus, Trablus, Cezayir ve Fas valileriyle kendi dili dışında yazılan aşağılayıcı bir anlaşma imzalamasına neden oldu. Bunu 1924’te Hilafet’in kaldırılmasından sonra, “Montezuma salonlarından Trablus kıyılarına kadar biz ülke olarak hava, kara ve denizde savaşıyoruz” şeklinde övünüp duran ABD’nin deniz marşlarında bulabilirsiniz. 

İngiliz Avam Kamarası arşivlerinde diğer üçüncü bir konumun daha altının çizilmesi; Osmanlı Sultanı’nın, 1792 yılında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında çıkan anlaşmazlıkta İngiltere’nin deniz askeri kuvvetlerinin kötü niyetli teklifine cevabı Hilafet Devleti’nin durumunu göstermektedir. Bu ise İngiliz Büyükelçisi’nin göğsünden çıkardığı ve Avam Kamerası’nda okunan mektupta geçmektedir: (Osmanlıların sizin kralınız ve ülkenizle hiç bir ilişkisi yoktur. Biz kesinlikle sizin nasihatinizi, müdahalenizi ve hatta dostluğunuzu dahi düşünmedik… Bir İngiliz askerinin Akdeniz sularına ayak basacağı bir gün dahi olsun Sultan’ın aklına gelmemiştir… Hangi nedenle Rusya ile bizim adımıza arabuluculuk yapma teklifinde bulunuyorsunuz? Eğer burada casus olarak kalmak istiyorsan, ya da kendine kralınızın elçisi diyorsan diğer Hıristiyan ülkelerdeki meslektaşlarınızla nezaket ve edep sınırları içinde aşağılanmış bir şekilde yaşayabilirsiniz.  Ama biz ne karada ne denizde yardımınızı istemediğimiz gibi tavsiyenizi ve arabuluculuğunuzu da istemiyoruz.)  

Son olarak o zamanki Hewlett-Packard şirketinin Genel Müdürü Carly Fiorina’nın, 26/11/2002 yılında dünya yöneticileri küresel konferansında yaptığı bir konuşmadan alıntı yaptık.  Daha sonra Trump döneminde ABD başkan adayı oldu. Konuşmasının zamanlaması, Eylül 2001 saldırılarının akabinde gelmesi açısından büyük önem taşıyabilir. Konuşmada şöyle geçiyor: “Dünyada en büyük medeniyetlerden biri vardı. Okyanustan okyanusa, soğuk kuzey bölgelerinden tropiklere ve çöllere uzanan harika bir ülke inşa edebilmişti. Farklı kökenleri, ırkları ve inançları olan yüz milyonlarca insan onun otoritesi altında yaşıyordu.

Dillerinden biri, dünyanın birçok yerinde kullanılan evrensel bir dil haline gelmişti. Yüzlerce ülkenin sakinleri arasındaki mesafeler yaklaştırıldı ve orduları da farklı milletlerden olan halklardan oluşuyordu. Askeri gücü, dünyanın daha önce hiç görmediği bir koruma, istikrar ve refah derecesine yükselmişti. Bu medeniyetin ticari hareketi Latin Amerika'dan Çin'e ve bu ikisi arasındaki yerlere kadar uzanmaktaydı. 

Diğer milletler, fikir ve düşüncelerinde endişe duyarken bu medeniyet gelişiyor, fikirle yaşıyor ve onunla canlı kalıyordu.  Dış faktörler, eski medeniyetlerin bilgilerini yok etmekle tehdit ederken bu medeniyet bilgiyi koruyor, onu canlı tutuyor ve diğer milletlere aktarıyordu. 

Bugün batı dünyamız bu özelliklerin çoğuna sahip olabilir… Ancak şimdi bahsettiğim medeniyet 800 ila 1600 yılları arasında İslam dünyasındaki İslam Medeniyeti’dir.  Bu medeniyet, aynı şekilde Osmanlı Devleti’ni, Bağdat, Şam ve Mısır başkentlerini, Kanuni Süleyman gibi aydın yöneticileri de kapsamaktadır.” (Alıntı bitti.)  

Nitekim İslam, daha henüz gerçekleşmemiş ve Allahu Teala’nın izniyle gerçekleşecek olan belirli zaferler, başarılar ve fetihler vaat etmiştir. Zira Kostantiniye’nin fethi vaadi gerçekleştiği gibi Roma’nın fethi ve Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Yahudilerle savaşılacağı ve onların hezimete uğrayacağıyla ilgili vaadi de gerçekleşecektir. Nitekim Buhari’nin rivayet ettiği hadiste şöyle buyurmaktadır: تُقَاتِلُكُمُ اليَهُودُ فَتُسَلَّطُونَ عَلَيْهِمْ، ثُمَّ يَقُولُ الحَجَرُ: يَا مُسْلِمُ هَذَا يَهُودِيٌّ وَرَائِي، فَاقْتُلْهُ “Yahudiler sizinle savaşacaktır! Fakat neticede siz onlara musallat kılınacaksınız! Sonra taş: Ey Müslüman! Şu arkamdaki bir Yahudi’dir! Gel de onu öldür! diyecektir.”  Son olarak bu müjdelerin ilki, hadis-i şerifte geçtiği üzere Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulması olacaktır:  ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra Nübüvvet minhacı üzere Hilafet olacaktır…” Allah’ın izniyle ümmet izzet ve zaferine geri dönecek, Yahudilerle savaşılacak, onlar yok edilecek ve Roma fethedilecektir. Dahası Kostantiniye’nin fethi, İslam Devleti'nin yüzyıllar boyunca elde ettiği büyük etkilerden biri olduğu gibi biz bundan daha fazlasını müjdeliyoruz.  Nitekim İslam devletini konumuna geri döndüren kapı, adalet ve merhametin inşa edilmesi, küfür ve sömürgeciliğin akidelerinin, nüfuzunun ve kuyruklarının ortadan kaldırılması olacaktır.  

Bu müjdelerin gerçekleşmesi, durmakla, beklemekle ve hareketsizlikle olamayacaktır. Şayet bu müjdeler, daha önceki Müslümanların Kostantiniye’nin fethine inandıkları gibi sağlam bir inançla Müslümanların kalplerindeki yerini alırsa mutlaka gerçekleşecektir. Zira onlar, bu müjdenin gerçekleşmesi için hiç dinlenmediler ve sekiz asırdan fazla bir süre akıllarından dahi çıkarmadılar. Dolayısıyla gerekli hazırlıkları yaptılar, onlar Allah’a yardım ettiler Allah da onlara yardım etti… Eğer Allah’a yardım edersek Allah’ın da bize yardım edeceği Allah’ın bir sünnetullahıdır. Dolayısıyla Allah’ın şeriatını ikame eder, devletinin yapısını yüceltir, gerekli olan gücü hazırlar, sonra da Allah yolunda cihat edersek, işte o zaman yeryüzü geri kalan üç müjdeyle aydınlandığı gibi yeniden Hilafet ile de aydınlanacaktır.

#İstanbulunFethi

#İstanbul

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Abdullah Şakir

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER